Sevgili Dilek,
Öncelikle zaten hep harika olan ama giderek de daha da önemli olan Açık Radyo yayınınız için çok teşekkürler.
Aşağıida, Londra’daki Trafalgar Sq’de Gezi dayanışma yürüyüşünde tanıştığım, Gezi’nin ilk 5 gününde bizzat bulunan, o gaz ve sulardan nasibini ala Aslı’nın dün gece yazdığı bir yazısı var.
Bu yazıyı -ben de gece gece bir bildiri yayınlıyayım dedim...- çok önemsiyorum. Sadece her bir cümlesine katıldığım için değil, Gezi’nin hakikaten “connecting people” olduğuna inancımı arttırdığı için. Tıpkı Açık Radyo’nun yaptığı gibi, yayınlanabilirse sevinirim.
Bu arada Aslı'nın yayınlanması konusundaki onayını da aşağıda gönderiyorum.
Şu anda işteyim, patronumdan kulağımın birine 'ear plug' takıp radyoyu dinleme izni aldim; bir elim, kulağım, gözüm Gezi’de, sanırım bu günlerde orada olamayıp da takip etmeye çalışan bir çok insan gibi.
Londra’dan sevgiler,
Aynur
Benim endişelerim espri gücümün ötesine geçmeye basladı. Umudumun yerini de almaya basladilar.. Bu zamana kadar nasıl olsa bir karar çıkar, bir adım atılır diye düşünüyordum ama benim bıraktığım 5. günden bile daha sinsice ilerliyor sanki sürec.. Ülkeyi başrıla ikiye bömüşir başakan, halk tarafindan işgal edilmis özgür bir Gezi Parkı, gündüz özür dilenip akşam salınan polisleriyle Ankara ve halen kanla gazla direnen diğer şehirler var şu anda buradan bakınca..
Yine buradan bakınca Gezi Parkı bana hep özenerek seyrettiğim Woodstock'i hatırlatıyor, gelecek umudunu, barış ve özgürlük özlemini, mücadele azmini olabilecek en yaratıcı ve keyifli hali ile hissettiriyor insana. 96'da Susurluk Mercedesi'nden devletin çıkmasıyla oluşan galeyan ve ardından sürekli aydınlık için bir dakika karanlık kampanyasının ruh hali de böyleydi. Tencere tava da buradan kalma bir alışkanlıktı zaten.. 97 depremi sonrasında sivil faaliyetlerin organizasyonu da benzer bir durumu yaşatmıştı hatırlarsanız. Ama bu seferkinin bir farkı vardı. Doğumu da 80 ihtilali civarına denk gelen biz gençler büyüdük. Belki de o kadar çok siyasi hikaye dinledik ve o kadar çok terör ve faili meçhulu dinleyip güvenimizi yitirdik ki siyaset ve politikaya cazibesini kaybetmişti bu işler. 90'larda ardı ardına faili meçhul haberleri alırken, en meşhur gazeteci karafatma kovalıyordu, medya yine benzerdi yani aslında. "ne olucak bu memleketin hali" bir tür arkası yarın gibiydi. Biz yemek yapmak yerine sipariş veren bir nesiliz sonunda çok da zora gelemediğimiz aşikar. Teknoloji gelişti, karma meşhur oldu, ilgilerimiz dağıldı. Bluğ çağımızda başa bela olan asiliğimiz şimdi bize park, direniş, mizah gücü olarak geri döndü. Söylendiği için değil, hissettiğimiz, sorguladığımız, baş kaldırdığımızı için kendiliğinden kendimizce bulaştık bu sefer ilk defa bir direnişe..
