Ömer Madra: Bugün iki konuğumuz var, bir de çevirmenimiz. Bugünkü konumuz konferans tercümanlığı ve Türkiye'de bu mesleğin gelişimi. Bu konuda Nur Deriş Ottoman -dostumuz bugüne kadar çevirileri ile bize katkıda bulundu- ve Angela Keil ile birlilkteyiz. Angela Keil, Uluslararası Konferans Tercümanları Derneği AIIC'in Özel Sektör Koordinatörü. Türkiye'de uluslararası bir toplantı yapıldı ve biz de bu konuda kendileriyle görüşeceğiz. Biraz bu mesleğin özellikleri ve gelişmesi üzerinde duracağız.
Hoş geldiniz. Sizi burada görmekten mutluluk duyuyoruz.
Angela Keil: Günaydın, teşekkür ederim.
ÖM: Belki temel bir soruyla, tercümanla (interpreter/sözlü çevirmen), mütercim (translator/yazılı çevirmen) arasındaki farkla başlayabiliriz. Nedir ikisinin arasında bir fark var mı?
AK: Konferans tercümanı profesyonel bir dil uzmanıdır. Genellikle bir üniversite mezunudur. Konferans tercümanları aynı zamanda iletişim uzmanlarıdır. Bizler konferans tercümanları olarak çok dilli toplantılarda konuşmacının mesajının anlamını sözlü olarak başka bir dile çeviririz. Böylece bu konuşmayı başka türlü anlayamayacak olan dinleyicilere mesajı iletiriz. Konferans tercümanı sözlü olarak çalışır. Oysa mütercim yazılı olarak çalışır. O nedenle işimiz yazılı tercüme yapan tercümanın yaptığı işten farklıdır. Eğitimimiz ve mesleki özelliklerimiz de tamamen farklıdır. Konferans tercümanları çok yoğun bir tartışma ortamı içinde çalışır ve konuşurken bir taraftan da düşünür. Ve konferans tercümanları genellikle bir veya birden fazla yabancı dilden kendi ana dillerine doğru çeviri yaparlar. Prensip olarak sadece kendi ana dilimize doğru çeviri yaparız. Sanırım bunlar da tercümanla mütercim arasındaki en belirgin farklar.
ÖM: Tabi konferans tercümanlığında tamamen farklı bir durum söz konusu ve çok geniş bir uzmanlık ve deneyim gerektiriyor anladığım kadarıyla.
AK: Evet, daha önce de belirttiğim gibi, çoğumuzun bir üniversite tahsili var. Yine tercümanların çoğunun ekonomi veya hukuk dallarında veya diğer dallarda bir yüksek lisans derecesi de bulunuyor. Daha sonra da konferans tercümanı olmak üzere bir yüksek lisans derecesi alanlar da oluyor. İletişim uzmanı olabilmeniz için sadece başka bir dildeki kelimeleri bilmeniz yetmiyor. Bir kültürden diğer kültüre de bilgi aktarabilmeniz için o yabancı dilin kültürünü de bilmeniz ve hissetmeniz gerekiyor, tarihini, adetlerini, o dili konuşan insanların nasıl düşündüğünü bilmeniz gerekiyor. Bu nedenle eğitimimiz bütüncül bir eğitimdir, kültürü de içerir sadece dili değil.
ÖM: Kısa bir süre önce özel bir uluslararası toplantı yaptınız. Bu toplantıyla ilgili değerlendirmenizi alabilir miyim? Yanılmıyorsam Türkiye'de ilk kez böyle bir toplantı yapılıyor.
AK: Böyle bir toplantı Türkiye'de ilk kez yapılıyor. Tabii derneğimizin ilk toplantısı değil. Bizim derneğimiz Uluslararası Konferans Tercümanları Derneği, kısa adı AIIC (Association internationale des interprètes de conférence), -Fransızca kısaltması bu- 1953 yılında kuruldu. Yaklaşık 3000 üyemiz var aşağı yukarı 90 ülkede. Aynı zamanda Türkiye'de de AIIC üyesi tercümanlar var. Türkiye'de 9 AIIC üyesi var ve bu üyeler en az on yıldır AIIC üyesidirler. Ve bu yıl AIIC'in Türk üyeleri ve Türkiye'deki diğer konferans tercümanlarıyla bir iletişim ağı oluşturmak için Türkiye'de bir araya gelmeye karar verdik. Derneğimizde PriMS (Private Market Sector) adlı bir grup var. Bu grubun amacı özellikle farklı ülkelerdeki meslektaşlarımızla bir araya gelmek. Altı ayda bir başka bir ülkede toplanıyoruz. Genellikle bir Avrupa ülkesi oluyor bu ülkeler. Bu yıl, Türk AIIC üyelerinin daveti üzerine Türkiye'de bir araya gelmeye karar verdik.
