20 Ekim 2013Milliyet Gazetesi
Restoran veya sinema gibi yerlerdeki insan kuyrukları başarı olarak görülür. Peki şehir yollarındaki araç kuyruğu, yani trafik sıkışıklığı da bir başarı mıdır?
Aslında trafik sıkışıklığı canlı şehirlerin kaçınılmaz bir ürünüdür.Yani boş yollar, o şehirde kültürel ve ekonomik hayatın olmadığı anlamına gelir. Bu nedenle, bazı uzmanlar trafik sıkışıklığını şehir için başarı olarak görür. Bununla beraber trafikte kalanlar için sıkışık trafik büyük bir sıkıntı, ekonomik kayıp, kirlilik vb. demektir.Şehirlerin ve ulaşım sistemlerinin yeniden tasarlanması gerekiyor
İstanbul Türkiye’nin en zengin ve yüksek enerjili insanlarının yaşadığı, sosyoekonomik hayatı en canlı ilimizdir. Buradaki konut, ulaşım ve çevre problemlerinin kökeninde küçük bir kara parçasına büyük bir nüfusu, ticaret ve sanayiyi sıkıştırmış olmamız yatar. Bu nedenle İstanbul’da, Türkiye’nin en gelişmiş yol ve ulaşım sistemine sahip olsa da, trafik sıkışıklığı da giderek içinden çıkılmaz bir hal alıyor.Öyle ki İstanbul’un yolları özellikle sabah ve akşam birer otomobil parkına dönüşüyor. Böylece yetersiz yol, artan araç sayısı, düşük hızla birlikte trafik kazaları, yakıt tüketimi ve çevre kirliliği ile karşı karşıyayız. Özetle çok sayıda araç, yetersiz yol ve trafik polisi, çok sayıda trafik lambası olan tarihi bir şehirde trafik sıkışıklığı problem nasıl çözülür diye kafa yoruyoruz.
İnsanların artan otomobil aşkı ve bağımlılığıyla oluşan trafik sıkışıklığı büyük toplumsal sıkıntılara ve ekonomik kayıplara neden oluyor. Şimdiye kadar bu problemin çözümü için yolların kapasitesinin artırılması kısa-vadeli rahatlamaya neden oldu. Bu tür önlemler, şişmanlık problemini daha büyük bir kemer takarak çözmeye çalışmaya benzetilir. Aslında güvenli, akıcı, ucuz, çevre dostu, sosyoekonomik hayatın sürdürülebileceği bir trafik akışının sağlanabilmesi için uzun vadeli ve kapsamlı politikalara ihtiyaç var. Yani, uzun vadeli ve en iyi çözüm olarak şehirlerin ve ulaşım sistemlerinin yeniden tasarlanması gerekiyor. Ama nasıl?Avrupa şehirleri kalabalık kent merkeziyle, genellikle iyi bir toplu taşıma sistemi olan, çok yol kapasitesi olmayan şehirlerdir. Amerikan şehirlerindeyse yollar geniş alanlara yayılmıştır ama toplu taşıma neredeyse yok denecek kadar azdır. İstanbul ise gelişmekte olan bir kent olarak çok sayıda ve çeşitli araç trafiğine sahip, gelişmemiş toplu taşıma sistemi ve dar yollarıyla birlikte karışık bir arazi kullanımıyla ne Avrupa ne de Amerika şehirlerine benziyor. Bu nedenle, dünyada trafik sıkışıklığı çözmek için denenen birçok şey İstanbul’da uygulanamıyor.
Bazen İstanbul gibi büyük şehirlerde, kent içi trafik tescil, muayene ve denetiminin tümüyle yerel yönetimlere devri tartışılıyor. Böylece örneğin “İstanbul Ulaşım Otoritesi” gibi bir birim kurulması isteniyor. Yani bu birim tek başına trafiği planlayıp yönetecek! Aslında karmaşık sosyal sistemlerin tek bir parametreye göre planlanıp yönetilmesi zor ve çok anlamsız bir iştir.
Bunu anlamak için şu hikayeye bir bakın: 1989’da Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra, Londra’daki bir şehir planlamacısına telefon gelir. Moskova’dan bir meslektaşı, “Merhaba, ben Vladimir. Londra’da ekmek tedarikiyle kimin görevli olduğunu öğrenebilir miyim?” der. Londra’daki şehir planlamacısı şaşırır ve “Hiç kimse” der. Bunun üzerine “Ama kesinlikle bu konuda biri görevli olmalı. Yani bu karışık sistemi mutlaka birisi kontrol ediyordur” diye Vladimir ısrar eder. Evet, kimin hangi bakkala ekmek satacağı, oradan ekmeği kimlerin satın alacağını kimse düzenlemiyor, aslında o kendi kendini düzenliyor...İnsanları uyum sağlayacakları farklı seçeneklere yönlendirmeli
Trafik gibi birçok sosyoekonomik yönü olan karmaşık problemlerin çözümü, kendi kendini düzenleme yeteneğine göre uzun vadeli ve kapsamlı düşünülmesini gerektiriyor. Sadece yeni yol ve metro yapılarak bu problem çözülemez, en doğrusu ülke genelinde teşvik edici, kapsamlı önlemler alıp politikalar geliştirmek.
Trafik gibi karmaşık sosyoekonomik problemlerin detayları planlanamaz ve yönetilemez. İnsanlarımızı, ülke genelinde yaşayabilecekleri, çalışabilecekleri, kullanabilecekleri, sahiplenebilecekleri, uyum sağlayabilecekleri yeni ve farklı seçeneklere yönlendirmemiz gerekiyor.