Alberto Manguel Borges’in Evinde çev. Cem Akaş YKY, 2013, 64 s. |
Alberto Manguel’in kitapları, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok ilgi gördü; hâlâ da yeni kitapları yakından takip ediliyor... Anlaşılan o ki, Manguel’i bir süre sonra daha da “yakın”dan takip edeceğiz!
Hatırlanacaktır, 30 Ekim-5 Kasım tarihleri arasında düzenlenen İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali kapsamında, “Tanpınar’ın İzinde Beş Şehir” başlıklı bir etkinlik gerçekleştirildi. Alberto Manguel, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir isimli eserinde yer alan Erzurum, Konya, Ankara, İstanbul ve Bursa’yı Tanpınar’ın ayak izlerini takip ederek ziyaret etti; bu ziyaretlerin sebebi ise, yeni bir “Beş Şehir denemesi” yazacak olması... Bir başka deyişle, bu edebiyat turu bir süre sonra kitaplaşmış olarak önümüze geldiğinde, Manguel’in Türkçede yayımlanan bütün eserleri kadar ilgi göreceğini şimdiden rahatlıkla iddia edebiliriz.
Bu merakla beklediğimiz kitabı bir yana, Alberto Manguel’le ilgili ilk bilgilerimizin arasında ise Borges’e “okuyan”lardan biri olması yer alıyor... 16 yaşındayken Manguel, görme yetisini kaybetmiş olan Borges’e kitap okuyan isimlerden biri haline geliyor ve bu “görev”ini –1964’ten 1968’e– dört yıl boyunca sürdürüyor. Geçtiğimiz günlerde yeniden kitapçı raflarında gördüğümüz Borges’in Evinde, işte bu yıllardan kalma, Manguel’in Borges’in evinde geçirdiği zamanlara dair anlatıları içeriyor. (Kitabın Türkçedeki ilk baskısı, yine YKY tarafından, 2002’de yapılmıştı.)
Elbette Manguel’den çok, Borges’i daha yakından tanımak isteyenlere hitap eden bir “kitapçık” Borges’in Evinde. “Hoş” ve şaşırtıcı anekdotlar var. Örneğin, Borges’in eserlerine aşina olanlar ve onun aynı zamanda Ulusal Kütüphanenin yöneticisi olduğunu bilenler evindeki kütüphaneyi eminim merak ediyorlardır; Manguel şöyle anlatıyor: “Ziyaretçiler, kitaplarla kaplanmış bir yer, ek yerlerinden patlamak üzere olan raflar, geçişleri tıkayan ve her delkten fışkıran basılı malzeme yığınları, bir mürekkep ve kağıt ormanı görmeyi bekliyordu. Bunun yerine, kitapların göze batmayan birkaç köşede toplandığı bir apartman dairesiyle karşılaşıyorlardı.” Üstelik, söz konusu apartman dairesinin kitap raflarında, Borges’in kendi kitapları yoktur... Yine, Borges’in müzikle olan ilişkisinde de “ilginç” bir ayrıntı öğreniyoruz; cazı seven, Brahms’ı –müziğini pek dinlemese de– sevdiğini söyleyen, ilk dinlediği ana kadar Mozart’sız nasıl yaşadığını sorgulayan Borges, Astor Piazzola’dan nefret edermiş mesela...
Kısacası; Arjantinli fotoğrafçı Sara Facio’nun, tam da Manguel’in Borges’e kitap okuduğu yıllarda çektiği fotoğraflarının eşlik ettiği Borges’in Evinde’yi yeniden raflarda görmekten memnunuz!