ÖM: Peki, toplantı nasıl geçti?
AK: Şuna inanıyorum ki, bu tarihi bir toplantıydı. Sadece bizim uluslararası derneğimiz AIIC için değil, aynı zamanda Türk meslektaşlarımız için de öyle idi. Ankara'dan ve İstanbul'dan pek çok Türk meslektaşımız vardı. Yaklaşık 40 meslektaşımız da yurtdışından geldi. Kanada'dan, ABD'den, Almanya'dan, Fransa'dan toplam 90 kişi vardı yaklaşık olarak. Çok ilginç bir toplantıydı, deneyimlerimizi karşılaştırmak ve birbirimizi tanımak açısından. Nur Deriş Ottoman, Angela Keil, Taous Selhi
Konferans tercümanlığı tanım olarak, kabinde birlikte çalıştığımız için, bir ekip olarak çalışmayı gerektirir. Bu ekip duygusunu oluşturmak için meslektaşınızı tanımanız gerekir. Bu, insanlarla bizzat tanışıp bir araya gelirseniz çok daha iyi oluyor. Bu toplantı bizi çok zenginleştirici bir deneyim oldu.
ÖM: Neden tarihi bir toplantı olduğunu düşünüyorsunuz?
AK: Şu anda Türkiye'de içinde bulunduğumuz durum nedeniyle tarihi bir toplantı. Türkiye Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerine başlama aşamasında. Bu nedenle Türkçe çok önemli bir dil haline gelecek. Ancak sadece siyasi anlamda önem kazanmakla kalmayacak, çünkü Türkçe tanım olarak zaten büyük bir nüfusun konuştuğu bir dil. Türkiye'de 80 milyon insan Türkçe konuşuyor. Ve komşu ülkelerde de milyonlarca insan bu dili konuşuyor. Ve biz Türkçe'nin özellikle şirketler ve ticari kuruluşlarla yapılan görüşmelerde, sigortacılık vs. gibi konularda da çok önemli bir konferans dili haline geleceğine inanıyoruz. Çalıştığımız müşteriler, işverenler açısından da Türkçe çok önem kazanacak. Halen Türkçe, derneğimizde yeterince yüksek bir oranda temsil edilmediğinden -ki halen derneğimizin Türkiye'den sadece 9 üyesi var- daha çok sayıda konferans tercümanının AIIC üyeliğini teşvik edeceğiz. Bu nedenle bu toplantı ileride yapılacak pek çok toplantının ilki oluyor.
ÖM: Peki Nur, sen de aynı deneyimi paylaşıyor musun Angela ile bu toplantının çok tarihi bir toplantı olduğu konusunda ? Çok çalıştığını biliyorum bu toplantının düzenlenmesi için, İstanbul'da iyi şartlarda yapılmasını sağlamak için. Sen de bize bu mesleğin Türkiye'deki kökeninden, geçmişinden bahseder misin? Dragoman'lardan tercümanlara kadar uzanan serüvende, ve belki de Nürenberg Duruşmaları'ndan geçerek bu meslekten söz eder misin biraz.
Nur Deriş Ottoman: Önce ilk sorunuza cevap vereyim. Kesinlikle tarihi bir toplantı idi bence de. Her iki taraftaki tercümanlar için de. Yani hem AIIC üyesi tercümanlar için (ki ben de onlardan biriyim ve uzun yıllardır AIIC üyeliğim var), hem de Türkiye'deki ulusal derneğin, BKTD (Birleşik Konferans Tercümanları Derneği) üyesi arkadaşlarımız için. Bu toplantıda bütün ulusal dernek üyelerimiz mevcuttu. Angela'nın söylediği son derece önemli. Tercüman olarak aynı kabinde çalışırken birbirinizi tanımak çok önemli, ekip oluştururken. Ve belki de bize mütercim, yani yazılı tercüme yapan, değil de tercüman denmesinin en önemli nedeni de bu. Biz en iyi bildiğimiz dile doğru çeviri yaparız. En iyi dil derken, bu profesyonelce bir tarif değil tabii, Çünkü bizim mesleki sınıflandırmamız var. Çeviri yaptığımız dilleri A, B ve C dilleri olarak sınıflandırıyoruz. A diliniz ana diliniz oluyor. B diliniz ana dilinize yakın düzeyde bildiğiniz dil oluyor, C diliniz ise, oldukça iyi bildiğiniz bir dil oluyor ancak bu dile doğru çeviri yapmıyorsunuz. Bu dilden, yani C dilinden, daha iyi bildiğiniz dillere doğru çeviri yapıyorsunuz.
