Omara Portuondo ile Söyleşi

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

Geçtiğimiz hafta sonu bir konser için İstanbul'daydı Omara Portuondo ve biz de kendisi ile bir röportaj yapma fırsatı bulduk. Buena Vista Social Club projesi ile, Wim Wenders ve Ry Cooder'ın projesi ile tüm dünyada tanındı Omara Portuondo. Üç kız kardeşten biri olarak Hawana'da dünyaya gelmiş, babası Küba'nın ulusal takımında oynayan bir beyzbol oyuncusu, annesi ise İspanya'daki bütün rahatını terk edip Küba'da zor şartlarda sevdiği adamla yaşamak için gelmiş bir kadın, Omara Portuondo da bu aşkın ürünü. Şarkılarındaki aşk da belki oradan geliyor olabilir. Omara Portuondo'ya ilk olarak gençlik yıllarını sordum, 59'da Magia Negra isimli bir albümü kaydetmişti, ilk solo albümüydü, kendisi için radyonun da özel bir önemi var.

 

Tam olarak ilk yaptığım şey radyo programları oldu. "Los lo que bambi" adında bir grupla kendimizi resmi programlarda tanıttık. Bunun ardından "El Cuarteto de Aida (Aida'nın Dörtlüsü)" adında dört kadından oluşan bir müzik grubuna katıldım. 1967'de ise bir solist olarak çalışmaya başladım.

 

Şu an ise Açık Radyo için konuşmaktayım.

 

Aslında, radyonun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Her zaman da böyle olacak. Küçüklüğümde ilk dinlediğim müzikler radyodandı. Bunlar Küba, Kuzey Amerika, Meksika, Latin Amerika ve Avrupa müzikleriydi. Radyo ile bu ülkelerin her birine ulaşabildim. Radyoya çok saygı duyuyorum. Çünkü onun vasıtasıyla müziğe ulaşabiliyoruz.

 

Dediğim gibi, 1967 yılında solist oldum. Küba'nın pek çok farklı yerinde çalıştım. En çok da uluslararası etkinliklerde ve uluslararası galaların ve kültürel etkinliklerin tanıtımlarında. Rastlantısal olarak Buena Vista Social Club'ın başladığı yıl, ben de en son albümüm olan "La Novia del Feeling"in kayıt aşamasındaydım. Bu vesile ile beni bu projeye katılmam için davet ettiler; ki ben bir kez şarkı söylemiş ve kayıtla ilgili işlemlerin tümünden geçmiştim.

 

Benim ilgimi çeken  isminin Buena Vista Social Club olması idi. Ayrıca Compay Segundo, Pio Leyva, -ki "Puntillita" olarak da bilinir-, Ruben Gonzales ve İbrahim Ferrer'in bu işin içinde olması çok önemliydi. Birçok başka vesilelerle onlarla televizyon programlarına katılmış, dünyanın başka yerlerinde birlikte çalışmıştık. Neyi yapmaktan hoşlandığımızı zaten biliyorduk; diğer şeyler arasında en çok da temelde Küba müziği vardı. Buena Vista Social Club'ın başarısı bize çok gurur ve sevinç verdi. Çünkü bu uzun zamandan beri beklediğimiz birşeydi.  

 

Buena Vista Social Club'la pek çoğumuz başka müzisyenleri de tanıma fırsatını bulduk, ki bunların arasında bir yaprak dökümü de yaşandı, Compay Segundo, Don Ruben Gonzales ve de İbrahim Ferrer hayata veda ettiler. Omara Portuondo aslında Buena Vista Social Club'tan da önce üne sahipti, fakat bu diğer saydığım müzisyenlerin hayatları bu projeyle biraz daha değişti ve Omara Portuondo da birinci elden buna tanıklık etti. Onların hayatı nasıl değişti? Siz bunun tanığıydınız?

 

Tabii, bu normal. Buena Vista Social Club'dan sonra herkes daha tanınmış ve daha önemli oldu. Reklamımız vardı ve dünyanın pek çok yerinde anlaşmalar yaptık. Bu, kendin olmaktan vazgeçmediğin bir üslûp. Yaşamını biraz değiştiriyor tabii. Mesela ben çok seyahat ettim. Yılın tümü böyle geçiyordu. Bir süre Küba'da oluyordum. Küba'da çalışmayı çok seviyorum. Diğer zamanlarda ise ülke dışında oluyordum.

 

Buena Vista Social Club'dan önce hepimiz seyahat etmiştik. Dünyanın pek çok bölgesinde bulunmuştuk. Compay Segundo, 1930'larda çalıştığı insanlarla Meksika'yı, Kolombiya'yı ve Latin Amerika'da pek çok yeri tanıdı. Ruben Gonzales aynı şekilde Japonya, Meksika ve başka yerlere gitmişti. Ben aslında pek çok vesileyle, neredeyse tüm Kuzey Amerika'yı ziyaret ettim. Başka bir grup ile; Aida'nın Dörtlüsü ile.

