Infowars.com 4 Mart 2002, Pazartesi Alex Jones: Bu dünyayı altüst edecek olan bir şey. Bunu bize açıklayabilir misiniz ve ekonomistler bu konuda neler yaptılar?Gregory Palast: Evet önce size iki şey söyleyeceğim. Bir, Dünya Bankasının kovmuş olduğu Joe Stiglitz ile konuştum. Dolayısıyla, hem BBC’de, hem de Guardian’da, onu bu olay sonrası sorguya çekmek için vakit ayırmış biriyim. Tıpkı Görevimiz Tehlike dizisinde olanlar gibiydi; biliyorsunuz, karşı taraftan bir adam sizin tarafa iltica eder ve siz onu sorgulamak için saatler harcarsınız. Böylece, Dünya Bankası’nda neler olduğu hakkında, içeriden bilgi almış oldum. Bunun yanı sıra onun dışında başka kaynaklarım da vardı. Stiglitz, bana Dünya Bankası veya IMF’ye ait herhangi bir gizli belge vermedi fakat diğer başka insanlardan bu iki kuruma ait yığınla gizli belge elime geçmiş bulunuyor. AJ: Yani onu ayırıyorsunuz, başkası verdi diyorsunuz. GP: Hayır, hakikaten böyle. Onun belge işiyle bir ilgisi yok, ben gerçekten farklı kaynaklardan yığınla belge elde ettim. AJ: Yani aynen W199I belgesini sizin ve bizim aynı kişilerden almamız gibi. GP: Ve bu yüzden olan şeylerden biri de; Dünya Bankası başkanı Jim Wolfensen ile CNN’e çıkacaktım, ama o, eğer beni çıkarırlarsa kendisinin CNN’e asla bir daha çıkmayacağını söyledi. Ve CNN yapabileceği en çılgınca şeyi yaptı ve beni programdan çekti. AJ: Yani şimdi tam bir boykot tehdidi var. GP: Evet, doğru. Bizim bulduğumuz şuydu. Söz konusu bu belgeler gösteriyor ki, temelde ulusları kendileriyle gizli anlaşmalar yapmaya zorluyorlar, o anlaşmalarda uluslar, stratejik varlıklarını satma sözü veriyorlar, kendilerini mahvedecek ekonomik adımları atma sözü veriyorlar ve eğer bu adımları atmaya yanaşmazlarsa, her ulusun ortalama olarak altına imzasını atması gereken yüz on bir madde var. Eğer bu adımları atmazlarsa uluslararası kredi imkanları kesiliyor. Uluslararası piyasada hiç borç para bulamaz hale geliyorsunuz. Hiç kimse kredisiz yaşayamaz, kişi de olsa, şirket de olsa, ülke de olsa yaşayamaz ? borç para almadan, kredisi olmadan ... AJ: Yarattıkları borç-enflasyon çukuru yüzünden. GP: Evet, şimdi, bakın, olan şeylerden biri şu idi: Yakın zamanda elime geçen gizli Arjantin belgelerinden, gizli Arjantin planından örnekler var elimde. Bu belgede Dünya Bankası başkanı Jim Wolfensen’in imzası var. Bu arada, bilinsin diye söylüyorum, belgeleri ele geçirdiğim için bana gerçekten çok kızdılar, ama belgelerin gerçek olup olmadığı konusunda rekabete girmediler. Önce denediler. Önce bu belgelerin varlığını inkar ettiler. Televizyonda onlara gösterdim. Ve internette bazı alıntıları yayınladım, aslında elimde bazı kopyaları?AJ: Greg Palast nokta com mu? GP: Evet, gregpalast.com. Sonra bunlar geri adım attı ve dediler ki, evet bu belgeler gerçektir, ama biz sizinle bu konuyu tartışmayacağız ve sizi zaten yayından uzak tutacağız. Yani, bu iş böyle. Ama dedikleri şu, bakın, Arjantin gibi bir ülkeyi alıyorsunuz, biliyorsunuz alevler içinde şimdi. Beş haftada beş başkan değiştirmiş çünkü ekonomi tamamıyla harap edilmiş. AJ: Şimdi altı olmadı mı? GP: Evet, haftalık başkanlar gibi gözüküyor, çünkü ulusu bir arada tutamıyorlar. Ve bu oldu çünkü 80’lerin sonunda IMF ve Dünya Bankası emirleri ile tüm