Eskiye rağbet olsa, bit pazarına nur yağardı

-
Aa
+
a
a
a

Ajda Pekkan’ı bizim yaşlarda (50 + civarı) olup da sevmemek mümkün değildir.

 

Onun şarkılarını mırıldanmadan direksiyon başında yol kat edeniniz var mıdır? Ben eminim ki yoktur... “Yağmurlu bir gündü, tıpkı bugün gibi, Kimler geldi kimler geçti” vb mırıltılar her birimizin özel tarihinde ayrı anlamlar kazanmıştır.

 

İşte belki de bu yüzden, bundan yıllarca önce, TRT 2 televizyonu için yaptığımız (Figen Batur ile birlikte) “Alır Götürür İstanbul” programının ilkine konuk olarak Ajda’yı kabul etmiştik. O programın ardından, Ajda Pekkan beni aratmış ve o zamanlar çalışmakta olduğu RAKS'da buluşmak istemişti. Onunla maceramız öyle başladı.

 

Bugüne kadar pek yazmaya niyetlenmediğim özel tarihimdeki “Ajda” sayfasını ilk kez sizlerle paylaşıyorum.

 

 Cüneyt Ayral, Ajda Pekkan

Neden mi? Ajda’nın son şarkısını dinledim, üzerine düzülen methiyeleri de okudum, İstanbul’dan bu konuda gelen haberlere de kulak kabarttım ve beğenmedim şarkıyı. Yani, bizim Lisa Minelli’miz olabilecek kapasitede bir sanatçımızın, bu halde olmasına hiçbir zaman gönlüm el vermediği gibi, yine el vermedi, bu kere de buradan bu üzüntümü anlatayım dedim.

 

Ajda Pekkan’ın, Türk Adalet Sistemi’ni bile etkileyecek kadar güçlü bir karizması ve ünü vardır Türkiye’de, ama istediği kadar Olympia’da sahneye çıkmış olsun, istediği kadar “amaan petrol canım petrol” demiş olsun, uluslararası bir kimliğe kavuşamaz.

 

Onun yetenekleri Türkiye sınırları içinde geçerlidir. Nitekim, o yıllarda (aradan kaç yıl geçti inanın anımsamıyorum) Kanal 6 ile anlaşmasını yaptıktan sonra (Özal’ın oğlunundu Kanal 6 o zamanlar) bana komisyonum olarak vermiş olduğu çekleri daha sonra reddetmişti Ajda, mahkemelik olmuştuk ve kazandığım mahkemeyi, daha sonra Yargıtay’da kaybettim..

 

Kısacası, Ajda Pekkan’ın ünlü cimriliği burada da kendisini göstermiş, Yargıtay’daki hayranları da dosyaya onun karizması ile bakmışlar ve ardan 7-8 yıl kadar geçtikten sonra (davanın açılmasından) ben yine paramı alamamıştım.

 

70’ler trendi

 

Ajda, Galatasaray’ın Monaco’da oynadığı süper kupa maçı öncesinde verdiği konser sırasında, kuliste, o zamanlar devam eden mahkemeden vazgeçmemi istemişti. Ben de ona “aramızdaki dostluk başka, para işi başka” demiştim. (Ajda sayesinde tanımış olduğum o zamanlar Raks’ın sahiplerinden olan Kadri, Avukat Aydın halâ en kadim dostlarımdır benim.)

 

 Ajda, annesiyle

Şimdi nerden nereye diyeceksiniz..

 

Ajda Pekkan, insan olarak da, sanatçı olarak da CİMRİ’dir. Cimri olduğu için de, her çıkışında, bir havadan yararlanmak, ünü ve ilişkileri ile işini yürütmek ister. Nitekim bu son single’dan önce yapmış olduğu CD’lerin hiç birisinden umduğunu bulamadı, çünkü “eskiye rağbet olsaydı....”

 

Ama şimdi durum değişti!.. Çünkü 70’li yılların modası var, yani bit pazarında durum iyi ve nur yağıyor...

 

Herşey, özellikle Türkiye’de kaybolmuş kabul ettiğimiz 70’li yılları 2000’lerde yeniden yaşamak üzerine kuruluyor. Cuntanın canımıza okuduğu 70’li yıllarda yitirdiğimiz sıcaklığı,

sevgiyi falan arar olduk.. Bu moda bir anlamda “nostalji” olarak Avrupa’da ayaklandı.. İşte bu yüzden, hiç bir özelliği olmayan, Ajda’nın son single’ı birden bire PATLADI..

 

Oysa Ajda Pekkan, biraz kendisine para harcayabilseydi, birazcık onu gerçekten seven ve düşünenleri dinleseydi, bugün uluslararası anlamda bir yorumcumuz olarak varlığını farklı sürüdürecekti. Ayakta kalmak için ille de, yeniden ve yeniden gençleşme, gerdirme ameliyatlarına girmeyecek, estetik cerrahlarının komedisi olamayacktı.. Fakat artık çok geç..

 

Ben o zamanlar, yani Ajda’nın “çalışalım” dediği dönemde, işi gücü ve parası olan bir sanayiciydim. Ortağımın karşı çıkmış olmasına rağmen, “kültürel birikimimi” Ajda gibi bir sanatçıyla paylaşmaya “evet” demiştim. Ne Ajda’nın ününe ne de o işten kazanacaklarıma gereksinmem yoktu.

 

Arzum, büyük orkestra eşliğinde, hanımların uzun elbise, erkeklerin de siyah papyonları ile geldiği dev konserlere imza atmaktı.

 

O günlerde, hiç unutmuyorum, 23 Nisan çocuk bayramı yaklaşıyordu ve benim hayalimde Ajda Pekkan’ın, Dolmabahçe Sarayı’nda, TRT’nin davetlisi uluslararası çocuklar topluluğuna vereceği konser yatıyordu. Ama Ajda’nın ne o kostümlere para vermeye niyeti vardı, ne de partisyonları büyük orkestra için çoğaltmaya. Bence o zamanlar yaptırdığı estetik ameliyatı yerine, uzağı görmesini sağlayacak bir göz ameliyatı gerekiyordu ona.. Ama olamadı işte..

 

  

Son şarkısında da durum aynı.. Dım tıs dım tıs, herkeste var olan bir ritim üzerine kurulmuş “kedi kadın Ajda” sözleri ile bezenmiş uyduruk bir şarkı...

 

Ajda Pekkan, Açık Site’de yayımlanan röportajında doğru birşey söylüyor, “ben besteci değil, yorumcuyum” diyor. ÇOK doğru, ama bir yorumcunun, hele hele “Ajda Pekkan” olmuş bir yorumcunun özenini, titizliğini hiç göstermiyor ve “Ben Ajda’yım abiler, satarım...” deyip geçiyor... Eeee, nur da yağıyorsa, herşey ondan yana demektir..

 

Yolun açık olsun  sevgili Ajda, ama vicdanını da dinle ara sıra, olur mu? Unutma biz eski dostuz ve benim senden hiç bir zaman çıkarım olmadı...