Leoş Janacek

-
Aa
+
a
a
a

Bu program biraz ağır olacak galiba. Otto Klemperer, Leos Janacek ve Bartok. Bunların hangisi ana yolunda dışında kalmış diyebilir müzikseverler. Ancak, hızla her gün yeni bir yıldızın parladığı bugünün müzik ortamında bana sanki bu adları biraz ihmal ediyoruz gibi geliyor. Örneğin “son zamanlarda Otto Klemperer’in yönettiği hangi eseri dinlediniz?” diye sorsam acaba kaç kişi “şunu dinledim” diye yanıt verecek dinleyicilerimiz arasında. Klemperer 1973’te öldüğünde arkasında hem 20. yüzyıl bestecilerinin hem de Mozart’tan Beethoven’e, Beethoven’den Wagner’e opera ve senfonik müzik başyapıtlarının hemen hemen çoğunu plağa kaydetmişti oysa. Birazdan, geçen yüzyılın bu çok önemli orkestra şefinin 1951 yılında Amsterdam Concertgebouw Orkestrası ile kaydettiği iki eseri dinleyeceğiz birlikte.

Otto Klemperer, 1959

Bazı besteciler vardır, örneğin Richard Strauss gibi, yaşamlarının bir bölümü 20. yüzyıla sarkmış olsa da biz onları stil bakımından 19. yüzyıl bestecisi sayarız. Ama, 1854’te doğup 1928’de ölen Çek bestecisi Leoş Janacek gibi birinin eserine baktığımızda onu daha çok 20. yüzyıl bestecisi diye sınıflandırırız.

Janacek'in bestelerini yaptığı piyano

Janacek, Moravya’da Hukvaldy köyünün okulunda dünyaya gelmiş. Çünkü babası köyün öğretmeniymiş, okulda otururlarmış. On dört kardeşmişler. On bir yaşına geldiğinde Brno kentindeki bir manastır okuluna göndermiş ailesi onu. Okulun korosunda müzik öğrenmiş, mezun olduktan sonra da aynı okulda öğretmenlik ve koro şefliği yapmış. İlk koro ve org eserlerini de bu dönemde bestelemiş Janacek.

Ciddi olarak müziği meslek edinmeye karar verdikten sonra ver elini Prag demiş. Orada Dvorak’la

tanışıp, org okulunda eğitim gördükten sonra bir süreLeipzig Konservatuarı’nda bestecilik dersleri almış.  1880’de Viyana Konservatuarı’nı da denemiş ama orada sadece birkaç ay kaldıktan sonra yine memleketine dönmüş.

Brno org okulunun kurucularından biri ve bu okulun ilk müdürü olan Janacek, bu arada evleniyor, iki çocuğu oluyor ama ikisi de küçük yaşta ölüyorlar. Bu trajedi karısıyla arasının iyice soğumasına yol açıyor aynı zamanda. 1890’ların sonuna doğru Janacek’in bir yandan insanların konuşma seslerindeki melodiye, hayvanların ve doğanın ürettiği seslere merak sardığını, öte yandan da Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun müzik hegemonyasına başkaldırdığını görüyoruz.

Bu başkaldırının en önemli örneği olarak bir Moravya köy öyküsü üzerine kurulu Jenufa operasını bestelemeye 1894 yılında başlıyor besteci. Böyle bir köy operasının Prag operası tarafından kabul edilmesi epey uzun sürüyor ve ancak 1916 yılında Prag’da sahneye konulabiliyor Jenufa. Opera, Almanca’ya çevrilip, Viyana ve Köln’de büyük sükse yapınca Janacek, altmış yaşından sonra ilk kez uluslararası ünün tadına varabiliyor. Geç kazanılmış ünün dürtüsü ile hızlı bir yaratıcılık dönemine giriyor besteci. Tam bu sırada bir kaplıca kentinde tanıştığı 25 yaşındaki Kamila Stosslova adındaki genç kadına da fena halde tutuldu. Katya Kabanova operasının esin perisinin Kamila olduğuna kuşku yok.

Otto Klemperer, Janacek’in eserlerinin her zaman savunucusu olmuştur. Nitekim bestecinin ölümünden iki yıl önce 1926’da bestelediği Sinfonietta’yı Amsterdam Concertgebouw Orkestrası ile

Leoş Janacek

1951 yılında kaydederek onu bir kez daha ölümsüzleştirmiştir Klemperer.