Santiago Rüyası

-
Aa
+
a
a
a

Andy Beckett

8 Eylül 2003

 

70’lerin başında, Surrey, West Fleet’te küçük, ama çarpıcı bir deney gerçekleştirildi. Simon Beer isimli bir delikanlı, radyo parçaları ve birtakım pembe ve yeşil mukavva parçaları kullanarak kamuoyu eğilimini ölçen bir dizi elektrikli sayaç imal etti. Bu sayaçları kullananlar, herhangi bir politik öneriyle ilgili memnuniyet derecelerini belli etmek için bir kadranı çevireceklerdi. Simon Beer’ın konsepti hem tuhaf, hem de iddialıydı. Ve işe de yaradı. Ancak, işin ilginç tarafı, Beer’ın girmek istediği pazar Britanya değil, Şili’ydi.

 

O günlerde, West Byfleet’in aksine Şili kaynıyordu. Başkent Santiago’da, her türlü yeniliği coşkuyla yaklaşmaya hazır Marksist Allende hükumeti, Simon Beer’ın babası Stafford’la çalışıyordu. Stafford Beer, çok daha büyük bir teknolojik deney yapmaya hazırlanıyordu ve bu az önce sözünü ettiğimiz sayaçlar, bu deneyin sadece bir parçası olacaklardı. Projenin ismi “Cybersyn”di ve o güne kadar buna benzer bir şey ne denenmişti, ne de daha sonra denenecekti.

 

Stafford Beer, Şili toplumuna, kendi ifadesiyle, elektronik bir ‘sinir sistemi nakletme’ girişiminde bulundu. Seçmenler, işyerleri ve hükumet, interaktif bir ulusal iletişim şebekesiyle birbirlerine bağlanacak ve bu sayede aralarındaki ilişkileri eskiye nazaran daha eşit ve daha duyarlı bir biçim alacaktı. Bu, çok öncü diyebileceğimiz, bir tür ‘sosyalist internet’ projesiydi aslında.

 

Allende hükumeti, 11 Eylül 1973’te, askeri darbeyle devrildiğinde, Beer ile Britanyalı ve Şilili ortaklarının bu hi-tech ütopyada ne kadar ilerledikleri meselesi de unutuldu gitti. Dönemle ilgili uzun tartışmalar ve tarihçelerde Cybersyn Projesi’ni bir dipnot olarak bile bulmak pek mümkün değildir.

 

Geçen sene yaşamını yitiren Stafford Beer, heyecanlı ve idealist bir Britanyalı maceraperestti. Şili’ye de uzun zamandır büyük ilgi duyuyordu. Biraz biliminsanı, biraz yöneticilik gurusu, biraz da toplumsal ve siyasi teorisyen olarak iyi para kazanmış olmasına rağmen 50’li ve 60’lı yılların Britanyası’ndan memnun değildi. ‘Şirketin Beyni’ isimli kitabında da dile getirdiği, biyolojik ve insan-ürünü sistemler arasındaki benzerliklerle ilgili fikirleri, Britanya’nın iş ve siyaset çevrelerinde fikrine çok danışılan bir insan haline getirmişti Beer’ı. Ancak, müşterileri danışma toplantılarından sonra onun önerilerini tam da istediği gibi uygulamıyorlardı. Bunun üzerine Beer, yurtdışında anlaşmalara girmenin yollarını araştırmaya başladı.

 Stafford Beer (1926 - 2002)

 

1960’ların başında, Beer’ın şirketi Şili’de demiryollarıyla ilgili işler yaptı. Beer o senelerde gitmedi Şili’ye. Ancak, Şilili bir mühendislik öğrencisi olan Fernando Flores, Beer’ın kitaplarını okumaya ve okuduklarındaki özgünlük ve enerjiden etkilenmeye başladı. 1970 yılında Allende hükumeti seçimle işbaşına geldiğinde, Şili’de bir grup Beer müridi biraraya gelmiş bulunuyordu. Flores, yeni yönetimde bakan olarak görev yapıyordu. Sorumlulukları arasında, geniş çaplı devletleştirme hamleleri vardı. Pek çok alanda olduğu gibi, Allende hükumeti, sorunları geleneksel Marksist rejimlerden farklı çözme eğilimindeydi. Flores’in kıdemli danışmanlarından ve Beer’ın müritlerinden Raul Espejo, “Sovyetler’in merkezileştirme modeline çok karşıyım,” diyordu: “İçimde bir ses, bunun yaşamayacağını söylüyor.”