Bu toplantı hepimizin bir araya gelmesi açısından çok iyi bir fırsattı. Ve sanıyorum çok da başarılı geçti. Gerek toplantıda gerekse toplantıdan sonra herkes bunun çok başarılı bir toplantı olduğunu teyit etti. Tabii bir araya gelmemiz, bu toplantının düzenlenmesi belli bir zaman aldı, bazen çok güç şartlarda çalıştık ve oldukça yoğun bir çaba sonucunda gerçekleşti. Angela ile ben son bir yıl içinde yoğun bir işbirliği içinde çalıştık. Ben kendi payıma düşeni yapmağa çalıştım buradaki, Türkiye'deki konferans tercümanlarını bir araya getirmek, böylece AIIC'in daha fazla sayıda konferans tercümanına ulaşabilmesini ve bu mesleğin geçerli ve profesyonel bir biçimde yapılmasına daha çok katkıda bulunmasını sağlamak için çaba sarf ettim.
AIIC herkesin tek tek üye olduğu ve başvuruların münferiden yapıldığı bir kuruluştur. Bu işi hangi ülkede kimin profesyonelce yaptığını anlamak için, o ülkede eğer varsa, bir takım meslek kuruluşlarına başvurursunuz. Bizim Türkiye'deki derneğimiz, Konferans Tercümanları Derneği, 1969 yılında kuruldu ve o tarihten beri de, daima AIIC'i kendimize örnek aldık. AIIC prensiplerini örnek aldık. Ve derneğimizin bütün temel metinleri de AIIC'in temel mesleki metinlerine dayalıdır ve şimdiye kadar AIIC'le paralel bir çalışma sürdürdük.
Tabii bunu kendi başımıza yapmaya çalıştık. Çünkü AIIC üyesi olmak kolay bir şey değil. Sizi AIIC üyelerinin desteklemesi gerekiyor. Üye olabilmeniz için AIIC üyelerinin teyidi gerekiyor. Bunu yapabilmek için de sizin kullandığınız dilde çalışan AIIC üyesi meslektaşlarınızın size kefil olması gerekiyor, sizi kabinde dinleyerek. Ancak kabinde birlikte çalışarak sizi dinledikten sonra sizin yaptığınız tercümenin profesyonel standartlara uygun olup olmadığını teyit edebilirler.Bu sizin belirli bir standartta çeviri yaptığınızın kanıtlanması için gerekli.
Türkçe'nin şimdiye kadar "egzotik" bir dil olarak kabul edildiğini düşünürsek -ki çok kısa bir süre içinde Türkçe'nin bir Avrupa dili olacağını ümit ediyoruz- ve AIIC tercümanlarının çoğunun da bilinen Avrupa dilleri arasında çeviri yapmaları nedeniyle Türkçe'ye kefil olmaları şimdiye kadar söz konusu değildi. Bu nedenle biz Türkiye'deki dokuz AIIC üyesinin -ki geçen seneye kadar yedi üye idik- bu teyit imzalarını verecek diğer AIIC üyelerini bulabilmemiz son derece zordu. Çünkü Türkçe bilen AIIC üyelerini bulmak çok güçtü. Ancak şimdi, artık burada bulunan ve bu toplantıya gelen AIIC üyeleri sayesinde bu toplantıda biz kendi meslektaşlarımıza imza verebildik, onlara kefil olabildik. İstanbul'da yapılan toplantı aynı zamanda başka konularda da bir başlangıç noktası oldu. Tercümanların birbiriyle tanışması, görüşme için, birlikte çalışması için bir fırsat yarattı, böylece söz konusu kefillik süreci daha rahat bir temele oturabilecek bundan böyle. Sorunuzun ikinci kısmı sanırım mesleğin tarihçesi üzerindeydi ancak belki bu soruyu yeniden sormanız gerekebilir çünkü çok uzun bir cevabı var.
ÖM: Ziyanı yok. Bildiğim kadarıyla Türkiye'deki tercümanlık mesleğinin temelleri hakkında bir fikre sahip pek fazla insan yok. Mesela ben derneğinizin bu kadar eskiden kurulduğunu bilmiyordum ve sanıyorum pek çok kişi de aynı görüşü paylaşacaktır benimle. Yani kökleri çok derinlere giden bir meslek anladığım kadarıyla. Ve bütün bu AIIC derneğinin de oldukça eski bir geçmişi var anladığım kadarıyla.