varlıklarını, kamu varlıklarını satmaya başladılar. Yani ABD’de asla yapmayı düşünmeyeceğimiz şeyler, içme suyu şebekesinin satılması vs. AJ: Yani insanlardan vergi alıyorlar. Büyük hükümet yaratıyorlar ve büyük hükümet de topladığını özel IMF/Dünya Bankasına transfer ediyor. Geri dönersek, sizin de zarif bir şekilde açıkladığınız dört bölüme geri dönmek istiyorum, politikacıların Isviçre hesaplarına milyarlarca dolar gönderiyorlar bu el değiştirmeyi yapmak için. GP: Doğrudur. AJ: Fakat bu şimdiye kadar görülmüş en önemli olaylardan biri o zaman, bayım. Pardon, lütfen devam edin siz. GP: Yani olan olay şu, - bu sadece biri tanesi. fakat bu arada, öyle her önüne gelen bu olaylarda rol alamaz. Buenos Aires Içme Suyu Şebekesini üç kuruşa Enron denen şirkete sattılar. Arjantin ve Şili arasındaki boru hattı satıldı, Enron denen şirkete satıldı. AJ: Ve şu Küreselleşmeciler, varlıkları Enron’dan kurdukları bir paravan şirkete devrettikten sonra Enron’u patlatıp çalıntı malları hallettiler. GP: Anlamışsınız. Ve bu arada, biliyorsunuz, boru hattını neden Enron’a verdiler çünkü 1988’de George W. Bush diye bir adamdan telefon geldi. AJ: Inanılmaz, bayım. Bizden ayrılmayın. Greg Palast ile konuşuyoruz. ARA AJ: Greg Palast ile konuşuyoruz. Kendisi ödül sahibi bir gazeteci, BBC için, Londra Guardian için çalışan bir Amerikalı, büyük bir bombayı Küreselleşmeciler ve onların suç harekatları üzerine daha yeni bıraktı. Yaptığına başka bir şey denemez. Yayınladığı diğer önemli raporlar için infowars.com’a bağlanabilirsiniz, veya kendi sitesi gregpalast.com’a sitesine bağlanabilirsiniz. IMF/Dünya Bankası’nın yaptıklarını yıllardır görüyoruz. Geliyorlar, içme suyu şebekelerini, demiryollarını, telefon şirketlerini, kamulaştırılmış petrol şirketlerini, benzin istasyonlarını devretmeleri için politikacılara para veriyorlar. Böylece politikacılar onlara bedava veriyor. Küreselleşmeciler kişilere ödüyorlar, Isviçre Bankalarına milyarlar. Ve plan şu: tüm halk için tam bir kölelik. Tabii, Enron para aklama, uyuşturucu parası için falan, paravan bir şirketti bunu burada röportaj daha önce yaptığımız gazetecilerden biliyoruz. Bu muazzam büyüklükte bir olaydır ve inanılması güçtür. Fakat şu an olan da budur. Greg Palast bunu tüm dünyaya açıklamış bulunuyor. Dünya Bankası’nın eski baş ekonomisti ile görüştü. Efendim, lütfen buradan devam edin. Yani bizi dinleyen kendi kabuğunda, sıradan bir insan için, ifşa ettiğiniz sistem nedir?GP: Ifşa ettiğimiz şu; Ekvator veya Arjantin, sistematik olarak ulusları parçalıyorlar. Sorun şudur, bu kötü fikirlerin bazıları A.B.D’ye geri akıyor. Diğer bir deyişle artık kan alacakları başka yer kalmıyor. Ve sorun şu, söz konusu adam baş ekonomist, küçük birmemur değil. Bu arada, iki ay önce, kovulduktan sonra, ona Ekonomi dalında Nobel Ödülü verdiler. Yani, aptal biri değil. Bana söyledi, özelleştirmenin ve kamu varlıklarının satılmasının planlandığı ülkelere gitmiş. Ve aslında, biliyorlardı, ülkelerin liderlerinin, bakanlarının yüz milyonlarca doları yan ceplerine aldıklarını açıkça biliyorlardı fakat başlarını öbür tarafa çeviriyorlardı.AJ: Ama bu özelleştirme falan değil. Halktan çalıyorlar ve IMF/Dünya Bankasına devrediyorlar.GP: Genellikle tanıdıklara devrediyorlar