DTÖ Tekstil ve Konfeksiyon Anlaşması (ATC) nedeniyle tekstil ve konfeksiyon ticaretinde uygulanan miktar kısıtlamaları 1 Ocak 2005 tarihi itibariyle yürürlükten kalktı. Ama tüm dünyada kotasız ticaretin olası etkileri uzun süredir tartışılmakta. 1994 tarihli ATC Anlaşması gereği, bu yıla yönelik kademeli geçiş süreci zaten devam etmekteydi. 95-97 / 98-01 aşamaları sonrası 2002 yılında gelen 3. aşama kota indiriminde görüldü ki indirim yapılan kategorilerde Çin'in gelişmiş ülke ABD ve AB pazarlarında ki payı çok yüksek oranlarda arttı. Neredeyse pazarın tamamını ele geçirdi. Avustralya ve Japonya gibi zaten kota uygulamayan ülkelerde ise Çin pazar payı bugün %70'ler düzeyinde.
Bugün yoğun olarak Çin'e para birimi Yuan'ın değerini yapay olarak düşük tutmak ve illegal teşvikler sağlamak suretiyle haksız rekabet yapmak suçlamaları yapılmakta. Ama Yuan kurunun serbest bırakılması yönündeki baskılar artmasına rağmen, bunun dünya ekonomisi için ciddi enflasyonist sonuçları olacağını ön gören FED bile bu konuda çekimser görüşler ifade ederken, bu yönde kısa vadede bir şeyler olabileceğini beklememek lazım.
Çin'in 2005 yılı sonrasına yönelik oluşturduğu tehdide karşı ilk önlemi Türkiye aldı ve tüm tekstil ve konfeksiyon kategorilerine 12 ay süre ile koruyucu önlem ve kota kısıtlaması getirdi.Bu hak DTÖ anlaşmasına taraf olan tüm ülkelere verilen bir hak ,ama 2008'e kadar kullanılabilecek bir hak.
ABD'de de tekstil üreticilerinin ABD Yönetimi üzerinde uyguladığı baskı ve lobi faaliyetleri sonucu ilk şikâyet başvurusu 8 Ekim 2004 tarihinde yapıldı. Pamuklu çorap kategorisinde yapılan bu ilk başvuru olumlu sonuç verdi ve koruma önlemi uygulanması kararı alındı. AB bünyesinde ise daha netleşen bir şey yok. Bugünlerde ABD Tekstil Anlaşmaları ve Uygulamaları Komitesine (CITA) 10'nun üzerinde şikâyet başvurusu yapılmış durumda ama kimi çevrelerde söz konusu başvuruların geçerliliği, varsayımına dayandığı gerekçesiyle tartışmalı olarak da kabul edilmekte.. Hatta basında bildirildiğine göre New York Ticaret Mahkemesi bu konularda açılan ve Çin'e genel kota getirilmesinin yolunun açılmasını hedefleyen bir davayı, serbest ticaret ilkelerine aykırılıktan dolayı ret etmiş durumda . Çinli yetkililer ise zaten DTÖ nezdinde her türlü keyfi ve varsayıma dayalı önlemlere itiraz edeceklerini peşinen açıklamış durumdalar.
Tehdit unsuru olarak görülen Çin bugün tekstilde ciddi kapasite artırımı yapmış durumda. Uzun süredir de yatırımlarına devam etmekte.Avrupalı makine üreticilerinin bile bir numaralı müşterisi yıllardır. Çin'in son 3 yıldır tekstil ve konfeksiyon sektörüne 22 milyar dolar yatırım yaptığı, kumaş imalatını % 50 arttırdığı ve 4.000'ne yakın yeni tesisi de kurmakta olduğu bilgileri karşısında , bugün 380 milyar dolar seviyelerinde olan Dünya Tekstil ve Konfeksiyon İhracatı pastasından % 17'lerde pay almakta olan Çin'in kotasız dönemde 2008'e kadar payını % 50'lere getirebileceği bizzat DTÖ tarafında da öngörülmekte.
Çin'in pastadan payını arttırması döneminde ise , mevcut pastanın yıllardır fazlaca büyümediği ve fazlaca büyümeyeceği gerçeği karşında bugün bu pastadan pay almakta olan ülkelerin, Türkiye dahil ( ki, 17 milyar dolarla bu pastadan en büyük üçüncü payı almakta ) endişelenmesi ve önlem almaya çalışması son derece anlaşılabilir bir durum.
Tekstil-Konfeksiyon sanayi ürün grubunun dünya sanayi ürün ihracatında ki payı fazla değil, ancak % 8'lerde ama bazı ülkeler için bu sektör hayati derecede önemli. Örneğin, Bangladeş ve Pakistan'ın ihracat gelirlerinin % 70'i, Hindistan'ın % 25'i, Sri Lanka'nın % 50'si, Çin'in % 20'si, Türkiye'nin % 30'a yakını tekstil ürünlerinden sağlanıyor.