 

“Tekrar delirdiğini düşündük”

 

Peki o halde, Şili ekonomisi nasıl yürütülmeliydi? 1971 yılında, Allende’nin seçilmesinin coşkusu azalmaya yüz tutarken, Flores ve Espejo, bakanlığın sorumluluğundaki çok sayıda maden ve fabrikaların bir kısmının işçilerin işgali altında, bir kısmının ilk sahiplerinin denetimi altında ve çoğunun da çok az randımanla çalıştığını gördüler. Temmuz ayında, Beer’a mektup yazarak yardım istediler.

Beer’ın sola sempatisinin olduğunu biliyorlardı ama, çok meşgul olduğunu da biliyorlardı. “Bizim beklentimiz, onun ekibinden birini tutmaktı,” diyor Espejo. Halbuki, Beer mektubu aldığı zaman Şili’deki durum karşısında büyük bir heyecana kapılmıştı. Hemen, bütün anlaşmalarını iptal edip Şili’ye uçmaya karar verdi. West Byfleet’te ise karmakarışık hisler içindeydi yakınları. Oğlu Simon Beer, “Stafford’un tekrar delirdiğini düşündük,” diyordu.

 

Stafford, Şili’ye geldiğinde, Şilililer çok mütehassis oldular. Espejo, “Dev gibi ve coşku doluydu. Her halinden büyük düşündüğü belli oluyordu,” diye hatırlıyor onu. Stafford Beer, günde 500 dolarlık bir ücret istedi. Bu, diğer anlaşmalarında genellikle talep ettiğinden çok daha azdı, ama Şili için büyük paraydı. Çünkü, Washington’daki düşmanlar kesenin ağzını kapatmışlardı. Şili hükumeti dolar krizi içindeydi. Bir de bu ücrete ek olarak, sınırsız çikolata, şarap ve puro istiyordu Stafford Beer.

 

Sonraki iki sene boyunca, bir taraftan Stafford’un ekibindekiler yokluk içindeki ülkede çikolata, şarap ve puro yetiştirmeye çalışırlarken ve diğer taraftan yerel basın da kendisini Orson Welles’e ve Socrates’e benzetirken, Beer de deliler gibi çalışıyordu. Birkaç ayda bir Britanya’ya geliyor ve orada Cybersyn üzerinde çalışan bir İngiliz ekibini de denetliyordu. Ortak çalışmanın sonucu şaşırtıcıydı: Şili’nin en ücra köşelerine kadar uzanan bir iletişim sistemi. Kuzeyin çöllerinden güneyin buzlu otlaklarına kadar, tek tek bütün fabrikalar hakkında günlük üretim bilgileri, önemli hammaddelerin akışı ile ilgili raporlar, işe gelmeme oranları ve diğer ekonomik sorunlar... ne isterseniz.

 

O güne kadar, bu kadar değerli bilginin elde edilmesi ve işlenmesi, daha zengin ve istikrarlı ülkelerde bile hükumetlerin en azından altı ayını alıyordu. Halbuki, Cybersyn Proje’si bu teknik engellerin etrafından dolaşmanın yollarını bulmuştu. Unutulmuş bir depoda, bir önceki Şili hükumeti tarafından getirilmiş, ancak nasıl kullanılacağı bilinmediği için kaderlerine terk edilmiş, 500 teleks cihazı ortaya çıktı. Bunlar fabrikalara dağıtıldı ve Santiago’daki iki denetim oasına bağlandı. Burada, küçük bir ekip her gün akşamüstü saat 5’te gelen istatistikleri topluyor, sonra ellerindeki tek bilgisayarın yardımıyla bunları işliyor ve ortaya çıkan raporu doğrudan La Moneda’ya, Başkanlık Sarayı’na aktarıyordu.