En azından benim için süreç böyle oldu. Ben 70'lerde ODTÜ'de aktif çapullamış sol görüşlü devrimci bir anne babanın kızıyım. Kendimi bildim bileli rakı sofrasında 'nolucak bu ülkenin hali' konuşulurken, uzun bir süredir artık aynı şeyden bahsetmediklerini biliyorum. Hatta artık aynı rakı sofrasında dahi oturamadıklarını da. Artık sol görüşün bile birbirini bağlayıcı bir tarafı, tek bir tanım kalmadığını da. Benim Ulusalcı olmadığı halde Cumhuriyet mitinginlerine katılan sol görüşlü bir annem ve kapitalist düzende çalışıp Helsinki Yurttaşlar Derneği kurucularından olan aydın sol görüşlü bir babam var. Her ikisini de halen Türkiye'nin muhtelif yerlerindeki apayrı eylemlerde çapullarken sıkça görebilirsiniz. Sorsaniz ikisi de özgürlüklerinin peşindeler aslında. Zaten bu solcular kendi arasında bu kadar çuvallamasaydı biz bugün bu kadar çapulluyor olmazdık kanımca. Beni bu saatten sonra kimse bir taraf tutmaya ikna edemez, FB'li olup Çarşı'yı desteklemek gibi bir şey. Ben olayları partinin ya da parti liderinin adı ile değil söyledikleri ve vaad ettikleri üzerinden dinlemeyi öğrendim bütün bu kaosda. Böyle kavradım zaten her Kürt'ün terorist olmadığını, Ermeni soykırımını, televizyonlardan değil elbet.. Bu yüzyılda siyaset denilen şey sağın solun çok ötesinde bir yerde. Internette şehir, ülke, kıta ayrımları kalkmışken, bir Rus ile bir Çinli evlenirken, Goa turistik bir yer olmuşken, Amerika halkına salata yedirmeye çalışırken artık kapalı kapılar arkasından, sınırlar koymaya çalışarak yapıl(a)mıyor o siyaset. Herşey ayyuka dönemindeyiz. Eminim Gezi'deki o çadırlarda da sabahlara kadar benzer sohbetler yapılıyor, çözümler üretilmeye çalışılıyordur şu anda. Keşke ben de halen orada olabilseydim (Valıden daha samimiyim inanın:) Fakat Gezi'deki bu özgürlük hali beni artik kıllandırmaya başladıi. Belki de alışık olmadığımızdan asilik yapmadan bu kadar özgür bırakılmaya. Ben genç çapulcu bir vatandaş olarak bunca apolitik yıldan sonra nihayet ne yapabilirim diye düşündüğümde aklıma birkaç yol geldi, düşünüp geliştireceğim, çok da zamanımız yok diye bir an önce paylaşmaya başlamak istedim. Malum sabır ve konsantrasyon konularında da çok iddiali bir nesil değiliz.
- Duruma el atmak, başlamak için ille de tanımlanmış bir örgüt ya da Vendetta'yi beklemeye gerek yok bence. Pek çıkacağı da yok görünürde çünkü.. Bir dernek, parti, STK vb düşünmeden, öncelikle kendi içsel ve öz duyarlılıklarımız ile ne yapmak istediğini bir durup düşünmelisin. Kendine sorular sorup, ne istiyorum, neye niye direndim diye. Mesele 3-5 ağac değil evet ama ne? Sadece kaba bir Başbakan da değil elbet. Mesela çevre, kentsel dönüşüm, yoksullukla mücadele, demokrasi, kadın, çocuk, LGBT hakları, ifade özgürlüğü, iş hayatı, eşitlik, azınlık vs konu her ne ise o konuda bir iş fikri, proje geliştirip, işe koyulabilirsin. Aklın eriyor, vaktin yetiyorsa belki de birden fazla konu. Daha büyük fikirlerin varsa daha büyük projeler... Ama önce bir yazıya dökmeli, iş fikiri haline getirmelisin.
Bu tasarladığın konuyu(ları) yazıp çizerken, geliştirirken bir örgüt çatısına ihtiyaç oldugunu hissettiğin, işi bu boyuta getirdiğin anda zaten etraflarınızda senin gibi birilerini ya da örgütleri göreceğini/bulacağını düşünüyorum. En azından şu anda yasadığımız "Kimle konuşmalıyız?" sürecini/endişesini o zaman yaşamalıyız. Bizler için internetten bu kişilere ulaşmak çok da zor olmayacaktır gibi de geliyor...
Manalı birer proje haline getirdiğin aşamada herkes kendi taleperine, görüşlerine kimi/hangi derneği/ STK'yı yakın görüyorsa projesi ile oraya gitmeli. Ben HYD (Helsinki Yurttaşlar Derneği)'nin iyi bir başlangıç olduğuna inanıyorum, başında halen aktif çalışan Murat Belge halen bana en çok güven veren isimlerden biri olduğundan ve ulaşabileceğime inandığımdan.. Bu süreçte bizim güçlü yanımızın sosyal medya canavarlığımız. "Haydi birlik olalım" gazindansa gruplar ya da birey olarak çok daha hızlı ve verimli ilerleyebileğimiz görüşündeyim. Pek çok konuda mutabık kalamazsak da Gezi'deki gibi ortak paydalar bulup bir noktada kalabalık yaratabileceğimizi düşünüyorum..
RTE gibi çok da benli biten cçmleler kurmak istemiyorum ama yapabilecek iken yapmadıktan sonra çok da üstüne konuşmaya hakkımız olmadığını düşünüyorum. Bütün bu Gezi süresince aldığımız 'gaz' ile yukarıdan gelen müdahaleleri kabul etmeyen aktif, cesur, tavırlı tutumun gelişmesine katkıda bulunabiliriz. Ben buna inandım, 13 yaşımda ise yaramıştı şimdi büyümüş beynim ile yeniden deneyeceğim, durmak yok çapullamaya devam..
Sevgiyle,
Aslı Atamer
Aslı paylaşabilirsin dediği için..... Olur da yayın konusunda tereddüt olur da diye, bu sabahki yazışmamızı kopyaliyorum.
Aynur
Canım Aynurcum,
Çok teşekkürler, çok isterim lütfen paylaş. Yayılsa keşke. Facebook'un var mı? Oradan da paylaşabilirsin.
...
Öpuyorum canım
Aslı