Norveçli yazar Henrik İbsen’in 1882 tarihli, İngilizce’ye An Enemy of the People ve A Public Enemy (Bir Halk Düşmanı) olarak çevrilen bir tiyatro eseri vardır. Bu eserden tam yüz yıl sonra, New York, Long Island’da kurulan ve rap müziğinin tarihini “yeniden yazan” Public Enemy (Halk Düşmanı) grubunun bu oyundan haberi var mı bilinmez, ama buradaki ‘halk’ eğer ırkçı beyazlardan oluşuyorsa, bu grup onların düşmanı, evet.
Rap uzun bir yoldan geldi. İlk rap plağının üzerinden çok uzun bir süre geçmemiş olsa da, (Sugar Hill Gang/‘Rappers Delight’, 1979), Hıristiyanlığı benimseyen siyahların kiliselerinde söylenen ayinler (gospel müziği) ve verilen vaazlara kadar gerilere götürebiliriz rapin köklerini, ki yazının konusu toplama albümde yer alan He Got Game’deki vokaller de iyi örnek olabilir bu bağlamda. Ayrıca 30’lu yıllarda Amerika’nın büyük şehir banliyölerinde erkeklerin kafiyeli söz atışmalarına dayanan bir oyun (‘dozens’) ve 60’lı yılların başında parası olmayan ama müziksiz yapamayan Jamaikalıların, sözsüz plaklar üzerine söyledikleri sözler (‘toasting’) de, rap’in geçmişinde yatan hikâyeler.
Rap ve hip-hop’ın öncü, zihin açıcı ekibi Public Enemy’nin elebaşı Chuck D, grubunun 80’lerin ortasında rap müziğinin alamet-i farikası olarak ortaya çıktığını; Kara Panterler, İslam Ümmeti gibi kültürel hareketlerden, Gil Scott-Heron gibi şairlerden, eski rapçilerden ve The Clash’den esinlendiklerini söylüyor. Rap, özetle, siyahların hoşlandıkları ve hoşlanmadıkları şeyleri yüksek sesle haykırmalarıydı; punk nasıl disco müziğine bir isyansa, rap de rhythm and blues’a isyandı.Public Enemy’nin savaşçı bir topluluk olduğu su götürmez. Grup, “beyaz” Amerika’ya nefret duyuyor ve bunu her fırsatta ifade ediyor. Militan siyah ırkçılar olarak da defalarca suçlandılar. Okullarda ders kitabı olarak okutulan, ama Türkçe çevirisi ancak gecikmeli olarak özgür kalan, Simon Reynolds ve Joy Press’in Seks İsyanları kitabında, kadınsılık ile popüler kültür arasındaki olumsuz bağıntıya değinilir: “Public Enemy’nin, It Takes A Nation of Millions to Hold Us Back albümünden, She Watch Channel Zero’su siyah anneleri, soap operaları ve öğütler veren programları ağzı açık ayran delisi gibi seyredip asli görevlerini, yani güçlü siyah savaşçılar yetiştirme görevini ihmal etmekle suçlar. Aynı kitapta özel olarak gruba ayrılan “Duraksamayan Asi” isimli bölümde, grubun “hoşgörüsüz, bağnaz, doktrine katı bir şekilde bağlı, ideolojik açıdan patriarkal bir grup” olduğu söylenir ve eklenir: “Grup, bilinçli ya da adil (righteous) rap’e öncülük etti; ‘gangsta’ rap’in politika-öncesi öfkesini aldı ve buna politik bir anlam kazandırdı, tıpkı Kara Panterler’in genç siyah sokak haytalarının suç işleme eğilimlerini seferber etmeye çalışmaları gibi.” Daha sonra Sonic Youth, ‘Kool Thing’ şarkısıyla, Beyaz Amerika’nın şirketlerine karşı savaşta kadının yerini ve rolünü sorar PE’ye. Fear of a Black Planet (Siyah Bir Gezegenden Duyulan Korku) albümlerine gönderme yaparak “Dişi Bir Gezegenden Duyulan Korkuya Ne Dersin?” diye sorar.Politik rap, yalnızca Beyaz Amerika’ya değil, sınıf atlamış olan siyah orta sınıfa da rahatsızlık veren bir olgu. Budalaca maddi gösterişçiliğe de, elbette karşı duruyor. D.’nin bir zamanlar “çocukların boynundan altın zincirleri çıkarmak istiyoruz” deyişini hatırlayalım. Chemical Brothers’ın da sample’ladığı “Brothers Gonna Work It Out”, sözleri bugün hâlâ satırı satırına geçerliliğini koruyan “Don’t Believe the Hype”, bir PE klasiği olan “Fight the Power” bu toplamada kaçınılmaz olarak yer alıyor: “Çoğu kimsenin gözünde Elvis bir kahramandı / Bana kalırsa bokun tekiydi, anlıyor musun / Düpedüz ırkçının biriydi o salak, bayağı ve açıkça / Elvis ve John Wayne’in analarını ..... / Çünkü ben siyahım ve bundan gurur duyuyorum.” Black Steel in the Hour of Chaos ve Rebel Without a Pause gibi bombalar da albüme döşenmiş durumda. Hazy Shade of Criminal şarkısının nakaratından ismini alan Power to the People and the Beats albümü, rap’in politik kanadına konmak ya da PE ile kısa yoldan tanışmak adına iyi bir seçenek. Grubun bu toplamanın ardından çıkardığı geri dönüş albümü Rebirth of a Nation (“Bir Millet Uyanıyor,” diye çevrilse iyi olmaz) Türkiye’de edinilebildiği zaman, bir başka yazının konusu olacak.
Ünlü müzik yapımcısı Quincy Jones, rapi “1990’ların cazı” olarak tanımlamıştı. Günümüz Türkiye’sinde caz konserlerini dolduran çoğunluğun pek sevdiği uyuşuk, yumuşak, sosyetik cazı hesaba katmazsak, Jones’un tanımını genişleterek, rap için, “2000’lerin cazı” da diyebiliriz belki, tabii bugün çoğu rapçinin statükonun bir parçası haline geldiğini ve müziğini para için ürettiğini unutmayarak... Ezilen ve dışlanan siyahların sesi olan rap ve hip-hop, aynı muameleyi gören beyazların sesi olarak bu topraklarda da net olarak duyulabiliyor bir süredir. İyi örneklerin sayısı artıyor. Public Enemy de “renk körlüğü” yüzünden halk olamayan bir halkın bir numaralı düşmanı hâlâ.
Public Enemy / “Power to the People and the Beats: Public Enemy’s Greatest Hits” (DMC)