 

Projeyle ilgili olarak Allende de heyecanlıydı. Beer, projenin bütün ayrıntılarını anlatmıştı Başkan’a. Beer aynı zamanda, şebekelerin ve kurumların biyolojik karakteristikleriyle ilgili fikirlerinin, eski bir doktor olan Allende tarafından da sezildiğini düşünüyordu. Ayrıca, Allende ve Stafford Beer, Cybersyn Projesi’nin insanları izlemek ve denetlemekle ilgili bir proje olmadığı görüşünü de paylaşıyorlardı. Tam aksine, sözkonusu sistemin, işçilerin yönetimini ya da en azından yönetime katılmalarını mümkün kılacağını, işçilerle Santiago arasındaki bilgi alışverişinin güven ve sahici işbirliği yaratacağını umuyorlardı. Böylelikle, bireysel özgürlük ile kolektif başarı da elde edilmiş olacaktı.

 

Hi-tech sosyalizmi amaçlıyordu

 

Ama öyle olmadı. Cybersyn Projesi üzerine bir doktora çalışması yapan Eden Miller, “Konuştuğum kimi insanlar,” diyor, “fabrikaların bu istatistikleri göndermelerini sağlamanın, diş çekmekten daha zor olduğunu söylüyordu.” 1972 ve 73 yılının, yokluklar ve grevlerle dolup taşan hararetli Şili’sinde, genellikle başka öncelikler giriyordu devreye. Ve işçiler de, genellikle, çalıştıkları fabrikaları yönetmeye istekli değildi ya da yönetebilecek durumda değillerdi. Eden Miller’a dönecek olursak, “Stafford Beer’ın bilimadamlarının muhatap olduğu insanlar, öncelikle yöneticiler arasındaydı.”

 

Öte yandan başarılar da yaşanıyordu. Pek çok fabrikada, diyordu Espejo, “İşçiler, bizim Santiago’da çizdiğimiz grafiklerin aynısından kendilerine de çizmek üzere işletmede küçük bir alan ayırmışlardı.”

Fabrikalar, teleksleri, isteklerini ve şikayetlerini hükumete aktarmak amacıyla kullanıyorlardı ve bu süreç hükumetten fabrikalara doğru da işliyordu. Ve 1972 yılının Ekim ayında, Allende o güne kadarki en büyük krizle karşı karşıya kalınca, Stafford Beer’ın buluşu yaşamsal hale geldi.

 

 Salvador Allende

Bütün Şili’de, CIA’nın de gizli desteğiyle, muhafazakâr küçük işadamları greve gittiler. Gıda ve yakıt stokları erimeye yüz tuttu. Bunun üzerine hükumet, grevcilerin üstesinden gelmek için Cybersyn’i devreye sokabileceğini fark etti. Yani, teleksler kıtlığın en yoğun yaşandığı yerleri tespit etmekte kullanılabilir, aynı zamanda işlerinin başında bulunanların nerelerde oldukları da belirlenebilir ve ihtiyaçlarla imkânlar buluşturulabilirdi. Santiago’daki merkez bürolar gece gündüz çalışıyordu. İnsanlar buralarda, hatta bakanlıklarda kalmaya başlamışlardı.

“Odalar,” diye anlatıyor Espejo, “en beklenmedik şekilde canlanmıştı. Kendimizi kâinatın merkezindeymiş gibi hissediyorduk.”

 

Nitekim, grevler başarıya ulaşmadı ve Allende görevinin başında kaldı.

 

Cybersyn Projesi’nin doruk günleriydi bunlar. Ertesi sene, hükumet gibi, proje de çözümsüz sorunlarla karşılaşmaya başladı. 1973 yılına gelindiğinde, projenin sadece kapsamına bakarak bile, Stafford Beer’ın baştaki müritlerinin arasına onlar kadar idealist olmayan bilimadamlarının karışmış olduğunu söylemek mümkündü: Proje, ekonominin devletleştirilmiş bölümünün yüzde 25’i ile yüzde 50’si arasındaki bir kısmını içeriyordu henüz. Ana ekiple sonradan araya karışanlar arasında sürekli sürtüşme vardı. Bu arada, Stafford Beer de başka şeyler denemeye başlamıştı: Hi-tech sosyalizmin prensiplerinin kamuoyuna aktarılması için ressamları ve folk şarkıcılarını devreye sokmak, oğlu Simon’ın kamuoyu eğilimini ölçmek için icat ettiği ve hiç hizmete girmeyen sayaçlarını denemek, hatta turist ve döviz getirmek amacıyla hamsi avı seferleri düzenlemek gibi...