Çin'in DTÖye giriş anlaşması gereği koruma önlemi almak isteyen üye her bir ülke, bu kararını açıklayıp Çin makamlarıyla konsültasyon sürecini başlatmalı. Bugün Türkiye bu hakkını kullanıp Çin'i görüşmeye davet etmiş, Çin de bu görüşmeye katılacağını beyan etmiş durumda. Bu görüşme sonrasında, Çin tarafı muhtemelen varsayımlara dayanılarak davranıldığı iddiasıyla Türkiye'yi DTÖ'ye şikâyet edecek. Çünkü muhtemelen taraflarca bu süreçte ithalatın sınırlandırılması konusunda bir anlaşmaya varılamayacak
Böyle bir durumda ise Türkiye'nin muhtemelen tüm tekstil kategorilerinde Çin'den yapılacak ithalat miktarlarını her yıl kısıtlı bir oranda artacak şekilde sınırlama hakkını kullanması söz konusu olacak.Ama bu arada DTÖ'nün Türkiye'nin aldığı bu önlemi varsayıma dayalı aldığı iddiasıyla yapılacak muhtemelen Çin başvurusu karşısında DTÖ'nün değerlendirme aşaması devreye girecek ATC anlaşması esas olarak üye ülkelere bu kısıtlamalarını birer yıllık sürelerle 2008 yılı sonuna kadar uygulama hakkı vermekte ve bu uygulamalar bu süre içerisinde DTÖ nezdinde itiraza konu edilemez fakat yine de varsayıma dayalı önlem konusunda DTÖ'nün bir içtihat geliştirip geliştirmeyeceği hala net değil.Bu da yaşanacak ve görülecek bir süreç olacak.
Bu bağlamda esas muhatap olan ABD ve AB'nin tavrı belirleyici olacaktır. ABD , Türkiye gibi genel bir sınırlama getirmemiştir, getirme niyeti yok gibidir. Şu anda yapılan şikâyet başvurularını incelemektedir ve bu incelenen başvuruların tamamına kota getirmeye karar verse bile bu oran ABD 'nin Çin'den yapacağı tekstil ithalatının % 13 lerin de bir oran için olacağı söylenmektedir. AB'nin ise net ne tavır alacağı belirginleşmemiştir.
Tabiatıyla ABD ve AB bu konularda önlem getirmeyi düşünürken , olaya sadece tekstil penceresinden bakmamakta , genel ticari ilişkileri de göz önünde almaktadırlar. Bu açıdan Türkiye'nin Çin'e genel bir kısıtlama getirmesi , AB ve ABD ye göre daha kolaydır çünkü yoğun bir ticari ilişkisi yoktur.
Netice itibarıyla , önümüzde ki 3 sene dünya tekstil piyasasının şekillendirilmesinde hayati derecede önem taşıyacaktır. Konu sadece Çin tehdidi altında değerlendirilmemelidir. Bugün tekstilde Çin kadar ağırlığı büyük olmayan Hindistan , Pakistan, Endonezya, Vietnam , Kamboçya , Bangladeş , ve benzer bir dizi ülke için tekstil, sanayi ürün ihracatlarında en öncelikli ürün grubu olarak payını arttırmaya devam edecektir. Zaten son DTÖ'nün Doha Zirvesi'nde alınan kararlara göre gelişmiş ülkeler tekstil ve tarım sektörlerini öncelikli olarak, engelsiz serbest ticarete açık sektörler olarak kabul etmiş , ve kendi pazarlarını gelişmekte olan pazarlara açmayı kabul etmişlerdir. Bu nedenle bu alanlarda , bugünden sonra görülecek reel büyüme esas olarak gelişmekte olan pazarlarda olacaktır.
Bu değerlendirmeler açısından bakıldığında artık Türkiye gibi 1995 AB Gümrük Birliği sonrası 3 milyar dolar seviyesinde ki yıllık tekstil-konfeksiyon ihracatını 17 milyar dolar ihracat seviyesine çıkararak , tekstil sektöründe büyük bir atılım yapmış ve Avrupa'da düz mallarda tekstil üretimini bitirmiş bir ülke, özellikle artık AB üyelik süreci başlamış ve giderek pahalanmaya başlamışken 2005 sonrasında esas olarak artık tekstil ve konfeksiyon pazarının niş segmentini, hâlâ Avrupa'da bile varlığını koruyan teknik tekstili, ve markalaşmayı hedeflemeli ve bu yönde stratejiler geliştirmelidir.
Bugün alınan önlemler, alınsa bile kısa dönemli geçiş süreci önlemleridir.Sürekliliği ve etkisi sınırlıdır. Artık bu son geçiş sürelerinin iyi kullanılması gerekir. Ama yine de bu sürenin ve etkinin ne boyutta olacağını tamamen ABD ve AB gibi büyük tekstil alıcılarının tercihi belirleyecektir. Bu tercihin ne olacağı Türkiye için büyük önem arz etmektedir. Çünkü Türkiye önlem alma hakkını kullanarak kendi iç piyasasını belki bir süre daha Çin ve kotasız tekstil ticareti etkisinden koruyabilir ama ekonomisinde iç piyasasından çok daha önemli bir ağırlığa sahip olan dış piyasalarını koruma imkânına sahip değildir. Bu açıdan ABD ve AB'nin bu konudaki tavrı dikkatle izlenmelidir.