Marina Lewyckaİki Karavançev. Fezal GülfidanEverest Yayınları, 2010, 340 s. |
Everest Yayınları, belki ayrı bir dizi şeklinde değil ama belli ki bilinçli bir yayın politikasıyla “kara mizah” ya da “trajikomik” diyebileceğimiz, bir başka deyişle “nükteli bir dille” kaleme alınmış romanlara özel bir ilgi gösteriyor. Aslında her biri yayınevinin genel “Çağdaş Dünya Edebiyatı” dizisine dahil olsa da, bu şekilde bir araya getirebileceğimiz romanların sayısı giderek artıyor. Yakın zaman önce yayımlananlar arasında; Karel Çapek’in Semenderlerle Savaş’ını, Torsten Krol’un Callisto’sunu, Gary Shteyngart’ın Absürdistan’ını... bu kategoride değerlendirmek mümkün. Bunun son örneği ise, Marina Lewycka’nın Türkçedeki ikinci romanı olan İki Karavan; yazarın, birçok yarışmada aday gösterilen ve ödüller de alan ilk romanı Ukrayna Traktörlerinin Kısa Tarihi de Türkçede yayımlanmıştı (çev. Fezal Gülfidan, Galata Yayınları, 2006).
İki Karavan’da, çilek tarlalarında çalışmak üzere dünyanın farklı ama yaşam şartlarının benzeştiği coğrafyalarından (üçüncü dünya ülkeleri) İngiltere’ye gelmiş mevsimlik tarım işçilerinin arasına karışıyoruz. Biri erkeklere, diğeri kadınlara tahsis edilmiş iki karavanda yaşayan bu bir grup çilek toplayıcısının aralarındaki ilişkilere, bir arada yaşamalarından doğan kargaşaya, karışık dillerde ettikleri gevezeliklere dair bir hikâye sürüp giderken, bir anda alevlenen bir olay çileklere elveda demelerine neden olacak ve roman bir yol hikâyesine dönüşecektir, daha doğrusu bir “sürüklenme” hikâyesine...
Ancak bilindiği gibi, yazının en başında sözünü ettiğimiz türde romanların en önemli özelliklerinden biri, anlatılan eğlenceli, komik hikâyenin yanı sıra, alttan alta ciddi bir duruma da dikkat çekilmesidir. İki Karavan’da irdelenen, İngiltere’deki göçmenlik meselesi olmuş. Daha romanın ilk cümlelerinde hissederiz bunu; çilek tarlasının bulunduğu bölge uzaktan görünüşüyle, latif havasıyla insanı cennette hissettirecek kadar güzeldir, ama aslında orası “Cennet Bahçesi” değil, “İngiltere’nin Bahçesi”dir ve tarlada elma ağacı yerine, toplanması gereken olgunlaşmış çilekler vardır. Ya da örneğin, aralarına yeni katılan Ukraynalı İrina, İngilizcesini ilerletmek ve sonrasında üniversite eğitimine başlamak üzere gelmiştir, kendisini karşılayan çiftçinin çay ikram edeceğini düşünür, oysa adam kendisine sanki yeni satın almış olduğu bir at gibi davranmıştır. Yine de hayal kırıklığına uğramaz, ne de olsa bir zamanlar solumayı düşlediği İngiliz havası sarıyordur artık çevresini. Ancak adım attığı toprakların, bizlerin de İngilizce dil kitapları sayesinde yakından tanıdığımız “Mr. and Mrs. Brown”ın İngiltere’sine pek benzemediğini fark etmesi fazla uzun sürmeyecektir...
Kerime NadirHıçkırık – SamanyoluDoğan Kitap, 2010, 208 s. – 244 s. |
Doğan Kitap, 2001 yılı sonundan itibaren “Aşka Davet” ismini verdiği bir diziyle Kerime Nadir’in, Muazzez Tahsin Berkand’ın, Fikret Arıt’ın ilk yayımlandıkları tarihlerde de oldukça ilgi gören, Yeşilçam’ın da kayıtsız kalamadığı aşk romanlarını yeniden yayımlamaya başlamıştı; Selim İleri editörlüğünde... Hıçkırık da dizinin ilk kitabıydı. Kerime Nadir’in bu iki romanını bugünlerde tekrar gündeme getiren şey, “cep boy” olarak da basılmış olmaları. Ceket cebinde, palto cebinde kolayca taşımak mümkün bu kitapları; tabii Kerime Nadir söz konusu olduğunda, özellikle de bu tip romanları okumayı sevenler, Hıçkırık ve Samanyolu’nu çok da uzun süre ceplerinde taşımayacaklardır!
İhsan Kaplan Milat A.P.R.I.L Yayıncılık, 2009, 324 s. |
Bilim ve din ekseninde, farklı ülkelere, kentlere de uzanan hareketli hikâyelere gösterilen yoğun ilginin yolunu Dan Brown’ın açtığını, daha doğrusu “genişlettiğini” söylemek mümkün. Bu yapıdaki hikâyelere ilgi gösterenlerin göz ardı etmemeleri gereken bir roman olarak nitelendirebiliriz Milat’ı. Kitabın yanında, kitap için özel olarak bestelenmiş parçalardan oluşan bir CD de veriliyor. Ender olmakla birlikte daha önce rastladığımız bir şey bu; ama bir romanın fragmana sahip olması belki de bir ilk. Birçok ödül de almış olan bu kısa filmi, yayınevinin internet sitesinden izlemek mümkün (www.aprilyayincilik.com).
Yayına hazırlayan: Ayça İnce Kültür Politikaları ve Yönetimi (KPY) Yıllık 2009 İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009, 191 s. |
Bildiğiniz gibi 16 Ocak’ta düzenlenen etkinliklerle İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti unvanına resmen kavuşmuş oldu. Hoş bir başlangıç yapıldığını söyleyebiliriz, ama elbette bunun nasıl devam ettirileceği daha önemli ve hatta daha da önemli olan, yapılanların İstanbul’la sınırlı kalmaması ve bir “kültür politikası” olarak benimsenmesi...
“Türkiye’de kültür politikası üzerine bağımsız araştırma ihtiyacı konusunda farkındalık yaratma ve savunuculuk yapma” amacıyla yayımlanan Yıllık’ın ilkinde, dosya konusu olarak “Kültür Politikaları ve Kentler” belirlenmiş. Bu doğrultuda, çeşitli dünya kentlerinden ve Türkiye’den örnekler sunulmuş. Bir sonraki Yıllık’ta da “Sosyal Çeşitlilik ve Kültürel Katılım” konusunun irdeleneceği duyurulmuş. Akademik makale ve kitap eleştirileriyle katkıda bulunmak isteyenler şu internet adresinden ayrıntılı bilgi edinebilirler: kpy.bilgi.edu.tr