Ezgi Başaran: Bir yetişkin beyni ile ergen beyni arasında ne fark var?
Yankı Yazgan: Ergen beyni öğrenmeye açık, bilgiyi pekiştiren beyindir. Buna karşın yetişkin beyni öğrenmiş olduklarını süratle uygulamaya geçirebilir. Beyin doğumdan başlayıp 12 yaşına kadar sürekli büyüyen bir yapı. Beyin hücreleri arasındaki bağlantılar, bilhassa hayatın dört ve yedinci yıllarında belirgin bir atılım yapıp gitgide çoğalır. Ergenlikle birlikte (11-12 yaş civarı), beyinde kullanılmadığı için gereksizleşen bağlantılar budanmaya başlar. Bu süreç ilk kez anne karnında, daha sonra ergenlikte bir kez daha gerçekleşir. Yetişkin beynine doğru dönüşüm sırasında hücre bağlantılarını içeren gri maddenin toplamı azalır; ak madde artar. Bunun pratik anlamı nedir? Yaşın 20'lerin sonuna yaklaşmasıyla birlikte, yeni bilgi ve beceri öğrenme kapasitesi yavaşça azalır. Diğer yandan, eldeki bilginin kullanımı kıvraklaşır ve süratlenir.
EB: Hücrelerin azalması iyi mi, kötü mü, değişikliklerin ruhsal bozukluklarla ilişkisi var mı?
YY: Sezgisel olarak çok hücre daha iyidir diye düşünsek de vücudumuzdaki her şeyin fazlası ve büyüğü her zaman makbul değildir. Beyin açısından hücrelerin azalmasından ya da çoğalmasından ziyade, bu değişimlerin uygun zamanda ve uygun dozda olması önem taşır. Örneğin, hücre fazlalığı ve anne karnındaki dönemde budanmanın yeterince gerçekleşmemesi otizm nedeni olarak kabul edilirken, budamanın aşırıya kaçması ergenlik döneminde ortaya çıkan manik depresyon gibi rahatsızlıklarla ilişkilendirilebilir.
EB: Beyinde ergenlik döneminde görülen değişiklikler genetik etkenlere mi bağlı?
YY: Hücre budanmasının miktarını ya da zamanlamasını genetik etkenler kadar, ergenin yaşadığı koşulların belirlediğini biliyoruz. Genetik etken, budanmanın er ya da geç olmasını sağlar. Ama, yaşama koşulları, hayat tarzı, beyin üzerindeki dönüştürücü etkisini hormonlar aracılığıyla yapar. Stres hormonu diye bilinen kortizol, ACTH gibi hormonların yanı sıra ergenlikte sular seller gibi akan testosteron ve östrojen beyin yapılarındaki değişikliklerin tetiğini çeker. Zor hayat şartları ile genetik yatkınlık bir araya geldiğinde, hormon salınımı bozulur. Ardından, beyin hücrelerindeki budanma vakitsiz başlayabilir veya aşırı kaçabilir. Hormonlar beyin ile yaşantı arasındaki aracılık görevini yürütürler.
EB: Aslında ergenlerdeki duygusal durumu belirleyen beyin miymiş?
YY: Sadece ergenlerde değil, hepimizde duyguların beşiği beyindir; ama beşiği sallayan bir çok etken olduğunu hatırlatayım. Hayatın kendisi duyguları tetikleyicidir; başımıza gelen her olayın kaydı beynimizde tutulur. Öte yandan yaşadıklarımızı ne kadar doğru değerlendirdiğimiz beynimizdeki geçmiş yaşantıların kayıtlarından da etkilenir. Örneğin, hepimiz için kaybetmek korkutucudur, hayatımızdan birisi eksilecek gibi olduğunda yüreğimiz ağzımıza gelir. Beyindeki kimyasal değişimin formülü ne kaybettiğimize, neden korktuğumuza göre pek farklılık göstermeyebilir. Kalem de kaybetsek, sevdiğimiz birisini de kaybetsek, kayıp ile beyinde harekete geçen mekanizma, nerdeyse aynı olabilir. Kayba verdiğimiz anlamı beyin görüntüsünde saptamak şu anda çok mümkün gözükmüyor. Ama kalem kaybındaki beyinsel aktivite değişikliğinin aşırı yoğunlukta ve uzun süreli olması (kaleminiz uğurlu olan değilse), en ufak bir kayba bile duyarlı olduğunuzu düşündürebilir
EB: Bu araştırmadan elde edilen bilgiler doktorlara, ebeveynlere ne fayda sağlar?