 

Bütün bunlar olurken, Allende’ye karşı faşist entrika giderek daha da aşikâr hale geliyor ve diğer ülkeler de Amerikalıların teşvikiyle yardım ve yatırımı kestikleri için ekonominin nefesi tükeniyordu. Stafford Beer, uluslararası basının bir bölümü tarafından, Güney Amerika’da Büyük Birader türü bir yönetim sistemi yaratmakla suçlanıyordu. Sonraları, “Şili’de çok fazla gerilim vardı,” diye yazacaktı: “Her an çekip gidebilirdim ve sık sık düşünüyordum bunu yapmayı.”

 

1973 yılında, Santiago’yu terk etmesi tavsiye edilince, Espejo’nun bir yakınından deniz kıyısında kendi ismini vermeksizin bir ev kiraladı. Birkaç hafta boyunca, yazdı, gözlerini denize dikip oturdu ve ancak gece karanlığında hükumet toplantılarına katıldı.

 

Allende öldürüldü

 

10 Eylül günü, Başkanlık Sarayı La Moneda’da, Cybersyn denetim merkezinin güncelleştirilmiş halinin kurulması için bir odanın ölçüleri alındı. Yanıp sönen ekranlar ve koltukların kollarına iliştirilmiş kontrol panelleriyle, fütüristik bir oda olacaktı.

 

Ertesi gün ordu Başkanlık Sarayı’nı bombaladı. Stafford Beer Londra’da, Şili hükumeti lehine girişimlerde bulunuyordu o günlerde. Toplantılarını bitirmiş, Santiago’ya dönmeye niyetleniyordu ki, gözüne bir gazetenin billboard ilanı ilişti: “Allende öldürüldü.”

 

Askeri yönetim, Cybersyn şebekesini el değmemiş halde bulunca Espejo ile arkadaşlarını çağırarak ne olduğunu sordular. Öğrendikten sonra da sistemin açık ve eşitlikçi yanları cazip gelmedi onlara; imha ettiler. Espejo kaçtı, ama meslektaşlarının hepsi onun kadar şanslı değildi.

 

Askeri darbeden hemen sonra Stafford Beers, West Byfleet’i, karısını ve servetinin büyük bir bölümünü geride bırakarak Galler’de bir kulübeye yerleşti. “Hiç şüphesiz, yaşadığı için kendini suçlu hissediyor,” diyor oğlu Simon.

 

Cybersyn ile Stafford’un daha sonraki ve nispeten belirli bir kesime hitap eden buluşları, az bilinen sosyalist internet sitelerinde yaşamaya devam ediyor. Daha da tuhafı, işletme okullarında, ekonomik bilginin ve gündelik çalışma pratiklerinin önemine ilişkin derslerde de yaşıyor Stafford’ın buluşları. David Bowie de, Brian Eno da, Tony Blair’in yeni danışmanı Geoff Mulgan da, Stafford’dan etkilendiklerini belirtiyorlar.

 

Ancak belki daha da önemlisi, Stafford’un yaptıkları Şili’de, projede yer alanları etkiledi. Espejo, uluslararası bir yönetim danışmanı oldu ve senelerdir Britanya’da yaşıyor. Beş sene önce, Pinochet’nin Londra’da tutuklanışından söz açtığımız zaman kıkırdıyor. Evinin yakınlarındaki bir pub’da uzun bir öğle yemeğinin sonunda, Cybersyn’in kendisini değiştirip değiştirmediğini soruyorum. Neşeli, oyunsu, birazcık da profesyonel bakışı birden ciddileşiyor ve, “Evet,” diyor. “Evet. Tamamen değiştirdi.”

 

Çeviren: Şerif Erol