örneğin, Citibank Arjantin işinde çok büyüktü ve bankalarının yarısını kaptı. British Petroleum da Ekvator’daki boru hatlarını kapmıştır. Enron’un da bütün ülkede içme suyu şebekelerini kaptığından bahsettim. Ve sorun şudur, bu şebekeleri de mahvediyorlar. Artık Bounes Aires’de içme suyu bulamıyorsunuz. Yani bu sadece bir hırsızlık olayı değildir. Musluklardan su akmıyor. Yani bu, kamuyu soyarak zengin olmaktan da öte bir şey. AJ: Ve IMF, Büyük Gölleri devretti. Şimdi su arzının tamamına sahipler. Chicago Tribune’de yazıldı.GP: Şimdi buradaki sorunumuz şu, bakın, IMF ve Dünya Bankası %51 oranında ABD Hazinesi’ne ait. Yani soru şu oluyor, bunlara koyduğumuz para karşılığında ne alıyoruz? Öyle gözüküyor ki, aldığımız birkaç toplumda ortaya çıkan kargaşa ve yakıp yıkma. Endonezya alevler içinde. Bana anlatıyordu, Baş Ekonomist, Stiglitz, bana anlatıyordu, neler oluyor diye kendine sormaya başlamış. Bildiğiniz gibi, hangi ülkenin işine burnumuzu soksak, onların ekonomisini mahvediyoruz ve sonuçta alevler içinde kalıyorlar. Stiglitz işte bunu sorguladığı için atıldı. Fakat Stiglitz’in söylediğine göre ayaklanmalar bile planlamışlardı. Bir ülkeyi sıkıştırdığınızda ve onun ekonomisini mahvettiğinizde, sokaklarda ayaklanma olması doğaldır. Ve buna IMF ayaklanmaları deniyor. Başka bir değişle eğer sokaklarında ayaklanmalar varsa siz kaybediyorsunuz. Bütün sermaye ülkeden kaçıyor ve bu da IMF’ye yeni şartlar koşması için fırsat veriyor.
AJ: Ve bu onları daha da çaresiz yapıyor. Yani ülkeleri çökertmek için tam bir ekonomik savaş ve şimdi savaşı burada da Enron vasıtasıyla yapıyorlar.
GP: Daha dün, buradan, Paris’ten, Kalifornia’daki Enron’nu araştıran eyalet baş müfettişleri ile konuştum. Bana bu adamların oynadığı bazı oyunları anlattılar. Kimse işin bu tarafına bakmıyor. Kazığı yiyenler sadece hissedarlar değil. Özellikle Teksas ve Kalifornia’nın kamu parasından milyonlarca, milyarlarca dolar emdiler.
AJ: Varlıklar nerede? Bakın, herkes Enron hayali bir şirket olduğu için geriye hiçbir varlık kalmadığını söylüyor ? burada konuşan uzmanlara göre, tüm varlıkları başka şirketlere ve bankalara transfer etmişler.
GP: Doğrusu, evet, bu iş tam bir bul karayı al parayı üç kağıdına döndü. Demek istiyorum ki, esasen altta para var. Siz Kaliforniya’daki elektrik faturalarını ödediniz çünkü, müfettişlerin bana anlattıklarına göre bu faturalar olması gerekenden aşağı yukarı 9 - 12 milyar dolar fazla şişirilmişlerdi. Ve şimdi bilmiyorum kimden bu parayı geri alacaklar.
AJ: Evet, eyalet yöneticisinin megawatt başına 137 dolar ödediğini, sonra da bunu Enron’a geri 1 dolara sattığını ve bunu tekrar ve tekrar yaptığını ortaya çıkarmışlar.
GP: Evet, sistem tamamıyla kontrolden çıkmıştı ve bu adamlar da tam olarak neler olup bittiğini biliyorlardı. Anlamak zorundasınız ki, Kalifornia’daki (kamu hizmetleri) sistemin serbestleşmesi için tasarımları yapanların bizzat kendileri işlerini bitirir bitirmez Enron’da çalışmaya başladılar. Aslında, şimdi ben burada Londra’dayım, ve Ingilizlerin de bazılarının bunda sorumluluğu var. Enron’u denetleme komitesindeki bir adam da, Lord Wakeham. Ve bu adam gerçek bir olay, karışmadığı hiçbir danışıklı dövüş yok.
AJ: Ve bu adam NM Rothschild’in başkanı.
