ed. Koray Özer Yörüngeden Çıkanlar çizimler: Cem Özüduru Rodeo Yayıncılık, 2011, büyük boy, 63 s. |
Yayımlanmış kitaplara ya da doğrudan isimlere verilen ödülleri bir kenara bırakırsak; daha önce herhangi bir yayında yer almamış, bir kitapta yayımlanmamış eserlerin kabul edileceğinin duyurulduğu edebiyat yarışmalarının şartnamelerindeki şu cümle hemen hepsinde ortaktır: “Edebiyatımıza yeni isimler kazandırmak...” Böyle bir amaç belirlenmiş olmasına karşın, birçok yarışma sonucunda ödüle değer görülen eserleri pek ortalarda görmek mümkün olmaz.
Türkiye Bilişim Derneği (TBD) de uzunca bir süredir, 1998’den beri, Bilimkurgu Öykü Yarışması düzenliyor (geçen yıl içinde on üçüncüsünü gerçekleştirdiler). Hem Türkçede –nedense– pek ilgi gösterilmeyen bilimkurgu konusundaki ısrarları sebebiyle hem de bu yarışmaya katılan eserlerin yayımlanması noktasındaki çabalarıyla gerçekten de dikkate değer girişimlerde bulunuyorlar. Daha önce de TBD Bilimkurgu Öykü Yarışmasında çeşitli yıllarda dereceye giren ve mansiyon kazanan öyküler, Remzi Kitabevinin katkılarıyla Bilimkurgu Öyküleri (2005) isimli kitapta bir araya getirilmişti. Bu sefer Rodeo Yayıncılığın –Studio Rodeo’nun– katkılarıyla yayımlanan Yörüngeden Çıkanlar kitabında da, söz konusu yarışmaya 2006-2010 yılları arasında katılmış öykülerden bir seçki yapılmış. Studio Rodeo da, bilindiği gibi, özellikle son zamanlarda yerli çizgi roman örneklerine ağırlık veren bir yayınevi. Elimizdeki kitapta da seçilen her bir öyküye, genç çizgi roman sanatçısı Cem Özüduru’nun özgün bir çizimi eşlik ediyor. Bir başka deyişle Yörüngeden Çıkanlar’da, Türkçede halen hak ettikleri ilgiyi görmeyen çizgi roman ve bilimkurgu türlerinin bir araya geldiğini görüyoruz.
Kitapta on dokuz bilimkurgu öyküsü yer alıyor. TBD Bilimkurgu Öykü Yarışmasının her sene ayrı bir konu belirlenerek düzenlendiği düşünülürse, kitaptaki öyküler de “iyi yönetim, kötü yönetim, sıkı yönetim, yönetim”, “kriz”, "Mkim3033" gibi konular çerçevesinde kaleme alınmışlar. Ayrıca kitabın son sayfaları da yarışmada dereceye girenlerin biyografilerine ayrılmış.
Jean Teulé İntihar Dükkânı çev. İsmail Yerguz Sel Yayıncılık, 2011, 144 s. |
İntihar dükkânı işleten, daha doğrusu intihar etmek isteyenler için araç gereç temin eden bir aileyle tanışıyoruz romanda. Müşterilerin, akıllarına koyduklarından vazgeçmemeleri için özellikle güleryüzle karşılanmadığı, “görüşmek üzere” yerine “elveda” ya da “kapkaranlık bir gece diliyorum size beyefendi” diyerek uğurlandığı, urganların, binbir çeşit zehrin satılığı bir dükkân burası. Hatta kullandıkları torbalarda şöyle yazıyor: “Hayatta başarılı olamadınız mı? Bize gelin, ölümünüzü başaracaksınız!” Aynı durum dükkân sahibi aile için de geçerli. Örneğin anne, kızına geceleri ninni yerine ünlü isimlerin intihar hikâyelerini anlatıyor ya da doğum günleri tabut şeklinde bir pastayla kutlanıyor. Anne ve babanın çocuklarına verdikleri isim de bu yönde; oğulları Vincent’ın ismi Van Gogh’dan, kızları Marilyn’in ismi de Marilyn Monroe’dan geliyor. Bu “kurulu düzeni” bozan unsur ise, en küçük oğulları Alan. Her şeyi iyi tarafından alan, etrafına sürekli gülücükler saçan, neşeli şarkılar mırıldanan bu küçük oğlanın ailenin başına dert açacağı daha romanın ilk sayfalarından belli oluyor...