 

Değişim konusuna gelince... Değişen şey, zamanın çoğunu evinin dışında geçirmek zorunda olmak. Çünkü Buena Vista Social Club'ın albümü çok başarılı oldu ve pek çok yerden insanlar onu talep etti. Bu bizim için gerçekten çok iyi oldu. Uzun yıllardır istediğimiz bir şeyi başarmış olduk. Kendi kültürümüzü başka bölgelere, dünyanın başka boyutlarına taşıyabildik. İnsanların bundan keyif almasını istiyorduk; tıpkı bizim de yaptığımız gibi.

 

Ruben Gonzales, Compay Segundo ve İbrahim Ferrer, Pio Leyva, Torres, Eliades Ochoa gibi başkaları da var halen bunun keyfini çıkaran ve dünyayı dolaşan.

 

Bir yanda uygulanan ambargolar ve yoksulluk, diğer yanda da aşk ve de neşe dolu parçalar... Küba'ya baktığımız zaman uzaktan gördüğümüz bu. Müzik, yaşama tutunmanın bir yolu mu, hayatı devam ettirmenin bir yolu mu?

 

Aslında biz Küba'da, dünyanın bir çok yerinde de olduğu gibi, belirli ihtiyaçlarımızı karşılayamadan yaşıyoruz. Ama bu normal. Dünyanın her yerinde oluyor bu. İnsanlar, dışarıdakiler belki bizi çok çok fakir olarak biliyor. Ancak bu doğru değil. Yaşamak için gerekli olanlara sahibiz, milyoner değiliz, ama gerekli olanlara sahibiz.

 

Ve müzik tüm insanoğlu için çok önemlidir. Bizler de insan olarak müzikten, yaşamın sevincinden keyif alıyoruz. Ayrıca Kübalıların en karakteristik özelliği olarak da oldukça iyimseriz.

 

Suzanna Baca Peru'dan gelmişti, onunla da kısa bir söyleşi yapma fırsatı bulmuştuk o zaman geçtiğimiz sene. Suzanna Baca da Björk'ün bir kaç parçasını coverlamıştı, Kuzey Avrupa ile Güney Amerika arasında oldukça fazla bir fark var, en azından coğrafi olarak. Ortak olarak neyi bulmuştunuz diye sorduğum da ise "denizi" demişti. Ben de bu konuyu tam bir yere bağlayacaktım ki Omara Portuondo söze girdi:

 

Evet. Onlar gibi bizim de denizimiz var, onlar Küba müziğini de yorumluyorlar. Tüm yaşamı da. Bu onları sevinçli, keyifli yapıyor. Ayrıca Buena Vista Social Club'ın ardından pek çok grup Küba müziğini yapmaya başladı. Bu onlara da yaşam katıyor, bundan keyif alıyorlar.

 

Peruluların da ağırlıklı olarak Küba müziğini çaldığını söyledi, fakat benim gelmek istediğim nokta şuydu, dünyayı geziyorlar, hem Buena Vista ile birlikte hem solo olarak dolaşıyor Omara Portuondo kendi grubu ile birlikte. Gittiği yerlerden Suzanna Baca'ya benzer bir şekilde etkilendiği oluyor mu, bu müziğine yansıyor mu diye sordum.

 

Yo, hayır hayır. Çünkü aslında getirdiğimiz müzik bizim kültürümüz. Bunu çocukluğumdan beri tanıyor ve bundan keyif alıyorum.

 

Dünyanın diğer yerleri ile aramızda ortak birşeyler olduğunu düşünüyorum, ki hepimiz insanız ve yaşamın keyfini çıkarıyoruz. Yaşadığı yerdeki havanın ve oradaki ortamın insanları biraz daha mutlu ya da daha mutsuz kıldığına inanıyorum.

 

Çok kuzeye, İrlanda'ya gitsek de, dünyanın her yerinde müzikten hoşlanıyor insanlar. Ama Türkiye'de, ki Türkler bizimle aynı mizaca sahipler; insanlar daha keyifli, daha canlı.

 

Burada gene de herşey ait olduğun ortama bağlı. Bizler neye sahipsek onu taşıyoruz, onunla yaşıyoruz. Böyle olduğumuz için ise bizi çevre, başka bir ortam, iklim, kar, hiçbirşey etkileyemez. Her zaman nasılsak o şekilde devam edeceğiz.

 

(25 Kasım 2005 tarihinde Açık Radyo'da Açık Dergi programında yayınlanmıştır.)