GP: Bu adamın parmağının olmadığı bir şey yok. Yaklaşık elli Yönetim Kurulunda yer alıyor. Ve sorunlardan biri şu, Enron’un kayıtlarını nasıl tuttuğunu inceleyecek müfettişler kurulunun başkanın da bu adam olma durumu var. Fakat aslında onlar (Enron), bu adama bir köşede danışma ücreti ödüyorlardı. Margaret Thatcher’ın hükümetinde yer aldı ve Enron’un Ingiltere’ye gelmesine ve bu kuruluşun Ingiltere’deki elektrik santrallerini satın almasına izin veren kendisiydi. Ve Ingiltere’nin ortasında içme suyu şebekesi onların mülkiyetindeydi. Bu adam işte bunları onayladı ve sonra buna yönetim kurulunda bir iş verdiler. Ve yönetim kurulundaki bulunmaktan öte, büyük bir danışmanlık kontratı verdiler. Yani biliyorsunuz, şimdi bu adamın, hesapları nasıl verdiklerini inceleyecek denetleme komitesinin başında bulunması bekleniyor.
AJ: Medyayı denetleyen bir yönetim kurulunun da başında.
GP: Evet, öyle, ben büyük sorunlarla karşılaşıyorum, çünkü beni de denetliyor.
AJ: Ayrıca şimdi yeni bir kanun çıkartıyorlar Ingiltere’de, arazinizde bulunan 800 yıllık kuyulara, hatta kimi yerlerde Romalılardan kalma 2000 yıllık kuyulara su saati koyacaklarını söylüyorlar. Kendi suyunuza sahip olamayacaksınız.
GP: Evet, işte bu Lord Wakeham. Yani işte Enron’un adamı bu demek istiyorum. Bu adam tam bir olay. Burada bu adama dokunamazsınız çünkü dediğim gibi medyayı kendisi denetlemektedir. Yani şikayet ederseniz, biliyorsunuz ki, adamın eli kaleminizin bir ucunu tutuyor.
AJ: N.M Rotschild’i eşelerseniz hepsini orda bulursunuz. Lütfen bize o dört noktayı anlatın. Elinizde belgeler var. Yani IMF/Dünya Bankası çökertmesi, dört nokta, bir ülkeyi nasıl çökertiyorlar ve insanların kaynaklarını nasıl imha ediyorlar?
GP: Doğru. Önce sermaye pazarlarını açıyorsunuz. Yani, yerel bankaları yabancı bankalara satıyorsunuz. Sonra fiyatları piyasa belirler diyorsunuz. Bu iş herşeyi serbest piyasanın belirlediği Kalifornia’daki gibi sonra evinize gelen su faturaları ortada - ABD’de su şirketlerinin satılabileceğini hayal bile edemeyiz. Ama Enron gibi özel bir şirketin suyunuzun sahibi olduğunu düşünün bir. Sonra da fiyatların tavana fırladığını. Sonra da sınırlarınızı serbest ticarete açıyorsunuz ? tam serbest piyasacılık. Ve baş ekonomist olan Stiglitz, bu sistemi onun çalıştırdığını unutmayalım, kendisi onların hesap adamıydı ve bu işin afyon savaşlarına benzediğini söylüyor. Bunun serbest ticaret olmadığını zorlama ticaret olduğunu söylüyor. Bu yolla ekonomileri yerle bir ediyorlar.
AJ: Bakın, Çin bize %40 vergi uyguluyor, biz onlara %2 uyguluyoruz. Bu serbest ve adil ticaret değildir. Bu, tüm endüstrileri küreselleşmecilerin tamamıyla kontrol ettiği bir ülkeye doğru zorlamaktır.
GP: Evet. Walmart’ı biliyorsunuz ? bir hikaye hazırlamıştım, aslında, eğer kitabımı okursanız. Yeni yayınlanacak kitabımdan biraz bahsedeyim, ‘Paranın Satın Alabileceği En Iyi Demokrasi’, Amerika’nın nasıl satışla çıkarıldığından bahsediyor. Bu hafta çıkıyor. Kitapta Walmart’ın Çin’de bulunan 700 üretim tesisinden bahsediyorum. Siz duvarlarındaki kartal başlarına bakmayın, Walmart dükkanlarında Amerikan malı hiçbir şey yoktur.
AJ: Aynen 1984’deki gibi, o zaman da ‘Amerikan Malı Satın Alın’ diye büyük bayraklar asıyorlardı ve pek az şey vardı içeride --- Orwelci bir iki yüzlülük.
