20 Haziran 2002Nazlı Ilıcak
İşte Pamukbank'a da, tıpkı Etibank, Bank Kapital, Demirbank, İktisat Bankası gibi "banka kaynaklarının hâkim sermaye grubu lehine kullandırıldığı, grubun şirketlerine aktarıldığı" gerekçesiyle el konuldu.
Pamukbank'ın, Fon'a devredilmesini öngören raporlar bugüne kadar hasıraltı edilmişti. Medya sermayesinin gücü, siyasetle ilişkiler, gereğinin yerine getirilmesini engelliyordu.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) bünyesinde ihtilaf vardı. Koalisyonu oluşturan partiler de işe karışmıştı. Ecevit'in BDDK'yı eleştiren son açıklaması kurum açısından uyarıcı oldu; geciken karar uygulamaya sokuldu.
Pamukbank ve 2 milyar dolar
Pamukbank ile Yapı Kredi Bankası'nın birleştiği haberinin duyulduğu gün, İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda, Basın Araştırma Komisyonu'na bilgi verirken (11 Haziran 2002), Pamukbank'ın hiçbir sermaye artışına gitmeden, halka açık bir banka olan Yapı Kredi'yle birleşemeyeceğini, Pamukbank'ın açığının Yapı Kredi hissedarlarına yüklenemeyeeğini söylemiştim.
Nitekim, BDDK, Pamukbank'ın 2 milyar dolarlık açığı olduğunu belirterek, birleşmeye izin vermedi.
Ama, Pamukbank'ın o 2 milyar dolarlık yükü (açığı) ve muhtemelen daha da artacak zararları, gene vatandaşın omuzlarına binecek; hepimiz biraz daha fakirleşeceğiz.
* * *
O iki milyar dolarlık açık, büyük ölçüde banka kaynaklarının, Çukurova Grubu şirketlerine aktarılması yüzünden ortaya çıktı. 2 yıldır BDDK, Pamukbank'ta taze sermaye girişi istiyordu; ama bu talep bir türlü yerine getirilmiyordu.
Aslında perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Etibank'a ilişkin 9 Ekim 2000 tarihli raporda aynen şu satırlar yer alıyordu:
"Etibank, banka sahibi diğer gruplarla, (back to back) kredilere de başvurmuştur. Pamukbank aracılığı ile Çukurova Grubu'na 25 milyon dolar nakdî kredi kullandırmış, Etibank'ın hâkim sermayedarı olan Medya Grubu ise, Pamukbank'tan 25 milyon dolar nakdî kredi sağlamıştır."
Bu kredilerin karşılıklı verildiği tarihler de, birbirine denk düşmüyordu.
Pamukbank kaynakları holdinge aktarıldı
Eğer yetkililer, devletin ve vatandaşın zarar etmemesini samimiyetle isteselerdi, herhalde o günden bugüne Pamukbank'a ilişkin işlemleri geciktirmezlerdi. Galiba delik yama tutmayacak hale geldi ki, (2 milyar dolar!!!) Bankalar Kanunu'nun 14'üncü maddesinin 3'üncü ve 4'üncü fıkraları gereği Pamukbank Fon'a devredildi.
3'üncü fıkraya göre, bir bankanın faaliyetine devamı, mevduat sahibinin hakları ve malî sistemin istikrarı açısından tehlike arz ediyorsa, banka Fon'a devrediliyor. (Burada zimmet iddiası yok)
Ama 4'üncü fıkra, yönetim ve denetimi elinde bulunduranların, banka kaynaklarını doğrudan veya dolaylı olarak kendi lehlerine kullandıkları ve bu suretle bankayı zarara uğrattıkları takdirde, o bankanın Fon'a devrini öngörüyor.
Pamukbank'a, 14'üncü maddenin sadece 3'üncü değil, 4'üncü maddesine göre de el konulduğu için, sorumlular zimmet suçuyla ağır ceza mahkemesinde yargılanacaklar.
Bankalar Kanunu'nun 22'nci maddesine göre, "Banka yönetim kurulu, başkan ve üyeleri ile diğer mensupları, görevleri dolayısıyla kendilerine tevdi olunan ve muhafazaları, denetim ve sorumlulukları altındaki bankaya ait para veya sair varlıkları, zimmetlerine geçirirlerse, (yani banka kaynaklarını hâkim sermaye grubunun lehine kullanırlarsa) altı yıldan oniki yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılacakları gibi, bankanın uğradığı zararı da tazmine mahkûm edilirler.
Bu fıkrada gösterilen suç, bankayı aldatacak ve fiilen açığa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmişse (meselâ back to back yoluyla veyahut off-shore kanalıyla kaynaklar holding şirketlerine aktarılmışsa) faile, 12 yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve meydana gelen zararın üç katı ağır para cezası verilir."
Erol Aksoy'a takipsizlik
Pamukbank'ın sahibi Mehmet Emin Karamehmet ve malî sırdaşı, sağkolu Osman Berkmen, her an Dinç Bilgin'in kaderini paylaşabilir.
Ama o, herhalde İktisat Bankası'nın eski sahibi Erol Aksoy'a halâ dokunulmamasının, bırakınız dokunmayı, Aksoy hakkında halâ dava açılmamış olmasının rahatlığı içinde.
