Son 50 senedir dünyanın muhtemelen en ünlü fotohaber ajansı Magnum, 2 yıl önce bir mali kriz batağına saplanmıştı. Sonra 11 Eylül geldi. Magnum ajansının yeni başkanı Thomas Hoepker, New York’tan yaptığı açıklamada, “Ne tesadüftü,” diyor, “Bir önceki gece aylık toplantımızı yapmıştık ve o gün, genellikle dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış bulunan 12 fotoğrafçımız New York’ta bulunuyordu. O sabah bir yelpaze gibi şehrin içine doğru açıldık. Ertesi gün fotoğrafları topladım, sayfa düzenini oluşturdum, hemen bir yayıncı bulduk ve Ekim’in sonuna doğru, elimizde bir kitap vardı. Korkunç bir olaydı, hiç şüphesiz, ama Magnum için bir lütuf oldu. Elde ettiğimiz gelirden büyük bir bölümü ailelere bağışladık. Gerisi Magnum’a kaldı ve geçen 2 yıl boyunca da kâr etmemize yardımcı oldu.”
90’lı yılların ortalarından itibaren, bağımsız fotoğraf ajansları için işler pek iyi gitmiyor. Devler, yani Getty ve Corbis, yüzyıl boyunca dünya gazetecilerine hizmet veren küçük ajansları hemen hemen silip süpürdüler. Hoepker’ın dediğine göre, 3 yıl önce hem Getty, hem de Corbis Magnum’u yutmak üzere teklifler vermişler. Hoepker, “Fotoğraf haberciliğinden ciddi bir uzaklaşma yaşanıyordu,” diyor, “Fotoğraf gazeteciliği zeminindeki eksiklikten kaynaklanan boşluk, sanat tarafından dolduruluyor. Eskiden kazancımızın yüzde 80’i dergilere yaptığımız işlerden gelirdi. Şimdiyse, kazancımızın yüzde 60’ı sanat satışlarından geliyor.”
Kısacası, Magnum fotoğrafları yazılı sayfalardan çıkıp duvarlara asılmaya başlıyor. Hoepker’a, Henri Cartier-Bresson’u hatırlattım. Magnum’un 95 yaşındaki bu en tanınmış üyesi, birkaç ay önce yaptığı bir açıklamada, fotoğrafların çerçevelenip duvarlara asılmasını onaylamadığını; onların kitaplarda olması gerektiğini dile getirmişti. Hatta, sorun yaratması son derece doğal olan bu açıklamasını Le Monde’a yapmak için özel bir gün seçmişti. Zira, ertesi gün, Biblioteque Nitonale’de kendisiyle ilgili dev bir sergi açılıyordu.
Hoepker, “Şahsen, Bresson ile aynı görüşteyim. Galeri duvarına fotoğrafların asılması fikrini sevimli bulmuyorum. Bana kalırsa, bizim yaptıklarımız bilhassa gazetelerle dergilerin işine yaramalı. Fotoğrafı sanat olarak değerlendirmekte zorlanıyorum. Ama, çeşitli sebeplerle imana gelmek zorunda kaldığımı söylemem gerekiyor,” diyor. Bunlardan bir tanesi, geçen zamanın eski fotoğraflara getirdiği sanatsal cila. Diğeri ise, Magnum üyeliğinin, tamamen fotoğraf gazetecisi olmayan fotoğrafçılara da ajans içinde yaşama imkânı vermesi. Mesela, Harry Gruayert. Hoepker, Gruayert için, “O daha ziyade bir şairdir,” ifadesini kullanıyor. Magnum’un çekirdek grubunda, her sene toplanıp yeni başvuranların işlerini değerlendiren 50 fotoğrafçı bulunuyor. Her sene 2 kişi seçiliyor ve ‘aday’ statüsü kazanıyorlar. Bu adaylar |
iki sene sonra işlerini tekrar değerlendirmeye sunuyorlar. Bu değerlendirmede başarılı bulunurlarsa, ‘yedek üye’ statüsü kazanabilmek için 2 sene daha beklemeleri gerekiyor. Bunun ardından, iki bazen üç yıllık bir aradan sonra ‘asil üye’ olarak kabul ediliyorlar. Yeni katılanlar ve aramızdan ayrılanlar hep beraber düşünüldüğünde, yaklaşık 70 kişi var Magnum’da.