Belli kalıplara ters yönden bakan bir anlayışla kaleme alınan İntihar Dükkânı, gerçekten de son günlerin en dikkat çekici romanlarından... Yalnızca, Alan’ın çocuksu konuşmaları konusunda bazı “aksaklık”lar göze çarpıyor; çeviride, zaman zaman sevimli bir çocuğun “kırık” dilinden çok aksanlı konuşan birinin cümlelerini okuyor gibiyiz – bana göre. (Şu haberi de es geçmeyelim: İntihar Dükkanı bir animasyon olarak beyazperdeye de uyarlandı. 2012’nin mart ayında gösterime gireceği söyleniyor, ancak şimdiden internetten fragmanını izlemek mümkün; Türkiye’de gösterilip gösterilmeyeceği ise henüz belli değil. Umarız romanın Türkçede yayımlanmış olması buna bir vesile olur.)
Graham Greene Meselenin Kalbi çev. Mîna Urgan İletişim Yayınları, 2011, 319 s. |
İngiliz yazar Graham Greene’in İkinci Dünya Savaşı yılları sırasında Batı Afrika’da, Sierra Leone’de gizli servis adına çalıştığı bilinir, işte Meselenin Kalbi tam da bu coğrafyada kurulmuş bir eser. Savaşın, istihbaratın, aşkın ve ahlaki ikilemlerin bir arada olduğu bu roman, zaten her yayımlandığında adından söz ettirmiş bir başyapıt; İletişim Yayınları tarafından yapılan baskının da Mîna Urgan çevirisi olduğunun altını bir kez daha çizelim.
Meselenin Kalbi, beyazperdeye de uyarlanmıştı. Yönetmenliğini George More O'Ferrall’ın üstlendiği 1953 yapımı olan aynı adlı filmde; Harry Scobie rolünde Trevor Howard, Louise Scobie rolünde Elizabeth Allan ve Helen Rolt rolünde Maria Schell yer alıyor.
Stefan Zweig Yolculuklar Üzerine çev. Ahmet Arpad Everest Yayınları, 2011, 319 s. |
İsminden de anlaşılacağı gibi kitapta Zweig’ın gezi yazıları bir araya getirilmiş... 1902-1940 yılları arasında kaleme alınmış bu yazılarda Avrupa ülkelerinin yanı sıra Amerika, Rusya ve Hindistan anıları da yer alıyor. Bir gezi kitabı belki Yolculuklar Üzerine ama Zweig’ın diğer eserlerinden o iyi bilinen duyarlılığının bu metinlerine de yansıdığı hemen anlaşılacaktır; bir başka deyişle bu denemelerde bizler şehirleri, doğayı, kısaca dünyayı “romantik” bir aydının gözlerinden görüyoruz. Çevirmen Ahmet Arpad’ın da kitabın başındaki yazısında dediği gibi, “Zweig’ın yaşamının en güçlü dayanağı seyahatleriydi. ‘İnsanların, düşüncelerin, kültürlerin ve ulusların birbirleriyle uzlaşmasına hümanizmin aracılık etmesini yaşamım boyunca hep hedefledim,’ diyen Stefan Zweig, huzursuz başlayan 21. yüzyılda düşünceleriyle bizler için her zamankinden daha çok gerekli.”
