Chabouté'nin bu çizgi romanında, daha doğrusu grafik romanında, daha çok çizgiler konuşuyor. Diyalog yok denecek kadar az, kimi zaman birkaç sayfa boyunca yalnızca denizin, martıların, küçük bir kayalık üstünde yükselen o deniz fenerinin görüntüsü geçiyor gözlerimizin önünden
En basit anlamıyla, geceleri ya da sis gibi zorlu şartlar altında denizcilere yol göstermek, onları ikaz etmek üzere inşa edilen deniz fenerleri farklı yaklaşımlarla çokyüzlü bir çehreye kavuşur ve en çok da, yerleşim yerlerinden uzakta, sarp kayalıkların tepesinde ulaşılması zor oluşlarıyla, kimsenin çevrelerinde neler olup bittiğini bilemediği, duyamadığı mekânlar olarak yalıtılmışlığı, yalnızlığı ve bir tarafıyla tekinsizliği simgelerler. Bu sebeple de sinemada, edebiyatta sıklıkla gerilim unsuru olarak kullanılmışlardır ya da duygusal öykülerde...
Peki, hakkında şimdiye kadar bu kadar şey yazılıp çizilmiş, sınırları bu kadar keskin çizgilerle belli bir 'mekândan' daha ne kadar hikâye çıkabilir? En yakın tarihte, 18 Ekim’de gösterime gireceği açıklanan bir film var bile örneğin! XIX. yüzyılda geçen ve merkezinde iki fener bekçisinin yer aldığı bu korku filmi, uzun zamandır merakla bekleniyor. (Bu merakın ardında, başrolleri Willem Dafoe ile Robert Pattinson gibi isimlerin paylaşmasının da payı vardır elbette.) Umarız Türkiye'de gösterime girmesi için de uzun bir zaman beklemeyiz; ama bu film öncesi, aslında başka bir hikâye bekliyor bizi.
Denizin ortasında, küçük bir kayalık üstünde yükselen bir deniz feneri. Kimsenin uğramadığı bu deniz fenerinde, neredeyse hiçbir şey yapmadan yaşayan, çirkin olduğu düşünüldüğü için insan içine çıkarılmamış bir adam. Adının 'yapayalnız' olduğunu öğreniyoruz, ona öyle dendiğini. Fenerde doğmuş, karaya hiç ayak basmamış, ellili yaşlarında olduğu tahmin ediliyor; on beş sene önce, önce annesini, sonra babasını kaybetmiş... İki balıkçı her hafta uğrayıp erzak bırakıyor; bir sonraki hafta, bırakılan erzakların orada olmadığını gördükleri için yaşadığını tahmin ediyorlar, yoksa aralarında herhangi bir yakınlık kurulmuş değil.
Chabouté'nin bu çizgi romanında, daha doğrusu grafik romanında, daha çok çizgiler konuşuyor. Diyalog yok denecek kadar az, kimi zaman birkaç sayfa boyunca yalnızca denizin, martıların, küçük bir kayalık üstünde yükselen o deniz fenerinin görüntüsü geçiyor gözlerimizin önünden. Sağır edici bir sessizlik. Atmosferi yaşatan güçlü çizimler... Deniz fenerinin içine de giriyoruz, neler yaşandığını anlıyoruz yavaş yavaş. Ama Chabouté, o sinir uçlarıyla oynamış; hep bir korku hikâyesine dönüşecekmiş gibi hissediyoruz, yalnızca bir yalnızlık hikâyesi olarak da kalabilir diye düşünüyoruz, belki küçük bir umut da vardır diyoruz... Bir deniz feneriyse söz konusu olan, her tür hikâyeye hazır olmalıyız belki de!
YAPAYALNIZ
Chabouté
Çeviren: Can Belge
İletişim Yayınları, 2019, 368 s.