Mimar, aksiyon sanatçısı, tasarımcı, film yapımcısı, sanat eğiticisi, hatta modacı olarak tanınan Stefan Wewerka, 1954 yılında mimarlık eğitimini tamamladıktan sonra, tasarımını üstlendiği Bonn Öğrenci Yurdu ile dikkat çekti. İlk kez 1960’lı yılların başında, “gündelik nesnelerin yabancılaştırılması” adını verdiği çalışmalarında eski mutfak sandalyelerini kullandı. Stefan Wewerka bu tip çalışmalarında çoğu zaman bulduğu nesneleri keserek, kırarak parçalarına ayırır ve bunları tekrardan kaydırarak, bükerek, biçimini bozarak, yepyeni bir biçimde kurgular. Adeta kültürel fragmanlar yeni bir biçimde bir araya getirilmektedir; eğriler, diyagonaller sanatçının belirgin özelliğidir. 1970’de açmış olduğu “Obje olarak Nesne” (Das Ding als Objekt) sergisi, nesnenin yabancılaştırılması düşüncesi ile ilgi toplamıştı. Stefan Wewerka, 'M1' yazı masası ile birlikte, 1984
70’lerde Fluxus hareketine yakın biri olarak bilinen Stefan Wewerka, yapıtlarıyla adeta “Gute Form”un işlevselliğine karşı çıkarak, sanat ve tasarımı birleştiren bir yaklaşımla, oturacak yeri olmayan oturma mobilyaları, arkalığı olmayan veya bir arka ayağı öbürüne yaslanmış sandalyeler veya ancak bir ayna görüntüsüyle tamamlanan yarım sandalyelerle karşımıza çıkarken, “Doğru bir şey yapmak için biraz yamuk olmalı” diyor.
“Anlehnung” (Dayanma) adlı sandalye heykeli, 1974 Açılan sergide dört tanesi ilk kez sergilenen 25 sandalye heykeli yer almakta, bu yapıtlar eskiz, çizim ve Horst Schmitter’in koleksiyonunda bulunan tek parçalarla tamamlanmakta. Çalışmalarını kendisi şöyle anlatıyor: İster eski mısır ister günümüz sandalyeleri, hepsi de aynı “oturma gereçleri”. Çoğu zaman stilist değişimlerle farklılıklar yaratmışlar ama, sandalye sandalye olarak kalmış. Yatak- Masa-Sandalye: günümüze kadar değişmeyen aynı gereçler.Stefan Wewerka yapıtlarında her zaman “erken dönemlerin sanatı”yla bir hesaplaşmanın görüldüğünü, bu hesaplaşmanın tarihsel bir tekrar olarak değil oyun, hayal gücü ve yaratıcılığa dayandığını söylüyor. “Guichottesk” sandalyeler diye adlandırılan bu çalışmalarda, onun için önemli olan sonuç değil, heykel ve mobilya konuları çerçevesindeki süreçlerin devreye sokulmasıdır.
1945 yılında, elinde yemek kabıyla sokağın kenarına çömelerek oturan A.B.D. ordusu askerlerini gözlemledim. Kendi üstlerine oturuyorlardı. Kendi gövdeleri onların sandalyeleri idi.
İnsanlar her türlü yükseltiyi, merdiven basamakları, rampalar, kesilmiş yatan ağaç gövdelerini sandalye yerine kullandılar ve kullanmaktalar. Oturma üzerine, sandalye üzerine hiç düşünülmüyor, çünkü her insan tarafından her gün sayısız şekilde kullanılmakta. Günlük yaşantının temel öğesi olarak otomatik bir olgu.
