Aralık ayının ilk haftasında, feminist synth pop grubu Chicks On Speed İstanbul'da, Babylon'da iki gece üst üste konser verdi. Türkiye'den, tasarımla müziği bir araya getiren elektro-pop grubu Bang de Açık Dergi için onlarla bir söyleşi yaptı.
Bang: Son albümünüzden biraz bahsedebilir misiniz? Press The Spacebar macerası nasıl yaşandı?
Chicks: Press The Spacebar macerası şöyle oldu. Barselona'ya gittik. İlk defa, gerçekten kendini müziğe vermiş, çatlak, deli müzisyenlerle çalıştık. Ne yapmak istediğimizi biz de tam olarak bilmiyorduk. Stüdyoda tuhaf kayıtlar yaptık, acayip mikrofonlarla ambalaj köpüklerinin, elektrikli süpürgelerin, öyle acayip aletlerin seslerini kaydettik.
Teknolojiyi seviyoruz. Sadece play'e basıyoruz.
Aslında bu sürekli aramızda yaptığımız bir espriydi. Çünkü ne zaman sahneye çıksak bütün gösterinin başlaması için bir kişi spacebar'a basıyor.
Bang: Sizin plak şirketiniz, müziğe karşı belli bir tavrı olan müzisyenlere, sanatçılara ifade imkânı sağlıyor. Sizi onlarla bir araya getiren şey nedir?
Chicks: Bazıları üşütük tipler, bazıları maceracı. Çok da orijinal olmaları gerekmiyor. Ama kombinasyonları, parçaları bir araya getiriş biçimleri öyle.
Bang: Chicks On Speed trendlerin diktatörlüğü ve marka bağımlılığı konusunda ne düşünüyor? Bu konuya nasıl yaklaşıyorsunuz?
Chicks: Bu konuda hepimizin farklı fikirleri var. O anlamda özgürüz.
Bana göre markaların tüketimi konusu bir trend meselesi ve bu trend bence ölmek üzere. İnsanlar üzerinde basılmış kıyafetler giymekten artık sıkıldılar. Şunu da söylemeliyim ki, biz de kendi sözde markamızı, bir takım şekillerle falan birlikte, kıyafetlerimizde kullandık. Ama bir isim nedir ki? Mavi Jeans, Chicks On Speed, Chanel... | |
Chicks On Speed |
Aslında hepsi çok sıkıcı. Sonuçta önemli olan biçimin ne olduğu. Sözler anlamında değil, görsel olarak size ne söylediği. Bence biraz sıkıcı hale geliyor.
Moda eğlenceli olmalı. Çok ciddi hale geldiğinde, ya da insanlar moda kurbanı haline geldiklerinde biraz trajik oluyor.
Bir sözcüğe inanmak çok saçma. "Nike" mesela.
Biz bu semptomun yok olmakta olduğuna inanmak istiyoruz. Ama şimdi bütün bu hype'la beraber, belki duymuşsunuzdur. Carl Lagerfield H&M için bir şeyler yapıyor. Kadınlar, ve sadece kadınlar değil erkekler de, ilk gün, dükkâna giren ilk kişi olup her şeyi yağmalayabilmek için neredeyse birbirlerini öldürüyorlardı. Bilemiyorum. Kesinlikle hâlâ işe yarıyor. Markanın sonu. Bağımlılık bu.
Bang: Hepiniz kültürel olarak farklı altyapılardan ve şehirlerden geliyorsunuz. Buluşma noktası olarak neden Berlin'i seçtiniz? Bunun belli bir sebebi var mı?
Chicks: Önceden Love Parade'de çalmak için Berlin'e çok gittik. Harika bir şehir olduğunu düşündük. Yavaş yavaş oraya taşındık. Kiralar ucuz. Almanya'nın geri kalanı gibi orada da farklı birçok insan var. Ama ben şimdi Barselona'da yaşıyorum. Ayrı yerlerde takılıyoruz. Diğer iki kişi de Berlin'de.
Bang: Duyduğumuza göre bu defa sahnede minik bir orkestranız olacak ve bir kısa film gösterilecek. Debra'nın yaptığı film. Gösterinin ve filmin içeriğinden biraz bahseder misiniz?
