Barbican'da bir gece

-
Aa
+
a
a
a

23 Mayıs gecesi Barbican’s birbirine yüzyıllardır düşman üç ulusun insanı bir dostluk konseri verdiler. Ermeni düdük ustası Civan Gasparyan, Azeri Makam ustası Alim Kasımov ve Rus flüt ustası Sergey Starostin. İngilizlerin eksantrik bir bileşim diye tanımladığı bu konserde devletlerin yapamadığını bu üç sanatçı yaptı ve üç ulusun insanlarını aynı duygu çizgisinde buluşturdu müzik aracılığıyla. Her ne kadar Kasımov ve Gasparyan aynı anda sahne almadılarsa da, en azından  aynı konserde bir araya  gelmeyi başardılar.

 Civan Gasparyan ve Alim Kasımov (sağda)

Barbican konser salonu o gece tıklım tıklım dolu değildi ama gözle görülür bir kalabalık vardı. Salonun ışıkları sönüp sahne ışıkları yandığında sahneye Kasımov’un tar ustası Malik Mansurov ile klarnet ustası Rafel Askerov çıktı. Onların peşrevini takiben kemençeci Rauf İslamov ve nagara ustası Natık Şirinov da yerlerini aldı ve sahneye karizmatik kimliği ile Alim Kasımov çıktı alkışlar arasında...  

 

Alim Kasımov şarkı söylemeye çocuk yaşlarda başlamış. 14 yaşında bölgesel bir müzik yarışmasında çok kötü bir deneyim yaşamış. Makam olduğunu sandığı bir şeyi söylemeye başlamış ama seyirci ona gülmüş. İki gözü iki çeşme sahneden inmiş, ama makam söylemeyi kesmemiş. O günden 28 yıl sonra, 1999’da müziğin en prestijli ödüllerinden biri olarak bilinen UNESCO ödülünü kazanmış.  Bu ödülü kazananlar arasında Dmitri Shostakovich, Leonard Bernstein, Ravi Shankar ve Nusrat Fateh Ali Khan’ı sayabiliriz.

 

Azerbaycan’ın geleneksel müziği olan makam Azeri, Farsca ve Arapça şiirlerden bestelenmiş aşk şarkıları.  Bu müzikte sözler yazılı ancak müziğin kaydı yok. Kasımov emprovize müzik olarak bilinen makamı dünyanın dört bir yanına tanıtmış.  “Makamı ruhani bir dünya olarak görüyorum. Elle tutulamaz derinlikte bir duygu” diyen Kasımov son beş yıldır 21 yaşındaki kızı Fergana ile birlikte söylüyor makamı. Birlikte üç de makam albümü yapmışlar.

 

Kasımov konserlerini bütün makam gruplarında olduğu gibi yere bağdaş kurarak veriyor. Grubun bütün elemanları kara giysiler içindeler. Kasımov’un elinde daresi var. Birbiri ardına -ne yazık ki çok tiz bir sesle- söylediği makamlarına bununla eşlik ediyor. Kasımov’u daha önce sahnede izlememiştim. Biraz fazla şov yapıyor gibi geliyor. Ayakta olsa sahneyi bir baştan bir başa koşacakmış hissini veren bir hareketliliği var oturduğu yerde. O kadar ki dikkat söylediği şarkıdan çok onun şovuna yöneliyor. Kasımov’un “performansı” müziğe, tutkunu olduğum Azeri şarkılara yoğunlaşmamı önlüyor.

 

Ağlatan Rus nefeslisi

 

Konserin birinci bölümünün yarattığı rahatsızlığı Rus folk müzik ustası Starostin silip alıyor. Kasımov’un son şarkılarına eşlik eden Starostin’in düdüğünden çıkan hüzünlü sesler Kasımov’un tiz sesini nispeten olsun yumuşatıyor.

 

İkinci bölümde Sergey Starostin geleneksel flüt ve ağaç nefesli çalgılarla müthiş bir gösteri sunuyor. Ağaç nefesli çalgılarla Sergey Klevensky ona eşlik ediyor.

 

Sergey Starostin

Sergey Starostin Mart ayında BBC Radyo 3 Dünya Müziği Avrupa dalında ödüle aday gösterilmişti. Her ne kadar ödülü Portekizli fado şarkıcısı Maritza aldıysa da, Starostin de gerek festivallerde, gerek konser salonlarında adını duyurdu. Starostin müzisyen bir ailenin çocuğu. Babası şarkıcı, ninesinden Rus folk öykülerini ve şarkılarını öğrenmiş. Çocukluğunda bir koroda söylüyormuş. Moskova konservatuarında klarnet öğrenmiş. Yalnızca yetenekli bir ses, yetenekli bir müzisyen değil Staroskin, aynı zamanda iyi bir müzik araştırmacısı. Yıllardır adım adım Rusya’yı dolaşıp folk öyküleri ve türküler derlemiş. Şimdi ise radyo ve televizyon programları yapıyor.

 

Starostin’in yumuşacık bir sesi var. Çaldıkları, söylediği şarkıların “dağ şarkıları” olduğunu söylüyor. Klevensky’nin tulumla eşlik ettiği bir şarkısında gözlerim doluyor. Bu şarkıların yoğun bir duygusallığı var. Derin, sarmalayıcı, aynı ölçüde hüzünlü, tutkulu şarkılar. Keşke bu şarkıların sözlerini anlayabilseydim.

 

Starostin sahneden ayrılmadan Gasparyan sahneye çıkıyor. Starostin iki şarkıda düdüğüyle Gasparyan’ın yanık sesine eşlik ediyor. Daha sonra Starostin sahneden ayrılıyor.

 

Gasparyan’a şimdi Armen Gazaryan ile Vazgen Makaryan düdükleri, Karapet Agopyan da Dhool’u ile eşlik ediyorlar.

 

Ermenistan’ın en büyük şarkıcılarından sayılan Gasparyan bir düdük ustası. Ermenistan’ın Hıristiyanlık öncesi döneminden kalma bir enstrüman olan düdük Gasparyan’ın yaşamında şarkı söylemek kadar önemli. Erivan yakınlarında Solag köyünde doğmuş Gasparyan. Altı yaşında düdük çalmaya başlamış. 1948 yılında Tatool Altunyan’ın grubuna katılmış. Erivan Filarmoni Orkestrasında solist olarak çalışmaya başlamış. Şarkıcılığı kadar besteciliği de var. Vahan Deriyan’ın şiirlerinden şarkılar bestelemiş. Kasımov gibi Gasparyan da UNESCO ödüllü. Hem de dört kez.

 

Gasparyan’ın insanın içine işleyen yumuşacık, hüzünlü bir sesi var. ‘Mama’ sözcüğünün çokça geçtiği bir şarkısında yine gözlerim doluyor. Ve yine şarkıların sözlerini anlamayışımın huzursuzluğunu yaşıyorum. Sözlerini kolay anlayacağımı düşündüğüm Kasımov’un şarkılarını da tiz söylenişlerinden dolayı anlayamamıştım. Konser biterken kültürümüze bu kadar yakın hissettiğim, hatta çoğunu mırıldanabilecek kadar bildiğim bu şarkıların kendi dillerinde neyi söylediğini bilmemenin huzursuzluğu büyüyor. Yine de güzel bir konser izlemenin, dünyaca ünlü bu müzik ustalarını sahnede izlemenin doygunluğu ile ayrılıyorum Barbican’dan.