Sam Kean Kayıp Kaşık çev. Burçin Duan, Baha Okar Kolektif Kitap, 2013, 359 s. |
Kitapçılardaki popüler bilim kitaplarının durduğu raflara göz attığımızda biyoloji ve fizik ağırlıklı kitaplara rastlıyoruz daha çok. Evrim ve genetik konusu sebebiyle biyoloji kitaplarında, kuvantum sebebiyle de fizik kitaplarında hatırı sayılır bir artış var. Matematik meraklılarının da raflardaki durumdan şikâyet etmeyeceklerini söyleyebiliriz ama sözü kimyaya getirdiğimizde aynı “iyimserliği” göremiyoruz. Dolayısıyla Kayıp Kaşık, kimyayı ve özellikle de periyodik tabloyu merkeze almasıyla zaten ilk bakışta bile ilgi çekici bir çalışma.
Kimyasal elementlerin sınıflandırılması için geliştirilen periyodik tablo, akla kaçınılmaz olarak Dimitri Mendeleyev’i getiriyor. Mendeleyev, elementleri özelliklerine göre sıralayarak elde ettiği periyodik tablodan yola çıkarak o zamanlar henüz bilinmeyen bazı elementlerin bulunacağını ve onların bazı özeliklerini bile öngörmüştür; ki gerçekten de ilerleyen yıllarda Mendeleyev’in açtığı yolda ilerleyen bilim insanları bu tabloyu “tamamladılar.” Kayıp Kaşık kitabı ise bu tablonun ayrıntılarına iniyor; parçalardan yola çıkıp bir anlamda periyodik tabloyu yeniden tamamlıyor. Kimyaya merakı, belli ki çocukluk yıllarından başlayan (kırık termometrelerdeki cıvaları biriktirerek) Sam Kean, periyodik tablodaki her bir element hakkında gülünç, tuhaf ve tüyler ürpertici bir hikâye olduğunu da fark eder. Gandhi’nin iyottan neden nefret ettiği, radyumun neredeyse Marie Curie’nin saygınlığını nasıl mahvedeceği, galyumun laboratuvarın muziplik peşindeki çalışanları için nasıl bir şaka malzemesi olduğu, Japonların Godzilla’yı niçin kadmiyumdan yapılma füzelerle öldürdüğü ve tellürün nasıl olup da tarihteki en tuhaf altına hücumu başlattığı... Sam Ken’in de altını çizdiği gibi, “periyodik tablodaki hikayeler bizi eğlendirmenin ötesinde, onu anlamanın ders kitaplarında ve laboratuvar kitaplarında asla bulamayacağınız bir yolunu sunar. Periyodik tabloyu yeriz, onu soluruz; insanlar onun üzerine bahislere tutuşur ve büyük miktarlar kaybeder; felsefeciler onu bilimin anlamını irdelemek için kullanır; o insanları zehirler; savaşları peydahlar. En üst soldaki hidrojenle en alt sıra boyunca gizlenen insan yapımı imkansızlıklar arasındaki yolculukta kabarcıkları, bombaları, parayı, simyayı, politik oyunları, tarihi, zehri, suçu ve aşkı bulursunuz. Hatta biraz da bilimi...”
Kitabın isminin nereden geldiğini merak edenler için de, “evde denemeyiniz” uyarısıyla: http://www.youtube.com/watch?v=kIbYiO5BRYk
kolektif Teorik Bakış Sel Yayıncılık, Mart 2013, sayı 1 |
Teorik Bakış dergisini, rahatlıkla bir “kitap” olarak kabul edip burada tanıtabiliriz. Bu ay içinde ilk sayısı yayımlanan dergi, Bilge Karasu’yla yola çıkıyor. Derginin ilk sayısının editörlüğünü üstlenen Doğan Yaşat, giriş yazısında, “henüz Karasu mesaisinin başında olanlara ya da henüz onun yazınıyla tanışma fırsatı bulamamış olanlara da onun hakkında kendisi ve kendi yazını üzerine yazdıklarından yola çıkarak bir şeyler söylemek yerinde olabilir,” düşüncesiyle konuya genel bir çerçeve çizdikten sonra, dergideki yazılardan tek tek bahsediyor. (Bu yazılar arasında daha önce Ankara’da Bilkent Üniversitesi ve İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen iki önemli Bilge Karasu sempozyumunda yapılan konuşmalardan seçilmiş bazı yazılar da yer alıyor.) Örneğin Fatih Özgüven, Karasu’nun “Kısmet Büfesi” öyküsündeki anlatıcı biçimlerini ve anlatı tekniklerini ele almış; Karasu’nun öğrencilerinden fotoğrafçı-sinemacı Yıldırım Arıcı, onun yazınına yayılan görsel unsurları değerlendirmiş; Mehmet Nemutlu da, Karasu yazınındaki müzikal öğelerin nasıl okunabileceğine yönelik bir çözümleme sunmuş; Hilmi Tezgör ise, Karasu’nun Kılavuz romanının, Borges’in Yolları Çatallanan Bahçe’sindeki imgeselliğinden hareket ederek kurgusal niteliklerini ve teknik öğelerini serimlemiş; Teorik Bakış’ın ilk sayısına Bilge Karasu merkezli yazılarıyla katkıda bulunan diğer isimler de şöyle: Burcu Çetin, Ali Akay, Hülya Mete, Burak Kesgin, Cafer Bidav ve Ahmet İnam.