Chicks: Dünkü çok ilginç bir deneyim oldu. Sadece gelip bir gösteri yapıp gitmek gibi olmadı, bütün akşam sürdü ve bu çok heyecan vericiydi. Dinleyiciler gelip önce 25 dakikalık filmi izlediler. Sonra biz çıktık ve grup da vardı. İnsanlar farklı açılarını da gördüğü zaman çok farklı bir duygusu oluyor. Bu şekilde bizi de daha iyi temsil ettiğini düşünüyoruz.
Chicks: Paranızın karşılığı. Bunu söylemeyi seviyoruz. Sonuçta insanların kulübe gelmesi güzel. İçeri girmek için para ödüyorsanız bolca yaratıcılık soluyabilmeli. Bence biz bundan bol bol veriyoruz.
Bang: Kendinizi marka halinde getirmekten hoşlanmıyor gibi görünüyorsunuz. Ya da müziğinize ve performanslarınıza sınırlar koymaktan. Bu noktadan sonra yeni hedefleriniz ve ufuklarınız neler? Malissa'nın bir bebeği olacak.
| |
Bang |
Chicks: Dün birisi Malissa'nın bebeğini istedi. Bir adam göbeğine sarıldı ve bebeğini istiyorum dedi.
Evet diğer hedefler. Barselona'da bir proje yapıyoruz. Oradaki tasarımcılarla, bizimle ve asistanlarımızla ortak bir çalışma. Başka bir kısa film de çekeceğiz. Muhtemelen adı Casting olacak. Bu sadece birincisi ve bundan sonraki Casting uzun metrajlı bir film olacak. Bu Çağdaş Sanatlar Müzesi'nin çatısında çekiliyor. Çok heyecanlıyız. Önümüzdeki sene Ocak ayında çıkacak.
Bang: Çalışmalarınız diğer sanatçıları ve insanları nasıl etkiliyor? Ve yetişmekte olan, kendi kaynaklarıyla çalışan yeni sanatçılara neler önerirsiniz?
Chicks: En iyi tavsiye şu, ötekileri dinlemeyin. Diğerleri size şu ya da bu sebeple bunu yapamazsınız bu çok ekstrem, ya da çok zevksiz derse onları dinlemeyin. Yolunuza devam edin.
En büyük tehlike sıkıcı olmak ve yeterince cesur olmamak. O yüzden her zaman en manyak, en tuhaf şeyleri yapsınlar. O zaman kesinlikler doğru yoldalar demektir. Özellikle eğer insanların sinirini bozuyorsa bu kesinlikle iyiye işaret.
Bang: Son bir sorumuz var. İstanbul ve yaydığı titreşimler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Chicks: Ben burayı gerçekten sevdim. Sadece şu hariç; burada hâlâ büyük ölçüde erkek egemen bir toplum var. O havalı topluluktan uzaklaştığınız anda karşınıza çıkıyor. Onun dışında harika. Yemekler gerçekten harika. Bu tabi her zaman önemli.
İnsanlar cana yakın ve açıklar.
Asya ve Avrupa'nın çarpışması. Bu gerçekten hissediliyor. Neredeyse Blade Runner gibi. Çok fütüristik. Burada Avrupa şehirlerinin kalanından daha modern bir şeyler var. Son derece açık fikirli. İstanbul'u belki Tokyo ya da Moskova'yla karşılaştırabilirsiniz.
Bir sonraki kısa filmimizle tekrar gelmek istiyoruz. Belki bir dahaki sefere üç gece çalarız.
Bang, Chicks On Speed ropörtajına Kop-Art adlı tasarım oluşumundan arkadaşları Gamze Fidan'la beraber gittiler. Hazırladıkları özel tasarım kıyafetleri ve kartları onlara hediye ettiler. Ve Chicks On Speed'in Ahu Tuba'yı tanıdığı ortaya çıktı.
Chicks: Bu Türk film yıldızı Ahu Tuba. O gerçekten şahane. Tabi şimdi biraz daha yaşlı. Ama hâlâ harika. 50'lerden, 60'mışlardan kalma eski bir tarzı vardı şarkı söylerken. Bilemiyorum, sanki böyle eski ve tuhaf bir pop gibi . Biraz kırık dökük falan.