NDO: Çok doğru. Ulusal derneğimiz 1969 yılında kuruldu az önce belirttiğim gibi. Ancak pek çok kimse 90'lı yılların başındaki Körfez Savaşı'na kadar bu mesleğin varlığından haberdar değildi. İşte o zaman televizyonlar canlı yayınlara başladıklarında bu canlı yayınlar esnasında Türkiye'de ilk kez pek çok insan simültane tercüme duymaya başladı ve birdenbire mesleğimiz dikkat çekti. Ve haklısınız, pek az insan derneğimizin tarihinin bu kadar eskiye gittiğini ve AIIC'le paralel standartlara ulaşmak için çaba gösterdiğimizi biliyor.
AIIC 1953 yılında kurulmuştu. Şurası ilginçtir ki, mesleğimiz dünyada ilk kez Nurenberg Duruşmaları ile başladı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ilk kez çok dilli bir ortamda gerçekleştirilen Nurenberg Duruşmaları'ndaki dünya mahkemesinde çeviri kaçınılmaz idi ve kesinlikle şarttı. Ve burada çalışan meslektaşlarımız, yani ilk simültane tercüme yapan tercümanlar esas itibariyle bu konuda herhangi bir eğitim görmemişlerdi bu eşzamanlı çeviri konusunda, çünkü o sıralarda böyle bir eğitim yoktu. Ve ilk tercümanlar görevlerini ellerinden geldiği kadar yapmaya çalıştılar. İşte o sıralarda aynı dili konuşmayanlar arasıda doğru mesajın verilmesi açısından sözlü çevirinin ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı.
Tabii Birleşmiş Milletler'in kurulması da önemli bir olaydı. Oradan itibaren, profesyonel eğitim de başladı konferans tercümanları için. Çünkü konferans tercümanları uluslararası kuruluşlarca giderek daha çok sayıda işe alınan ve aynı zamanda serbest olarak, özel sektörde de çalışan bir meslek grubu oluşturdu. Bugün AIIC'in yaklaşık 3000 üyesi var. Ama şunu belirtmemiz gerekiyor ki, bu üyelerin çoğu kadrolu değil, yani daimi bir statüde bir kuruluşta çalışan tercümanlar değiller. Örneğin Birleşmiş Milletler ve Avrupa Parlamentosu'nda maaşlı olarak çalışan tercümanlar var ama konferans tercümanlarının çoğu benim gibi, Angela gibi serbest çalışan tercümanlardan oluşuyor. Serbest çalışan tercümanları, devlet kuruluşları veya uluslararası kuruluşlar da çalıştırabiliyorlar ancak bu tercümanlar bağımsız olarak çalışıyorlar. Yani kendi adlarına çalışıyorlar, bazen de kendi küçük şirketleri ya da sekretaryaları oluyor.
ÖM: O zaman belki şunu söyleyebiliriz: Hem mesleğin doğuşunun hem de Türkiye'de tanınmasının, savaşın yan ürünleri olduğunu söyleyebiliriz. Bu doğru bir değerlendirme mi sizce?
AK: Bence barışın yan ürünleri.
ÖM: Nereden baktığınıza bağlı tabii. Bu arada Angela, sizin görüşünüz ne olabilir acaba, tercümanlar tarafından Birinci Körfez Savaşı'nda verilen bilgiler konusunda? Sizce halka ne olup bittiği hakkında yeteri kadar bilgi veriliyor muydu? Yoksa tercümanlar sadece kendilerine o sırada gücü elinde tutanların verdiği bilgileri yansıtma durumunda mı idiler?
AK: Sorunuzu tam olarak anladığımdan emin değilim. Tercümanların kendilerinden mi bahsediyorsunuz, yoksa dinleyicilerden, çeviriyi dinleyenlerden mi söz ediyorsunuz? Yoksa Saddam Hüseyin'i George Bush'u tercüme etmekten mi bahsediyorsunuz, pek emin olamadım? Özür dilerim.
ÖM: Aslında her ikisini de kastediyorum. Yani o sırada hem televizyonu izleyenler, esas itibariyle CNN International'ı izliyorlardı. Bunu izleyenler savaşla ilgili yorumları dinlediklerini düşünüyorlardı. Bunu izlerken savaşla ilgili bir yorumu izliyorlardı, oysa olay farklı bir biçimde yorumlanabilirdi. Bence ne olduğunu tam olarak göremiyorduk. Asıl duymamız gerekeni duymuyorduk belki. Ve gerçek durumu belki izleyemiyorduk televizyondan.