Dört ayda bir yayımlanacak olan Teorik Bakış dergisinin genel yayın koordinatörlüğünü Ali Akay üstlenmiş. Bir başka deyişle, ilk sayısı bundan yaklaşık on yıl önce, 1992’de yayımlanan ve Toplumbilim dergisinin, Teorik Bakış adı altında yoluna devam ettiği söylenebilir. Ancak elbette bu Akay’ın da belirttiği gibi yeni bir macera. Uzun ömür dileriz...
Herta Müller Tek Bacaklı Yolcu çev. Çağlar Tanyeri Siren Yayınları, 2013, 158 s. |
Tek Bacaklı Yolcu, Herta Müller’in Romanya’dan Almanya’ya, daha doğrusu Batı Berlin’e göçtükten sonra yazdığı ilk roman. Ve bir “ilk roman” gibi otobiyografik yanı göz ardı edilmemesi gereken bir hikâyeye sahip. Çünkü Tek Bacaklı Yolcu’da İrene de, romanda ismi anılmayan bir Doğu Bloğu ülkesinden Almanya’ya, Batı Berlin’e iltica ediyor; romanın odak noktasında da bu “göç” ve “sonrası” yer alıyor zaten.
Herta Müller, 2009’da almıştı Nobel Edebiyat Ödülü’nü. (Müller'in bu ödülü, “şiirin yoğunluğu ve nesrin açıklığını kullanarak yoksulların dünyasını tasvir edişiyle” aldığı kaydedildi.) Müller’e ödülün 2009’da, yani tam da Duvar’ın yıkılışının yirminci yıldönümünde verilmesi, hatırlanacaktır, tartışmalara neden olmuştu. Bu tartışmalar hakkında, özellikle edebiyat açısından değerlendirmede bulunmak içinse, Herta Müller’in Türkçede daha çok eserine ihtiyaç duyulduğu muhakkak. Tek Bacaklı Yolcu dışında daha önce iki kitabı Türkçeye çevrilmişti; her ikisi de Telos Yayıncılık tarafından yayımlanan bu kitaplar Yürekteki Hayvan (1997) ve Tilki Daha O Zaman Avcıydı (1998). Gelen haberlere göre Siren Yayınları Müller’in kitaplarını yayımlamayı sürdürecek.
Vladimir Nabokov Rus Edebiyatı Dersleri çev. Yiğit Yavuz, Fatih Özgüven, Ayşe Nihal Akbulut İletişim Yayınları, 2013, 423 s. |
Nabokov’un 1940’lı yıllardan başlamak üzere, Amerika’daki çeşitli okullarda verdiği Rus edebiyatı derslerinin bir dökümü bu kitap. 1958 yılında ders vermeyi bırakıyor Nabokov, çünkü bilindiği gibi o dönem yayımlanan Lolita isimli romanı tahmin edilemez bir başarı kazanıyor. Ama öncesinde, bir akademisyen olarak karşımızda duruyor Nabokov.
Nabokov’un Rus yazarlarıyla ilgili derslerinin tüm müsveddelerini içeren kitap bize Gogol, Turgenyev, Dostoyevski, Tolstoy, Çehov ve Gorki’yi sunuyor, yalnızca bir eksikle; ne yazık ki hepsini tek bir ders süresince anlattığı, nispeten daha az tanınan Rus yazarları hakkındaki notlar saklanmadığı için okuma imkânımız yok. Bu derslerde Nabokov söz konusu yazarın kısa bir biyografisini verdikten ve yazarın diğer eserleriyle ilgili özet bilgiler sunduktan sonra ele almak istediği temel eseri ayrıntılarıyla incelemeye geçiyor. Nabokov’un Avrupalı yazarlar hakkında verdiği derslerin dökümünü içeren “Edebiyat Dersleri” isimli bir kitabı daha var; umarız bu kitabı da yakın zamanda Türkçede okuyabiliriz; hatta Don Quijote haakındaki notları bile yayımlanır bu arada belki.