GP: Hatta daha da kötüsü bir fabrika kiralıyorlar sonra bir tane daha kardeş fabrika kiralıyorlar bu ikincisi bir hapishanenin içinde oluyor. Walmart için tüm o sevimli şeyleri üreten işçilerin çalışma şartlarını bir düşünün. Gerçekten de ...
AJ: Ve eğer elitçilere bir insan karaciğeri lazım olursa, bir telefon etmeleri yeterli.
GP: (Gülerek) Biliyorum, çok vahşi. Aslında, bir adamla konuştum, adı Harry Wu, hapse girmiş biri, Çin hapishanesinde 19 yıl kalmış. Anlattığı korkunç hikayelere kimse inanmadı. Içeri tekrar girdi, yanında bir de kamera aldı ve koşulların resimlerini çekti ve göstererek Walmart’ın mallarının üretildiği koşullar bunlar dedi, hepsi ?.
AJ: Ben de burada Austin’de TV’den atılmakla tehdit edildim çünkü zincire vurulmuş 4 yaşında, toplama kamplarındaki Yahudilerden daha zayıf görünen ölüme terkedilmiş küçücük kızlar vardı onları yayınlamıştım. Ve aynı görüntüleri bir daha yayınlarsam tutuklanacağım şeklinde tehdit edildim.
GP: Biliyorsunuz, bunlar korkunç şeyler ne yazık ki, bunları bana verdiler ve Stiglitz ortaya çıkıp bunları söyleyerek çok cesurca davrandı. Dediğim gibi, bana belgeleri veren o değil. Belgeler onay mührünü vurmuş oldular çünkü o tam bunlar oluyor demişti. Gerçekten de adamların dedikleri şu; noktalı çizginin olduğu yeri imzalayın ve her ulus için uygulanan 111 koşulu kabul edin. Ve kamunun söz hakkı yok; başlarına ne belaların geldiğini bilmiyorlar bile. Tüm bildikleri ?.
AJ: Özelleştirmeye dönsek. Şu dört noktadan devam edelim. Anahtar bu. Politikacılara her şeyi elleriyle versinler diye milyarlar gönderiyorlar.
GP: Evet, o bu işe rüşvetleştirme adını taktı, diyelim ki, su şirketini satıyorsunuz ve değeri 10 yıllık getirisi üzerinden diyelim 5 milyar dolar nedir %10’u, 500 milyon, bu işin nasıl döndüğünübundan anlayabilirsiniz. Ben iki hafta önce bizzat kendim bir Arjantinli senatörle görüştüm. Kamerayla kaydettim. 1988’de George W. Bush’un kendisini bizzat aradığını ve Arjantin’deki gaz boru hattını Enron’a vermesini istediğini söyledi, bu adam bizim şimdiki başkanımız. Kendisinin gerçekten iğrenç bulduğu ise Enron kendilerine dünya gaz fiyatının beşte birini ödeyecekmiş ve o ‘böyle bir teklifi nasıl yaparsınız’? diye sormuş. Ve ona denmiş ki ? George Bush tarafından değil, onun işin içinde olan başka bir ortağı tarafından- valla eğer biz beşte bir ödersek o zaman sizin Isviçre bankası hesabınıza yatacak bayağı bir meblağ artar. Ve işte işler böyle yürüyor.
AJ: Bu ?.
GP: Film elimde. Bu adam çok muhafazakar. Bush ailesini çok iyi tanıyor. Arjantin’de kamu işleri yöneticisiydi ve dedi ki, evet, böyle bir telefon aldım. Ona sordum, dedim ki, George W. Bush mu’ Evet dedi, Kasım 1988, adam aramış ve demiş ki Enron’a boru hattını verin. Şimdi bu, 1994’e kadar Ken Lay’i tanımıyordum diyen aynı George W. Bush’tur. Yani biliyorsunuz ?.
AJ: Yani şimdi bunlar şu sıra aklama soruşturmaları yapmaktalar. Biliyorsunuz, dün Houston’da Enron’daydım, şimdi burada Austin’deyim. Kapıdan 10 metre kadar uzakta, sağda kaldırımda kayıttaydım ? goriller gelip, dediler ki çekemezsiniz. Ben de hadi durmayın, tutuklayın beni dedim. Greg düşünsene kaldırımdayım o sıra.
