9 Mart 2014Milliyet Gazetesi
Cemre kor halindeki ateş anlamına geliyor. Diğer bir anlamı hac sırasında Mina Vadisi’nde atılan taşlardan meydana gelen yığın. Divan şairlerinin cemre zamanlarında baharın gelmesi dolayısıyla önemli kişilere yazdıkları övgü şiirleri de cemreviye olarak biliniyor. Meteorolojik bir olay olarak bilinen cemre ise takvimlerde ilkbahardan önce birer hafta arayla havaya (20 Şubat’ta), suya (27 Şubat’ta) ve toprağa (6 Mart’ta) düştüğüne inanılan ısıtıcı bir kuvvet veya ısı yükselmesi olarak tanımlanır.
Ahmet Özdemir’in “Folklor Penceresi” adlı kitabının “Folklorumuzda Meteoroloji” bölümünde yer alan Anadolu’daki cemre söylentileri şöyle: “Cemre gökte yaşayan yiğit bir delikanlıymış. Uzaktan gördüğü dünyaya karşı merak duymaya başlamış. Havaya düşmüş. Toprak ananın kızlarından birine âşık olmuş. Suya düşmüş, yıkanmış, temiz olduktan sonra toprağa düşmüş ve sevgilisine kavuşmuş...” Ayrıca “Üçüncü cemrenin düştüğü akşam, poyraz rüzgarı ile lodos rüzgarının kavga ettikleri sanılmakta. O gün ikindiden sonra, hangi rüzgar eserse o galip gelmiş sayılmakta. Poyraz fazla eserse kış mevsiminin uzayacağına, lodos fazla eserse bahar günlerinin çabuk geleceğine” inanılmakta. Diğer bir deyişle, halk arasında cemrelerin düştüğü günlerde hava yağışlı olursa o yılın yağışlı ve bereketli bir yıl olacağına da inanılır. Atalarımıza göre,6 Mart’taki üçüncü cemre yağışlı veya poyrazlı bir günde düşmüşse o yıl uzunbir kış olur. Şimdi düşünün bir bakalım, 20 ve 27 Şubat ile 6 Mart 2014’te sizin oralarda havalar nasıldı?Sırası bilimle uyuşmuyor
Modern meteorolojide artık bu tür inanış ve takvim bilgilerine yer verilmiyor. Çünkü güneşli bir günden sonra ortaya çıkan yağmurlu ve soğuk bir günde “havaya cemrenin düşmesi” çok anlamsız oluyor. Takvimlere göre birinci cemre ile havalar ısınırmış! Soğuktan donarken havayı ısıtan “köz, kor, ateş”ten ortalıkta eser bile olmayabilir ya da bu yıl olduğu gibi cemre resmen düşmeden çok önce de havalar ısınmış olabilir...Bazen “Herhalde bu sefer cemre, başka bir yere düşmüştür!” diye düşünebilirsiniz. Çünkü kıştan bahara geçişler her yerde aynı anda olamaz. Denizlere ve fırtına yollarına yakınlık, bin bir çeşit yükselti, bitki örtüsü, eğim, dağların baktığı yönler ve hâkim rüzgar yönlerindeki farklılıklar ülkemizi yedi iklim zenginliğine kavuşturuyor. Böylece bir yer karla boğuşurken, başka bir yer bahara erer, bir başka bölge ise çoktan yaza girer. Ama farklı iklimlerdekilerin her birinin, kendine özgü bir rüzgarı, aynı yerde asırlardır yaşamanın verdiği bir tecrübe ile oluşmuş birer hava takvimi bulunur.
Bu takvimlere göre 27 Şubat’ta ikinci cemre suya düştü ve sular ısındı. Yine fırtına takvimine göre 6 Mart’ta da üçüncü cemre toprağa düştü ve toprak da ısınmış oldu. Fakat böyle sanıldığı ve cemrenin de açıkladığı gibi güneş ışınları atmosferimizi yani havayı doğrudan ısıtmaz: Yer yüzeyi güneş ışınlarını yutarak önce kendini sonra üzerindeki havayı ısıtır. Yani cemrelerin düşüş sırası modern bilimle uyuşmuyor.Cemreleri ben de araştırdım
Haber3 adlı internet sitesine göre, “eskiden haber merkezinde gazetecilik mesleğine yeni başlayan acemi muhabir ile dalga geçmek için onu cemrenin düşme fotoğrafını çekmeye gönderirlermiş”. Ben de merak edip Meteoroloji Mühendisi Yasemin Yılmaz ile halkımızın dilinde cemre olarak adlandırılan sayılı günlerin gerçekten mevcut olup olmadığını Kandilli Rasathanesi’nde gözlenen 82 yıllık hava sıcaklığı gözlemlerini tekillik analiziyle inceleyerek araştırmıştım. Beklendiği gibi cemrelerin düştüğü dönemlerde belirgin bir sıcaklık artışı gözleniyor. Fakat cemre günlerinin arasındaki sıcaklıklarda önemli düşüşler de oluyor. Özellikle istatistiksel testler, toprağa düştüğü söylenen üçüncü cemrenin diğerlerine nazaran daha belirgin olduğunu gösteriyor.
Atalarımız “Cemre bizim keseye düşmüş” de diyor. Doğru söze ne denir! Çok kurak ve sıcak bir günde, cemre düşse düşse susuzluk ve kıtlık olarak cüzdanımıza düşer…