YY: Olgunlaşmanın tamamlanmadığı dönemde, kafası karışık yeniyetmelerden beklentilerimizi saptarken, bu bilgiler bize ışık tutabilir. Hiç olmazsa ölçüyü kaçırmayız. Ruhsal durumun bozulmasını önleyici projelerin dayanacağı noktalardan birisi yine bu yaşta henüz gelişimini tamamlamamış beyin bölgelerini bilerek, gençlerin hangi alanlarda zorlanabileceklerini kestirmemizi sağlayabilir. En azından, ezbere ya da varsayımlara dayalı öneriler vermek yerine ergenlik dönemindeki duygusal gelişimin altyapısı olan beyni tanıyarak, ayağı yere basan yönlendirmeler yapabiliriz anne babalara....
EB: Beyin görüntülerinin pratik kullanımı olacak mı? Neden bu kadar etkileyici buluyoruz?
YY: Duyguları saptamak için beynin görüntüsünü görmemize ihtiyaç yok. Ancak görüntüler ruhsal durumdaki değişikliklerin sahici olduğunu gösterir. Beyin görüntüleri bu anlamda insanların ruh durumlarını daha ciddiye almalarını sağlıyor. Fena bir sonuç değil... MR ve benzeri incelemeler ruhsal bozukluklarda tanı koydurucu duyarlılığa henüz ulaşmadı. Diğer yandan, beyin yapısındaki bir hasara bağlanabilecek ruhsal değişiklikler olabilir; bir çok nörolojik hastalık ruhsal bozukluklar şeklinde ilk işaretlerini verirler. Bu kuşku doğduğunda, ayırıcı tanı amacıyla MR’dan yararlanıyoruz. Önümüzdeki yıllarda, ileri incelemeler duygular ve düşüncelerdeki değişiklikleri yansıtabilen hassasiyete ulaşacaklar.
EB: Ergenliğin sırrını çözmek niye bu kadar önemli?
YY: Bireyin nasıl kendisi olduğu, hayatın sayısız sırrından biri. Hem her birimizin kişisel sırrı, hem de ortak sırrımız. Beynimiz kişisel tarihimizin gerekli gereksiz bütün ayrıntılarını barındıran, ayrıntıların değişik ciltlerde bir arada saklandığı, kitapların içeriğinin sürekli yenilendiği bir kitaplık gibi. Beyini tanıdıkça, bireysel geçmişimizin nasıl olup da bugünümüzü belirler hale geldiğini, yıllar içinde hem değişip, hem de nasıl aynı kişi olarak kalabildiğimizi daha iyi anlayabiliriz. Değişimin sırrını anlamak için de ergenlik dönemi bir anahtar.
EB: Araştırmaya göre ergenlik 25 yaşa kadar süren bir dönem insan hayatında. Siz katılıyor musunuz bu ayrıma?
YY: Beyin gelişiminin özellikleri açısından 25 yaş bir dönüm noktası; öğrenmenin pekiştiği, bilgi ve yaşantıların tecrübe olarak kullanılmaya başladığı bir dönem. Beyindeki gri maddenin gereksizliklerden arındırılıp, süratli ve verimli işlemeye başladığı bir dönem. Gündelik hayat açısından bakarsanız, özellikle ülkemizde evlenene kadar gençlerin pek evlerini terk etmediklerini görebilirsiniz. Çoğu öğrenci, çalışma hayatına okuldan önce atılmaz. Toplumun gözünde, evlatların eli ekmek tutana kadar ergenlik bitmez. Görünüşte genç adam/kadın muamelesi yapsak bile, yaşama sorumluluklarını kendileri tam üstlenmemiş gençlerin, hayat karşısında ergenliği tamamlamış kabul edilmeleri zordur.
(Hürriyet Pazar’da yayınlanmıştır.)