Geleneksel Türk evleri bugünün "yeşil bina"ları

-
Aa
+
a
a
a

28 Nisan 2013Milliyet Gazetesi

Ülkemizde “medeniyet gerilemesi” yapılaşmada çok net görülebilen bir olgu. Şu an dünyada yaygınlaşmaya başlayan “yeşil bina/kent” kavramı öncelikle yerel malzeme kullanımı ve yerel iklime uyumu öngörüyor. İster inanın ister inanmayın; “geleneksel Türk evi” olarak ün yapmış evlerimiz bugünün standardını 100 yıl önce yakalamıştı.OECD’ye göre rastgele inşa edilen binalarda yaşayanlar, dünyadaki hammaddenin yüzde 30’unu, enerjinin yüzde 42’sini, elektriğin yüzde 70’ini, çeşme suyunun yüzde 12’sini kullanıp havayı kirleten, iklimi değiştiren gazların ve çöplerin de yüzde 40’ını üretiyor. Yeşil binalarda yaşayanların ise enerji faturaları yüzde 30, karbon salınımı yüzde 35, su kullanımı yüzde 30-50 ve çöp üretimi yüzde 50-90 daha düşük olabiliyor. Özetle yeşil binalar ile su, enerji ve para tasarruf etmek, hava kirliliğini azaltmak, küresel iklim değişikliği ile mücadele etmek mümkün.İçinde yaşayanların çevreye zararlarını azaltan binalar

Görüldüğü gibi doğaya en fazla zarar veren sektörlerden biri yapı sektörüdür. Bu nedenle yeşil binalar, doğal ışık kullanmaya gayret eden, ısıtma, iklimlendirme ve havalandırma sistemleri iç mekanın hava kalitesi göz önüne alınarak tasarlanan, buharlaşan organik bileşim çıkarımlarının düşük olduğu, asbest ve formaldehit içermeyen ve alerjik tepkilere neden olmayan malzemeler kullanılmış binalardır. Malzemeleri, tükenme tehlikesi altında olmayan ve uzaklardan taşınmayan yerel hammaddeleri kullananlardan seçmek gerekir.Yeşil binalar inşa edilirken ilk dikkat edilecek şey arazi seçimidir. Tarım arazileri, tarihi alanlar, ekolojik olarak özel olan alanlar dışında araziler seçilir. Bu binalarda ısıtma, soğutma, havalandırma ve elektrik ihtiyaçlarının karşılanması için sürdürülebilir enerjiden faydalanılır. Havuzsuz bahçelerindeki bitkiler de az su kullanan cinstendir. Özetle yeşil binalar, tasarımı ve inşası sırasında özel standartlara uyan, içinde yaşayanların çevreye zararlarını azaltan binalardır.Geleneksel Türk evleri iklime göre inşa edilirdi

Uzmanlara göre, 19’uncu yüzyıla gelindiğinde bütün Osmanlı kentlerinde kullanılan mekanlar, süsleme programlarının ortaklığına rağmen, iklim ve yapı malzemesine bağlı bölgesel özellikler, farklı plan tiplerini ortaya çıkarmış. Öyle ki bugün “Türk evi” kavramı Anadolu’nun dışına taşmış. Artık Irak, Suriye, Mısır’da, Balkanlar’da da Türk evleri bulunmakta. Değişik iklim, malzeme ve bölge farklarına rağmen Türk evinin kendisine has mimari bir karakteri vardı. Bu evlerin de en önemli özelliği bence bulunduğu yerin malzemesi ve iklimi ile uyum sağlamış olmasıydı.

Örneğin, Karadeniz evi ormanlık ve nispeten bol yağışlı bir bölgenin ürünü. Bu bölgede evlerin planları, iç ve orta sofalı yönünde gelişmişti. Doğu Anadolu Bölgesi karasal iklimde ve yağışı az, ağaçları seyrek. Bu nedenle, Bölgenin yapı malzemesi yığma kerpiç tuğla, damlar kavak atkılar üzerinde kerpiç topraktı. Güneydoğu konut mimarlığına taş malzeme hakimdi. Yazın çok sıcak olduğundan kaldırım döşeli daracık sokaklar etrafında, yüksek avlu duvarları içerisinde kalın taş duvarlı ve düz toprak damlı evler inşa edilmişti. Genellikle sofasız planda inşa edilen bu evlerin odaları hayat etrafında dizilmiştir ve odalar arasında eyvanlar yer almıştır.

Özetle geleneksel Türk evinin farklılıklarını yaratan unsurlardan birisi iklimdi. Bu nedenle kuzeyden güneye, doğudan batıya Türk evi, iklime uygunluk gösterirdi. Çevrede ne varsa Türk evinde de o vardı. Bu nedenle Türk evi çevrede bulunan yapı malzemesinin bir devamıydı.Özetle geleneksel Türk evi doğaya uyumluydu. Böylece geleneksel mimarimizdeki amaç (aslında tam da günümüzün yeni moda yeşil bina ve kentleri gibi), doğaya hükmetmek değil, sadece ona uyum sağlamaktı...

Adına ister “geleneksel Türk evi”, ister “yeşil bina” deyin, çevre dostu ve yaşam kalitemizi artıran özgün ve özel binalara her zaman  ihtiyacımız var. Unutmayın apartmanlar, çılgın tüketim kültürünün etkisi ile aynılaşmış, monotonlaşmış, kalitesiz ve sağlıksız bir yaşamın ifadesidir.