Javier Marías Yazınsal Yaşamlar çev. Pınar Savaş Can Yayınları, 2011, 306 s. |
Can Yayınlarının “Kırkmerak” dizisinin on beşinci kitabı olarak çıkan Yazınsal Yaşamlar, açıkçası alt başlığıyla daha da merak uyandırıcı nitelikte: Ünlü Yazarların Gizli Yaşamları. Faulkner ve Conrad'dan James Joyce ve Henry James'e, Arthur Conan Doyle ve Robert Louis Stevenson'dan Turgenyev ve Thomas Mann'a, Rainer Maria Rilke ve Malcolm Lowry'den Rimbaud ve Oscar Wilde'a, Mişima'dan Laurence Sterne'e çok sayıda isme rastlıyoruz kitapta ve elbette onların “gizli yaşamlarına.” Fotoğraflarla da desteklenen kitabın “Gelip Geçen Kadınlar” isimli ikinci bölümde de, sıra dışı yaşamlarıyla ilgi odağı olmuş ya da büyük yazarlara esin vermiş kadınlar anlatılmış: “Çöl kraliçesi” Lady Hester Stanhope, “yaban kedisi” Vernon Lee ve “suskun lider” Emily Brontë gibi…
Lesley McDowell Yaratıcı Aşklar çev. Suğra Öncü Sel Yayıncılık, 2011, 300 s. |
Yaratıcı Aşklar kitabında XX. yüzyılın dokuz ünlü kadın yazarının yazıyla olan ilişkileri irdelenmiş, ama bu yapılırken kadın yazarların erkeklerle, daha doğrusu erkek yazarlarla olan ilişkilerinden yola çıkılmış. Çiftler hakkında aslında az çok bilgimiz olduğun söyleyebiliriz... Tek tek sayarsak, bu isimler; Katherine Mansfield ile John Middleton Murray, Hilda Doolitle ile Ezra Pound, Rebecca West ile H.G. Wells, Jean Rhys ile Ford Madox Ford, Anaïs Nin ile Henry Miller, Simone de Beauvoir ile Jean-Paul Sartre, Martha Gellhorn ile Ernest Hemingway, Elizabeth Smart ile George Barker ve Sylvia Plath ile Ted Hughes. İşte bu saydığımız kadın yazarların, çoğu zaman “hararetli” ilişkilerinin yazınsal üretimlerine ne şekilde etkisi olduğu gözler önüne seriliyor. Başta da dediğimiz gibi, aslında başka kaynaklardan az çok bildiğimiz ilişkilere farklı bir bakış açısıyla yaklaşılmış Lesley McDowell’ın Yaratıcı Aşklar isimli çalışmasında.
Feridun Andaç Romanda ve Öyküde Gerçeklik Arayışları Varlık Yayınları, 2011, 320 s. |
Feridun Andaç kitabında, Türk edebiyatının önemli isimleri ve onların eserlerinden yola çıkarak bir dönem portresi çıkarıyor, diyebiliriz. Erken cumhuriyet döneminin ilk örneklerinden başlayarak 50 kuşağını da içine alan bir sürecin ürünleri değerlendiriliyor; kitabın alt başlığına atıfla, “edebiyatımızın yol haritası” çıkarılmaya çalışılıyor. Ya da daha başka bir deyişle Andaç, çağdaş edebiyatın temellerini gözler önüne seriyor. Sanırım en doğrusu Andaç’ın cümlelerini aktarmak, şöyle tanıtmış Feridun Andaç kitabını: “Toplumsal hayattaki değişim, yenileşme; geçiş sürecinin sancıları, yüzleşilen ‘yeni hayat’ın getirdikleri sürekli bir arayışa itmiştir toplumu. Edebiyatın o süreçteki biçimlenmesi tümüyle bu geçişin ve arayışın ne’liğiyle ilgilidir. Dönem roman ve öykülerinde toplum yaşamının ve insan gerçekliğine bakışta o arayışın yansılarını görmekteyiz. Toplumun, yeni kimliğinin inşa sürecindeki arayışıyla, kurulan ‘yeni edebiyat’ın arayışı birbirini içkin biçimde sarmalar, hatta etkileyip yönlendirir. (...) Bu kitabın ana dokusunu oluşturan yaklaşımı biraz böyle nitelendirmek isterim.”