GP: Biliyorsun, Mayıs’ta oradaydım, Britanya’daki insanlara diyordum ki, Enron’u hiç duymadınız, ama ? Ve bu hükümeti nasıl (anlaşılamadı) çözmüş bu adamlar. Aslında, bazı ilginç belgeler gördük, Bush Başkanlığı devralmadan bir ay önce, Bill Clinton ?zannederim Bush’un büyük bağışcısı Enron’la hesaplaşmak adına- Enron’u Kaliforniya enerji piyasasından dışlıyor. Enerji fiyatlarına bir ücret tavanı koyuyor. Yani normal fiyatın 100 misli fiyatlandıramıyorlar. Bu Enron’u kızdırıyor. Dolaysıyla Ken Lay’in bizzat kendisi Dick Chaney’e bir mektup yazıyor ve Clinton’un fiyat tavanı uygulamasını kaldırmasını istiyor. George W. Bush ofisine geçtikten sonra 48 saat içinde Enerji bakanlığı Enron’un kelepçelerini çıkartıyor. Peki, bunun o adamlar için parasal anlamı nedir. Biliyorsun ki, bir hafta içerisinde daha önce (Seçim sırasında Bush’a) yapılmış olan tüm bağışlar karşılanmış olmalı.
AJ: Patlatmakta olduğunuz bombalara bakın. Bakanlar ile, IMF/Dünya Bankası baş ekonomisti ile röportaj yapıyorsunuz ? bütün bunlar ve elinizde belgeler var, insanların Isviçre’deki hesaplarına paralar yatırılıyor, bütün bunlar oluyor. Sonra ikinci bölüm başlıyor, çöküntüyü başlattıktan sonra ne yapıyorlar?
GP: Evet, sonra size bütçenizde kesintiye gitmenizi söylüyorlar. Arjantin nüfusunun beşte biri işsiz, ve onlara dediler ki, işsizlikle ilgili sosyal yardımları şiddetle kısacaksınız, emeklilik fonlarını kapatacaksınız, eğitim bütçenizi küçülteceksiniz, yani berbat şeyler kastediyorum. Şimdi siz, bu adamların yarattığı ekonomik durgunluğun tam ortasında birde bütçenizi kısarsanız hiç şüphe yok ki bu ülkeyi mahvedecektir. Eylül 11’deki saldırının arkasından hemen Bush çıktı ve ekonomimizi kurtarmak için 50 ila 100 milyar dolar harcamak zorundayız dedi. Biz bütçe kısmaya başlamıyoruz, siz önce ekonominizi kurtarmaya çalışmak zorundasınız. Fakat bu ülkelere, kesintiye, kesintiye ve kesintiye gitmek zorundasınız diyorlar. Peki neden, kendi iç belgelerine göre; yabancı bankalara ödemelerini yapabilmeleri için ? yabancı bankalar %21 ila %70 arasında faiz alıyorlar. Bunun adı borç verirken köpek balığı gibi davranmaktır. Aslında o kadar kötüydü ki, Arjantin’e bunu yapmayı önleyen yasalarını iptal etme şartı da koştular, çünkü neredeyse tüm bankalar Arjantin yasalarına göre borç veren köpekbalıkları haline gelmişlerdi.
AJ: Ama Greg, sen kendin dedin ve belgeler de gösteriyor. Bu ortamı yaratmak için önce ekonomiyi çökertiyorlar. Bunun için gerekli tüm iklimi yaratıyorlar.
GP: Evet, ve sonra diyorlar ki, şey, hay Allah, bu durumda size ancak şu köpekbalığı faizi oranları üzerinden borç verebiliriz! Biz ABD’de insanların %75 faiz işletmesine izin vermiyoruz. Bu köpekbalıklığı yapmaktır.
AJ: Bunu yaptıktan sonra 3. ve 4. bölümde ne yapıyorlar?
GP: Dediğim gibi, ticaret için sınırları açarsınız, çağımızın afyon savaşları budur. Ve bir kere ekonomiyi mahvettikten sonra, hiçbir şey üretemez hale gelince, en berbat şeylerden biri şu oluyor, ulusları ilaç ve benzeri şeyler için inanılmaz paralar ödemeye zorluyorlar. Ve bu arada uyuşturucu ticaretine sebep olan da budur çünkü onlar için bizlere uyuşturucu satmanın dışında hayatta kalmanın başka bir yolu kalmamış oluyor ...
AJ: Ve aynı CIA, yani ulusal güvenlik diktatörlüğü, bunları ülkeye sokarken yakalandı.
