Bir “korkutucu” uyaran korteks ve talamus yoluyla amigdala’nın lateral çekirdeğine eriştiğinde, lateral çekirdek uyaranın ortaya çıktığı koşulu “bir kenara yazar.” Kendini daha önce korkutmuş olan stresli ortamı gördüğünde, korku yollarına düşen canlının (her kimse) beynindeki amigdala bölgesinin lateral çekirdeği, o ortamdan gelen her ne ise onun üstüne “dikkat, tehlike” etiketini yapıştırıverir. Bu etiketi gören merkez çekirdek beyin sapındaki alarm sistemlerini çaldırtmakta gecikmez. Aynı bölgeden “periaquaductal (‘kanalları çevreleyen’) gri bölge” diye bilinen alana erişen sinyaller “donakalma”yı sağlar. Kımıldamama, hayvanlar dünyasında bir çeşit “ölü taklidi” yapma kabul ediliyor.
Bütün bu tepkiler korku durumunu değişmez olarak korkutucu kılar mı? Aslında, korku ile ilişkili beyin sistemlerinin geçici olarak devre dışı bırakılabileceği bir durum var.
Canlı, bir şeyle meşgul ise, ve meşgul olduğu her ne ise onu iyi de yapıyorsa, amigdala’daki trafik değişiyor. Bu tip bir “ruh hali”ndeyken amigdala’ya gelen uyarı, korkuların tescil memurluğunu yapan lateral çekirdek yerine, bazal çekirdek’e yönlendirilir. Bazal çekirdek, bağlantılarını alarm ve tehlike ile ilgili beyin sistemlerinden daha ziyade hareket sistemleriyle yapmıştır. Yapılmakta olanın daha bir aşkla ve şevkle yapılmasını getirecek bu pekiştirici bağlantı, korkuyu uzak tutmakta işe yarar. Kendini iyi hissettirecek bir meşguliyet içinde olmak tam olarak nedir? Örneğin, arkadaşlarla olmak, oyun oynamak, sevdiği bir faaliyette bulunmak... Örneklerden birisi, ayağıma geldi.
"İşte arı fobisi" Kızım tam bu yazıyı yazmaya başladığım gün, tatil için kaldığımız yerde, bir arı tarafından sokuldu. “Çimenlerde yürüyordum, hiç beklemediğim bir anda oluverdi...” Arının sokması, buzlar, amonyaklar, tükürüklü kibrit çöpleri ve ayağın şişmesi ile bitmedi her şey. O gün, çimenliğin yanına bile yaklaşmadığı gibi, “Baba, beni odaya götürsene...” talepleri ile her zamanki delidolu cesaretinden uzaklara düştü. “İşte buna arı fobisi denir” gibisinden durum tanımlamalarına girmek üzereydim ki, kuzenim ve kızı bizi ziyarete geldiler. Bütün bir gün iki kız çocuğu, kızımın bir gün önce adım atamadığı çimenlerin üzerinde akla gelebilecek her türlü oyunu oynadıklarında, arı
fobisinin başlamadan iyileştiğini düşündüm.
Ta ki, ertesi sabah kuzensiz (ve oyunsuz) bir güne başlayana kadar... Kapının önünde beni bekleyen kızım, “çimenlikten geçirsene beni...” dediğinde, amigdala’sının lateral çekirdeğinin (hani, şu korkuların tescil memuru olan), işi elden (bazal çekirdek’e) bırakmaya niyetli olmadığı anlaşıldı. Bir günlük kuzenli oyun terapisinin ardından, başa döndük. Az sonra çimenlikte top oynamaya ürkekçe başladığımızda, arıya ve iğnesine ilişkin korku ve tehlike sinyallerinin yine yol değiştirdiklerini farkettik beraberce: “Baba, insan oynarken, eğlenirken hiç korkmuyor, korkusu aklına bile gelmiyor...” Korkuyla başa çıkmanın binbir yolundan birisi olarak, oyunu bir kez daha tescil ettik. Amigdala’nın çekirdekleri arasındaki trafiğe müdahale ederek, korkuya teslim olmaktan kurtulduk.
Yine de, kuşkucu okurlar, çok eğlenen birisini gördüklerinde “Bu kişi neden korkuyor ki bu kadar eğleniyor?” diye düşünebileceklerdir; bilirim, düşünürler.
Korkuyu unutturan her şey herkesçe makbul bulunmayabilir; ama yapmaktan hoşlandığımız, bize yeterlilik hisleri veren bir uğraşa dudak bükmesek de olur. Eğlenceli olması elbette şart değil. Başka bir korku durumu ile başa çıkmakta, “aktif” olmanın başlıbaşına korku kovucu etkilerine bazı örnekleri “depreme karşı devrimci seferberlik” yazısında görebilirsiniz.
Not: Beyindeki bölgeleri anlatırken kullanılan bazı terimler, aslında o bölgenin ya beyinde nereye düştüğünü (örneğin lateral: dış taraf, bazal: kafa tabanına yakın) ya da neye benzediğini ve ne işe yaradığını (örn. aquaduct: beyin boşlukları arasındaki sıvı alışverişini sağlayan “su kanalı”) belirten Latince kelimeler. Ama terimler Latince’de türetilmiş oldukları için Türkçeleri de yadırgatıcı geliyor kulağa. Birer coğrafi terimmiş gibi düşünmenizi öneririm.