Geçen hafta Bingöl depremi ile yeniden üzüldük... Yalan! Eğer herhangi bir depremde gerçekten üzülseydik bir sonraki depremde yeniden aynı şeyleri yaşamazdık. Artık anlamamız gereken, sorunun yönetenlerde değil, yönetilenlerde yani bizde olduğudur. Bizim de bunu anlamamız olası değildir. Çünkü bizim masum, başkalarının suçlu olduğuna inanmak son derece güzel, rahatlatıcı ve kolay bir duygudur. Masumiyetimize inanmak yerine suçlu olduğumuza inanmak çok şeyi değiştirecektir. Yineliyorum, kolay ve rahatlatıcı bir inanıştan vazgeçmek çok zordur. Çünkü suçlu olduğumuzu kabul ettiğimiz gün bizi daha zor ikinci bir aşama bekliyor. O da değişim için çalışmak. Ve o da olanaksız.
Sayın okurlar, geçen haftanın sadece birkaç olayını anımsayın deprem ve siyaset dışında. Milliyet gazetesinden bir habere göre Yalova Termal yolunda bir canavar sürücü bisiklete çarpıp iki kişinin ölümüne yol açıyor. Niye bisiklette karayolunda iki kişi var, demeyin. Çünkü bisiklette iki kişi yok üç kişi var. Ancak üçüncü kişi (ikinci çocuk) kitabını unuttuğu için iniyor da, kazada baba ve diğer çocuk ölüyor. Hani neredeyse bisiklet değil Pendik minibüsü. Bu haber benzerini kaç kez okudunuz.
Bir mayıs kutlamaları sırasında pankartlarda ne yazıyordu, iş ekmek vb. Allah aşkına, bu yazının bu zamanda analizi yapılabilir mi? İş diyenler teorik olarak sol eğilimli olmalı. Bu durumda kapitalist sistemin değişimi yolu ile bir iş olanağı yaratılmasını savunuyor olmaları gerekir. Peki değişen bir kapitalist sistemde (duyan da bizde sanki çağdaş bir kapitalist sistem var sanacak, o da başka bir mesele) Türkiye’deki bir devlet organizasyonunun çağdaş teknoloji ile yarışıp, kâr ederek ücret ödeyen bir iş olanağı yaratması mümkün mü? “Hayır, bu devletle değil” denilebilir. Peki o zaman, eğer mümkünse ne olur rica ediyorum, pankartlara özetini yazacaklarına önerinin ne olduğunu söylesinler çok sevineceğim. Başka kim veya kimlerle ve nasıl olacak? Yıllardır solumuz da değişmedi. Kaç kez gördünüz dinlediniz bunları. Sadece eleştirip slogan atan bir solumuz var. Oysa ki bu ülke için çağdaş bir sol çok önemli. | Bingöl Çeltiksuyu zemininin özellikle depreme uygun yapı gerektirdiği, adından bile anlaşılabilirdi. (Foto: Reuters) |
Olmayan şey aklanmaz
Bir başka haber Hürriyet gazetesinden; anahtar üzerinde, arka koltukta çocuk ve anne bırakılıp iniliyor. İnanmayacaksınız, şaşıracaksınız, yok canım olmamıştır diyeceksiniz, bir vatandaşımız gelip arabayı içindekilerle götürüyor. Ya Allah aşkına söyleyin bu haber ve benzerini kaç kez okudunuz. Arabadan inerken kontak anahtarını alıp kapıyı içerden kilitlemek çok mu zor?
Geç de olsa havalar düzeldi. Şimdi çıkın özellikle sahil kesimlerine (Üsküdar, Caddebostan her neresi olursa olsun farketmez) bakın bakalım türbanlısından mini eteklisine, sakallısından, jöleli saçlısına ortak yönü makineli tüfek hızında çekirdek çıtlayıp kabuğunu pıfırtt yaparak yere tükürme olan kaç vatandaşımızı göreceksiniz.
Sonra geçen hafta, eğer okuduysanız anımsayın, Türkiye’nin orman varlığını en hızlı kaybeden ikinci ülke olduğu haberini. Orman varlığı sıralamasında 33. sıradan 55. sıraya düşüşümüzü. Ortak özelliği tükürüklerini saçarak yere kabuk fışkırtan bir ulusun meclisinin ormana, akarsuya, denize, kurda, kuşa, nasıl bakacağına siz karar verin. Sonra kaçımızın gelmiş, geçmiş tüm siyasileri eleştirmeye hakkımız olduğunu düşünün.
Lütfen anımsayın, geçen hafta araba satışlarının artması dolayısıyla krizden çıkmakta olduğumuz yorumlarının yapılmaya başlanmasını. Sorun ve çözüm anlayışımızın aynılığını düşünün. Önemli olanın aracı satmak değil, bir aracı ve onun arkasındaki teknolojiyi üretebilmek olduğunu ne zaman anlayacağız? Ve aslında sadece teknoloji üretmenin de yeterli olmadığını, hayat standardımızın, hayata bakışımızın değişmesinin temel nokta olduğunu ne zaman kavrayabileceğiz?
Ben aynı şeyleri yazmaktan bıktım. Ama bu toplum aynı yaşamaktan bıkmadı. Lütfen bir daha depremler, afetler vb olaylar için timsah gözyaşı döküp vicdanlarımızı aklamaya çalışmayalım. Olmayan şey aklanmaz.