Magnum’daki son felsefi kriz, renkli fotoğrafın kabul edilmesiydi. Hoepker, “Biz geleneksel olarak siyah-beyazız,” diyor. “Renkli fotoğraf kabul etmemek gibi bir politikamız hiçbir zaman olmadı, ama kabul edilmesi de geç ve isteksizce oldu. Ben kesinlikle renkli fotoğraf da kullanılmasından yanayım. Renkli çeken bir fotoğrafçıyım ben. Piyasa renkli fotoğraf istiyor ve şüphesiz elimizde çok iyi renkli çeken fotoğrafçılar var. (Amerikalı) Alex Webb var, (Belçikalı) Gruyaert var, (İngiliz) Martin Parr var.”
TV'de iyi görüntüler bulamazsınız
Almanya doğumlu ve eski bir Stern dergisi fotoğrafçısı olan Hoepker, ajansa 1989 yılında katıldı. Soyut renkli fotoğraflarının yanı sıra, Willy Brandt ve Muhammed Ali için hazırladığı portre dosyalarıyla da tanınıyor. Peki, bir zamanlar neredeyse sadece Magnum fotoğrafçılarından sorulan savaş haberciliğinde öncülüğü televizyona kaptırdılar mı? Bu konuda ne düşünüyor Hoepker?
“Ben öyle düşünmüyorum,” diyor. “Televizyon elbette ilk baktığımız haber kaynağı. Ama, televizyonla ilgili bir tatminsizlik de var, çünkü iyi görüntüler bulamıyorsunuz orada. Haberimsi görüntüler... belki. CNN’e bakarsanız orada olayları gelişirken izleyebilirsiniz, ama güçlü bir görüntüye nadiren rastlarsınız. Ekranda gördüklerinizinh hepsi bir tür kaybolur, zihninizden buharlaşıp giderler. Geride kalan, durağan görüntülerdir. Demin bahsettiğim kitabı hazırladığımız zaman insanlar bize ellerinde tutabilecekleri bir şey istediklerini söylemişlerdi.”
Magnum şu sıralar Afganistan hakkında bir kitap hazırlıyor. Hoepker, “Sadece savaş hakkında olmayacak,” diyor. “Geçen 50 senenin Afganistan tarihi olacak.” Ajans, Irak savaşı sırasında ‘embedded’ fotoğrafçı kullanmamayı tercih etmiş. Böyle olunca da, “Bazılarımız kendini Kuzey Irak’ta buldu,” diye anlatıyor Hoepker. “Ve orada hiçbir şey olmuyordu.”
Peki şimdi ne oluyor? Getty ve Corbis gibi büyük ajanslardan gelen baskılara rağmen Hoepker, Magnum’un başka bir şerket tarafından yutulmasına izin vermemeye kararlı. “Biz iki devin yanındaki bir cüceyiz. Arkalarındaki milyon ve milyar dolarlarla piyasayı ele geçirmeye çalışıyorlar. Bunu zarif bir yolla gerçekleştirmeye çalıştılar. Bize kendi web sitelerinde bir portal açmamız önerisinde bulundular. Tıklıyorsunuz ve Corbis/Getty web sayfasında Magnum’u buluyorsunuz. Şüphesiz cazip bir öneriydi. Çünkü, böylelikle pek çok kişi bizim arşivimize yönlenecekti. Ama sonunda, bağımsızlığımızı korumak için öneriyi kabul etmemeye karar verdik. Zor bir karardı ve bize pahalıya da mal oldu, çünkü kendi dijital web sayfamızı tasarlamak ve fotoğraflarımızı kendimiz taramak zorunda kaldık.”
Bu devasa piyasalarla karşılaştırıldığında,” diye devam ediyor Hoepker, “Biz bir niche piyasayız; bir butiğiz yani. Ve böyle devam etmesini istiyoruz. Kaliteyi korumak istiyor ve özel bir şey arayan insanların bize gelecekleri umudunu taşıyoruz. Dürüstlüğü ve bütünlüğü korumak pek kolay değil, ama bizi bir arada tutan da bunlar.”
Çeviren: Şerif Erol