Gabar'ın mertlerine, doğasına selam olsun

-
Aa
+
a
a
a

28 Haziran 2010Hürriyet Gazetesi

Uçak Mardin’e indiğinde hava sıcaklığı 44 dereceydi. Karasal iklim işte! Denizi yok ki hava sıcaklığının bu kadar artmasına engel olsun. Bir de bölgeye yakın alçak basınç merkezinin güneyli rüzgârları çölden toz taşıyarak havayı bulanıklaştırmıştı. Bindiğim minibüste klima yoktu. Pencereyi açmamla kapatmam bir oldu; sanki dışarıdaki bir ejderhanın ağzından çıkan alev içeri girmişti. Doğal klima da olmayınca bir yandan bol bol su içiyor, bir yandan da radyodan teröristlere girdikleri yolun çıkmaz bir yol olduğunu anlatan anonslar ve çeşit çeşit türküler diliyordum. SINIRI KİM ÇİZDİGabar Dağları’na karayoluyla ulaşım yaklaşık üç saat sürüyor. Yolda jandarmalar birkaç kez durdurup kimlik soruyor. Şırnak’a kadar dümdüz olan otoyolda daha sonra Irak’a yük taşıyan TIR’ların tahribatı nedeniyle hoplaya zıplaya gidiyoruz. Yol boyunca tarlalarda gördüğüm yuvarlak siyah taşların çokluğu beni şaşırtıyor. Bu kadar taş buraya nereden gelmiş? Rahmetli Ecevit bir zamanlar buralardaki tarlalardan taş toplamak için seferberlik başlatmıştı ama çoğu hâlâ ortalıkda. Bir an için minibüsten inip o taşları toplayasım geldi. Trabzon Maçka’da dereden dağın tepesine ev yapmak için taşıdığımız taşları hatırladım. O dik yamaçlarda döne döne uzanan keçi yollarından sırtımızda taş, briket, çimento, su taşıyoruz da neden bu düz ovadaki taş taşıyamayalım!..Yolun sağında aralıklarla sırlanmış kuleler dikkatimi çekti. Tel örgü üzerindeki muska şeklindeki küçük kırmızı teneke levhalarda “mayın” yazdığını okuyunca burasının Suriye sınırı olduğunu anladım. Tel örgü, mayın tarlası, nöbetçi kuleleri ve tren yolundan sonra Suriyeli koyunlar, kadınlar... Bu sefer de neden sınırın daha ileride ya da beri değil de orada olduğunu düşünmeye başladım. Sınırın tam oradan geçmesine kim ve nasıl karar vermişti? Bir keresinde Okan Tüysüz’den Güney Anadolu’daki sınırın sömürgecilerin jeolojik analizlerine göre bizi petrolden mahrum bırakacak şekilde belirlendiğini duymuştum. Bizim o zaman bu durumdan ne kadar haberimiz vardı bilmem! MEYVE BAHÇESİ GİBİŞırnak’a gitmeden önce bana “Cudi Dağı’nı görmeden, Hz. Nuh Türbesi ve Mem-u Zin Türbesini ziyaret etmeden, Kasrik Boğazı’nı görmeden dönme” demişlerdi. Kasrik’i görünce yatay tabakaların, Arap Levhası’nın bizi sıkıştırması yüzünden nasıl da gökyüzüne dönüp dikleşmiş olduğuna hayret ettim. Ovadaki sıcağa dayanamayıp kendimi haritalarda Küpeli diye geçen, bölgede Gabar diye bilinen, kaynak suları bol dağa attım. Şırnak ili, sınıra yakın kesimleri hariç, dağlarla kaplı. Denizden 705 metre yüksekte, vadiye göre 7 derece daha serin olan Akçay Mezrası’nda konakladım. Burada vatanına bağlı Kürtlerin neler yaptığını gördüm. Ülkemizin başına bela olan terör, hem halkımızı hem de doğayı tahrip etmiş. Teröristler de böylece buradaki halkı tabiatın nimetlerinden mahrum ederek işsizlik, fakirlik ve göçlerine neden olmuş...Buna rağmen, Anadolu’nun bu tipik misafirperver, mert, dürüst, samimi insanları sofrasındaki yiyeceği tanrı misafiriyle paylaşabilmek için birbirleri ile yarışıyor. Burada yerel giysiler için halı ve kilim dokumacılığı öğreten ve öğrenen kadınlarla karşılaştım. Birçok yabani hayvan çeşitine rastlanan bu dağlar aynı zamanda zeytin, ceviz, badem, fıstık, nar ve incir deposu! Bağcılık, zeytincilik ve pirinç tarımı da yapabildiklerini duyunca inanamadım. Sonra bir kova taze incir, üzüm ve şeftaliyi önüme getiri verdiler... Özetle, bu bölgemiz sahip olduğu zengin tarihi, kültürel kaynakları ve doğal değerleriyle turizm ve tarım açısından cazip. Bu potansiyel iyi değerlendirildiğinde bölge halkının refahı önemli boyutlara ulaşabilecek...