GP: Eh işte! Sadece müttefiklerimize yardım ediyoruz!
AJ: Tüm bunlar inanılmaz. Ve böylece, tüm dünyayı dibe doğru sürüyorlar, ekonomilerini parçalıyorlar ve parçaları da binde bir fiyatına satın alıyorlar. IMF/Dünya Bankası Planı’ndaki 4. Bölüm nedir?
GP: 4. Bölüm, devlet idaresinin parçalanması ile sonuçlanıyor. Ve bu arada, gerçek 4. bölüm hükümet darbesidir. Size söylemedikleri bu. Ve ben de bunu Venezüella olayında yeni keşfediyorum. Venezüella Başkanı çok kısa bir süre önce beni aradı.
AJ: Ve kendi şirketsel hükümetlerini yerleştiriyorlar.
GP: Dedikleri şu, ortada seçilmiş bir hükümet başkanı var, ve IMF açıkladı, bakın dinleyin şimdi, eğer başkan görevden uzaklaştırılırsa IMF geçiş hükümetini destekleyecekmiş! Politikaya karışacağız demiyorlar ? sadece geçiş hükümetini destekliyorlarmış. Esasında dedikleri şu, eğer askerler şimdiki başkanı devirirse darbe hükümetinin parasını ödeyecekler, çünkü Venezüella’nın şimdiki Başkanı IMF’ye hayır dedi. Bu adamlara pılınızı pırtınızı toplayın dedi. Uzmanlarını gönderdiler sonra da şunu yapın, bunu yapın dediler. Ve o da dedi ki, ben hiçbir şey yapmak zorunda değilim. Benim yapacağım şu dedi, petrol şirketlerinin vergilerini iki katına çıkaracağım çünkü Venezüella’da petrolümüz çok. Petrol şirketlerinin vergilerini iki katına çıkaracağım ve dolayısıyla elimde sosyal programlar için ve hükümet için gerekli çok para olmuş olacak ‘ ve çok zengin bir ulus olacağız. Şimdi bakın, bunu yapar yapmaz, orduyu kaşımaya başladılar ve bakın buraya yazıyorum: Venezüella Başkanı üç ay içinde ya koltuğundan devrilecek yada vurularak öldürülecek. Petrol şirketlerinin vergilerini arttırmasına izin vermeyecekler.
AJ: Greg Palast, sorun şu. Bunu siz en başta söylemiştiniz. Daha da hırslanıyorlar, şimdi bunları ABD’ye yapmaya başladılar. Gördüğüm bütün deliler gösteriyor ki, Enron paravan bir şirketmiş, diğer bir çığırtkan şirket yani, varlıkları çalıp daha eski küresel şirketlere devrediyorlardı, sonra çuvalladılar ve emeklilik fonlarını çaldılar. Şimdi bize diyorlar ki, terörizm kapıda. Eğer haklarınızdan feragat etmezseniz sizi vuracak. Bush, bir nükleer saldırı halinde gizli hükümetin karar verme mekanizması içinde olması gereken insanları ve Kongreyi bu işe karıştırmıyor. (Washington Post: Kongreye Gölge Hükümet Hakkında Bilgi Verilmedi.) Elimizde bilgilendirilmemiş bir Temsilciler Meclisi Başkanı var bir kere. Bu bir darbe gibi gözüküyor. Ben bunu tüm açıklığı ile söyleyeceğim. Bizim bu gerçekleri yaymamız lazım, aksi taktirde bu hırslı yaratıklar sonuna kadar götürecekler bu işi.
GP: Bir konuda çok üzgünüm. Bu hikayeyi Ingiltere’nin belli başlı yayın organlarında duyurdum. Lord Wakeham’a rağmen BBC’de çalışıyorum. Orda olmamdan hoşlanmadığını biliyorum. BBC’deydim, ayrıca New York Times’a vs.ye eşit sayılan en önemli günlük gazetelerden birinde çalışıyorum, yani bu bilgiyi (Ingiltere’de) duyurduk. Ve çok çok üzgünüm ki, bizim bir alternatif basınımız olması şart (ABD’de), bir alternatif radyo şebekemiz ve anlamlı olan bilgiyi yayabilmek için başka ne lazımsa ona sahip olmamız şart. Her Amerikalının bu tür bilgilere ulaşabilme olanağının olması gerektiğini söylüyorum. Yani her şeyden önce bu bizim kendi hükümetimiz.