Bu nedenle 1961 yılından beri sürekli olarak sandalyeleri işledim. Daha sonra, parçalarını, yeni bir düzen içinde yanlış sandalyeler yapabilmek için önce onları paramparça yaptım. Şimdi ise yeni tahtalarla yanlış sandalyeler tasarlıyorum. Arada doğru kullanılabilir oturma gereçleri de ortaya çıktı. Eğerek, Bükerek ve Kırarak.” Eylül 2003
“Einschwinger” 1982
Wewerka’nın tasarlamış ve fabrika arazisi içinde uygulamış olduğu bir yapıda sergilemektedir. Üretiminin 80% i Bauhaus mobilyaları olan Tecta, 1982 yılında da Burg Beverungen’de bir oturma mobilyaları müzesi de kurmuştur.Gerçekten de üzerine ‘oturulabilen’ oturma mobilyaları ve üstelik endüstriyel olarak üretilebilen tasarımlarını gerçekleştirmesi, Tecta mobilya firmasının genç sahibi Axel Bruchhaeuser’le tanışmasıyla başlıyor. Tecta şirketi, 1956 yılında Hans Könecke tarafından kurulmuştur, ancak 1972’de Doğu Almanya’yı terk etmek zorunda kalan Axel Bruchhaeuser tarafından devralındıktan sonra, 20. yüzyıl işlevsel modern klasiklerinin, özellikle Bauhaus çıkışlı olanların üretimine geçer. Marcel Breuer, Mart Stam gibi tasarımcıların kendilerinden, El Lissitzky’nin ailesinden lisans haklarını alarak Tecta üretim programını oluşturur. Bazı tasarımcıların ürünleri de ilk kez bu şirkette seri üretime girmiştir; örneğin Walter Gropius’un Fagus sandalyesi, Wassily Kandinsky’nin Bauhaus beşiği gibi. Jean Prouvé’yi tekrar keşfederek, onunla 1984 yılında ölümüne kadar beraber çalışan şirket, onun “Malzemenin düşündüğünü hissetmek gerekir” sözünü benimsemiştir adeta. Ölümünden sonra da Prouvé’nin mobilyalarının birçoğunu ve eskizlerini satın alarak, Stefan
Mobilya tasarımlarının sanatla iç içe olmasına inanan ve deneylere açık olan Axel Bruchhaeuser, ilk kez Stefan Wewerka’nın ‘yamuk’ sandalyelerinden bir tanesini sınırlı sayıda üretime sokmak istemiş, daha sonra da ona doğru dürüst mobilya tasarlayıp tasarlayamayacağını sormuş. Wewerka’nın ilk ‘doğru’ sandalyesi fuarda sergilendiği zaman, yine bir soytarılık olarak yorumlanmış. Üç ayaklı, oturma yerinin yarısı yuvarlak yarısı köşeli, asimetrik arkalık ve tek kolçak ile sıra dışı bir görüntüsünü Wewerka şöyle savunuyor: “Sıradan bir sandalyede uzun süre oturmak zorunda olan birinin ne kadar mutsuz olduğunu ve üstünde bir ileri bir geri kaydığını izlemişsinizdir. Benim sandalyem üstünde doğru dürüst oturulabildiği gibi, gerinebiliyorsunuz, dönebiliyorsunuz, hatta rahat bir şekilde dayanabiliyorsunuz.”
Üç ayaklı sandalye Bir büro masasından daha fazla bir şey olmasını istediği M1 yazı masası ile ilgili yaklaşımı, aslında tasarımının sadece biçimsel bir oyun olmayıp, işlev çıkışlı olduğunu gösteriyor. “Geniş tutulmuş bir yüzeyi ve yeteri kadar depolama hacmi var. Alt gövdede gözünüzün önünde olmasını istemediğiniz, ama el altında bulunması gereken her şeyi koyabilecek kadar açık raflar bulunuyor. Nerede çalışacağınıza kendiniz karar verebilirsiniz.
İki yer var, biri de konuştuğunuz kişi için. Köşeleme oturuyorsunuz. Masada karşı karşıya gelmekten daha iyi. Daha fazla kişi geldiğinde de yazı masası bir konferans masası oluyor”. Bir başka masa tasarımı, yemek ile kahvaltı hazırlığını birleştirdiği, kendisinin özel yemek tutkusuna göre tasarlanmış “Cockpit’ li masa” da çok yönlülüğü ile dikkat çekiyor. Sandalye konusunda olduğu gibi masa ile ilgili de şikayetleri var: “Bence tasarımcılar masa ile yeteri kadar ilgilenmiyorlar.”Wewerka’nın seri olarak üretilen tasarımları sadece sandalyeler değildir; yine Tecta için tasarlamış olduğu bekarlar için küçük yaşam birimi “Cella”, hareketli ünitelerin bir gövde üzerine yerleştirildiği “Mutfak ağacı”, “M1” ve M2” masaları diğer örnekler. Masalarında da niye alışılmış biçimlerin dışına çıktığı ve biçimsel efektlerle uğraştığı sorulduğunda şu cevabı verir: “Önce ben de dikdörtgen masalar tasarladım. İkincisi efekt ne demek? Değişik bir biçim ancak bir etki yapıyorsa geçerlidir. Ben sıra dışı biçimle nasıl bir etki yapılacağını burada göstermek istiyorum.”
Alessi ve Rosenthal firmaları için tasarladığı çatal bıçak ve tabak da, onun yemek keyfini tasarımla birleştirdiği alışılmışın dışında çizgilerde. Wewerka’nın sanatı ve tasarımı bir araya getirdiği yapıtlarındaki çeşitliliği hakkında, Frankfurt Mimarlık Müzesi’nin müdürü olan Heinrich Klotz, 80’li yıllarda yazdığı “Moderne und Postmoderne” adlı kitapta şöyle diyor:
“Çağımızda,Stefan Wewerka gibi Rönesans döneminin ‘Uomo Universale’sini hatırlatan çok az sanatçı ve mimar var.”
Kaynakça:
Godau, Marion., Polster, Bernd, Design Lexikon Deutschland, DuMont Buchverlag 2000
“Stefan Wewerka, Tischgespraeche”, Schöner Wohnen Aralık 1984