Olay Habertürk'ün 11 Haziran 2002 tarihli bültenine, "Sırrı Çağlar'ın özel haberi" olarak yansıdı.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanı Engin Akçakoca, suç duyurusunu 25 Ocak 2002 tarihinde Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. Akçakoca, Erol Aksoy ve ailesinin Bankalar Kanunu'nun 22'nci maddesinin 3'üncü fıkrasına muhalefet ettiğini, yani zimmet suçu işlediğini belirtti ve gereğinin yapılmasını istedi. (Bu madde, 6-12 yıl hapis cezası ve bankanın uğradığı zararı tazmin yükümlülüğü öngörüyor. Suç bankayı aldatacak ve fiilin açığa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmişse, ceza 12 yıldan başlıyor.)
Şişli Cumhuriyet Başsavcısı, başvuruyu savcıya intikal ettirdi. Savcı, "Suç duyurusu tek başına Engin Akçakoca tarafından yapılamaz, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun kararı gerekir" diyerek takipsizlik kararı verdi. Bunun üzerine BDDK yardımcısı Teoman Kerman 17 Mayıs 2002'de, Şişli Cumhuriyet Savcılığı'na bir yazı daha gönderdi ve Kurul kararı gerekmediğini belirtti. Fakat bu yazı da işe yaramadı ve Savcı gene takipsizlik kararı verdi.
Şişli Cumhuriyet Savcılığı'nın takipsizlik kararı, BDDK'nın bugüne kadar savcılıklara gönderdiği 50 ayrı suç duyurusunda bir ilki oluşturdu.
Acaba bu işte "tamamen duygusal" hareket edenler mi var, bulup çıkartmak yetkililerin işi.
Adalet Bakanı araştırsın
Meselâ, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Hüsamettin Özkan hakkında fezleke hazırlayan DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'i, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu'na şikâyet ederek, kınama cezası almasını sağladı. Diyelim ki Yüksel, yetkisini aşmıştı; çünkü bakanlar hukuki koruma altındaydı, savcılar doğrundan soruşturma açamazdı. Zaten Nuh Mete Yüksel de "Adalet Bakanlığı'na fezleke değil, bilgi notu gönderdim" dedi.
Diyelim ki, Nuh Mete Yüksel, yolsuzlukların takib edilmesi için aşırı bir gayret göstermiş, bu yüzden görev sınırını aşmıştı.
Ama ya yolsuzlukların üzeri örtülsün diye aşırı gayret sarfedenler varsa?
Acaba Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Erol Aksoy hakkında verilen takipsizlik kararına eğilecek mi?
Veyahut, BDDK, Şişli Savcılığı'nın görüşüne uyarak, suç duyurusunu Kurul kararıyla mı yapacak?
Bence vakit gecikmeden gereken hukuki adımlar atılmalı.
DGM'den ağır cezaya
Çete suçları DGM kapsamından çıkarılırken, bunun yanlış olduğunu, sorumluların bir bir cezaevlerinden çıkacaklarını, davaların sulandırılacağını, savsaklanacağını yazmıştım. Hiç değilse başlayan davalar DGM'ler tarafından sonuçlandırılmalıydı.
Maalesef o tarihte, "yolsuzlukların takipçisiyiz" diyen AK Parti de, DGM'lerin kapsama alanının daraltılmasını, demokratikleşmede önemli bir adım olarak değerlendirdi; Tayyip Erdoğan, çevresi tarafından yanlış yönlendirildi. Sonunda, yolsuzluklar sahipsiz kaldı... Halbuki Cumhurbaşkanı Sezer, banka hortumlarını DGM'den alıp ağır ceza mahkemelerine veren kanun tasarısını ilk aşamada veto ederek geri çevirmiş, ama bilahare, aynen Meclis'ten geçirilince onaylamak zorunda kalmıştı.
* * *
Öylesine büyük bir sahipsizlik var ki!
Sırrı Çağlar'ın haberinde de belirtildiği gibi, aylardır Erol Aksoy hakkında dava açılamıyor.
Aksoy gene yalısında oturuyor. Sadece kapısına Doğuş Civata tabelasını koydu. Oysa, zaten o yalıyı Ayhan Şahenk'ten Doğuş Civata'nın hisselerini devralarak satın almıştı.
BDDK bunu takip ediyor mu? Eğer bir mal kaçırma söz konusuysa işin peşine düştü mü? Doğuş Civata'nın hisseleri başka ellere devredilerek muaza mı yapıldı? Aksoy o yalıda kiracı olarak mı oturuyor? Kendisini öyle mi gösteriyor?
Bu memleketin parasının pulunun sahibi kalmadı mı?
Devletin malı deniz yemeyen domuz.
* * *
Halk Bankası ipoteği kaldırdı. Dinç Bilgin'in yalısı satıldı. Parasını BDDK aldı. Böylece Bilgin, BDDK'ya borç taksidini ödedi. Kimin parasıyla? Elbette Halk Bankası'nın parasıyla bu borcu ödemiş oldu. Halk Bankası'na olan borcu teminatsız kaldı.
Bakalım 2 milyar dolarlık bir açıkla Fon'a devredilen Pamukbank'ın hesabı Mehmet Emin Karamehmet'ten sorulacak mı? Yoksa medya kalkanı ve "tamamen duygusal ilişkiler" onu koruyacak mı?