AK: Evet. Öncelikle şunu belirteyim ben politikacı değilim. Ve tanımı itibariyle konferans tercümanlarının en önemli ilkelerinden biri, profesyonel gizlilik ilkesidir. Böyle bir şey benim de başıma geldi. Körfez Savaşı esnasında bazı görüşmeleri çevirmem gerekti. Ve savaştan önce ve sonra bir takım başka bilgiler de edinmiş olabilirim. Ama konferans tercümanı olarak bir yükümlülüğüm var. Ben bana söyleneni tam olarak çevirmekle yükümlüyüm. Ben kişisel olarak söylenenin doğru olmadığını düşünebilirim. Ancak beni dinleyenlerin, benim çevirimi dinleyenlerin örneğin George Bush veya Saddam Hüseyin tam olarak ne söylediyse, onların söylediklerini olduğu gibi aktardığıma inanmaları, bundan emin olmaları gerekir. Tercüme esnasında benim kişisel düşüncelerim hiçbir şekilde önemli değildir. Ve kabine girdiğimde tercüme yaparken, hatta yazılı tercüme yaparken de kişisel inançlarımı bir tarafa koymam gerekir. Ve şu da çok önemli: konuşan insanın mesajını tam olarak aktarmak kolay değildir. Çünkü tabiatıyla hepimizin güçlü birer kişiliği vardır. Ancak mesleğimizin en büyük zorluklarından biri söyleneni bir dilden diğerine kendi kişisel görüşümüzü katmadan tam olarak yansıtmaktır.
ÖM: Ki, bu da, az önce sizin de dediğiniz gibi muhakkak ki çok zor bir şey olmalı. Ve yaptığınız iş de dünyadaki en zor işlerden biri olmalı. Çünkü bugün son derece siyasi anlamlarla yüklü bir dünyada yaşıyoruz. Ve etrafta da pek çok riyakârlık var. Bu güç görevinizde sizin işinizin zorluğunu kabul ediyorum ve size bu konuda sempati duyuyorum.
NDO: Tabii ki, profesyonel gizlilik son derece önemli bizim için. Ve buna kesinlikle uymamız gerekiyor. Ve hatta bunun için bir deyimimiz vardır, "tercüme kabinine girmeden önce ideolojik şapkanızı vestiyerde bırakmalısınız" deriz. Tamamen objektif davranmalısınız tercüme yaparken. Tabii bu aynı zamanda söylediklerini tercüme ettiğiniz insan için de çok önemlidir. Pek çok devlet adamının, politikacının, söylediklerinin tamı tamına çevrildiğinden, söyledikleri üslupla, yani sadece kelimelerin aynı olması açısından değil, oradaki duygularının da tam olarak aktarıldığından emin olması gerekir. Bu sözleri taşıdıkları ağırlık da onları söyleyenler için çok önemlidir. Zaten bu yüzden tercümanların bu sözleri tam olarak aksettirmeleri lazım. Dolayısıyla şu mesajı vermemiz lazım: tercümanlık, bu meslekten yararlananlara hizmet eden bir meslektir. Tercüman kullananlar, kullandıkları söylemin çarpıtılmadığından emin olmalıdırlar. Bu söylem hangi amaçla kullanıldıysa o amacın tercümede aktarıldığından emin olmalıdırlar.
ÖM: Konferans diplomasisi çağında yaşıyoruz galiba. Programımıza katıldığınız için çok teşekkür ederiz. Dinleyicilerimizin çoğunun mesleğinizin güçlüklerini ve teknik yönlerini bildiğini sanmıyorum. O nedenle bu durmaksızın ve güçlüklere göğüs gererek çalıştığınız bu meslek alanında bir söyleşi yapmak iyi bir fikirdi. Çok teşekkür ederim katıldığınız için.
AK:Biz teşekkür ederiz.
NDO: Biz de size teşekkür ederiz, bizi programınıza konuk ettiğiniz için.
ÖM: Bir uluslararası toplantı yapılmıştı İstanbul'da, onun ardından konuştuk. AB ile müzakerelerin Ekim ayında başlayacağı kararı alınmasından sonra bu mesleğin büsbütün önem kazanacağı ve Türkçe'nin de yaygın bir dil olarak kullanılacağı bir dönemde, bu mesleğin neler getireceği konusunda perspektiflerin bulunduğu bir dönemde yaptık bu görüşmeyi. Bize çevirilerde yardımcı olan çevirmen Mesut Önen'e de teşekkür ederiz.
BKTD: (Birleşik Konferans Tercümanları Derneği)