13 Nisan 2010Radikal
BDP Eşbaşkanları’ndan Selahattin Demirtaş, AKP’nin hazırladığı Anayasa değişikliği konusunda Milliyet’ten Devrim Sevimay’a dikkat çekici saptamalar içeren cevaplar vermiş. Bu saptamalarının belki de en ilginç kısmını, ‘liberaller’ olarak tanımlanan çevrelere yönelik eleştiriler oluşturuyor.
Sevimay, Demitaş’a ‘kim bu çevreler’ diye soruyor ve şu cevabı alıyor: “Bu çevreler sonuçta AKP’ye yakın duran ve BDP’yi de kendi durdukları yerde görmek isteyen dostlarımızdır ki ben onların kişisel duruşlarına saygı duyarım, fakat BDP’nin bir parti olduğunu unutuyorlar.”
Demirtaş bu çevreleri değerlendirirken şunları da ilave ediyor: “... Bu bahsettiğim liberal çevre öyle bir çevre ki aslında güçlü bir siyasi akımları yok, güçlü partileri yok, tabanları yok (...) liberalleri anlayabilirim, belki çaresizlikten kaynaklı AKP’ye bu kadar yakın durabilirler, ama biz çaresiz değiliz (...) Keşke onlara yakın duracaklarına bize yakın dursalar da bize güç verseler, biz de AKP’yi biraz daha sürükleyebilsek, biraz daha itebilsek, biraz daha değiştirebilsek.”
***
‘Liberaller’ sözcüğünün son dönemde çok sık kullanılıyor olmasının çeşitli sebepleri var. Ulusalcı çevrelerin bu sözcüğü demokrasiyi savunan kesimleri ‘damgalama’ amacıyla manipülatif bir şekilde kullandıkları bir gerçek. Selahattin Demirtaş’ın, bu sözcüğü böyle bir niyetle kullanmadığını belirtmek gereğini duymuş olması dikkate değer.
Liberalizm, birçok farklı ekolü bir arada barındıran bir kavram olduğu için(örneğin ‘anayasa liberalizmi’ ve ‘ekonomik liberalizm’ birbirinden çok farklı şeyler), liberalizm kavramını manipülatif şekilde kullanmak, bu kavram üzerinden insanları yaftalamak çok kolay.
***
Demirtaş, Anayasa değişikliği konusundaki taleplerine AK Parti’nin ilgisiz kalmasını eleştiriyor ve bu nedenle de desteklemelerinin söz konusu olmadığını söylüyor. Demirtaş’ın bu noktadaki duruşunun anlaşılabilir temelleri var. 2009 Mart ayındaki yerel seçimlerden bu yana kendi üyelerine yönelik gözaltına alma ve tutuklamaların yaygınlığıysa, Demirtaş’ın duruşuna temel oluşturan faktörlerden bir diğerini oluşturuyor.
Yüzde 10 barajının varlığı, Kürtler tarafından, (büyük oranda haklı olarak), Kürt kimliği hareketine yönelik bir engelleme olarak değerlendiriliyor. Barajın hâlâ indirilmemiş olmasının temel nedeninin, Kürtlerin Meclis’e girmelerini zorlaştırmak olduğunu görmek zor değil. Kürtlerin 2007 seçimlerinde bağımsız olarak seçime girmelerine giden süreçte ortaya çıkartılan liste oyunlarının tezgahlayıcısı da AKP’lilerdi.
BDP’nin 20 milletvekili bulunuyor. Bu 20 milletvekili ve eğer Anayasa değişikliği referanduma giderse bu partinin etkilediği yüzde 5’in üzerindeki oy potansiyeli; AKP’nin bu girişimdeki başarısı açısından çok önemli. BDP’liler bunu bildikleri için haklı olarak değişiklikte kendi taleplerinin de yer alması noktasındaki ısrarlarını sürdürüyorlar. BDP’liler kendi açılarından mantıklı bir yaklaşım sergiliyorlar. Anayasa değişikliği, bir siyasi satranç şeklinde yürüyor ve öyle yürümeye devam edeceği anlaşılıyor. BDP’nin sürecin bir aktörü olarak kendi taleplerini merkeze alan bir strateji geliştirmesi, anlaşılabilir bir durum.
Türkiye’nin eşiğinde olduğu Anayasa değişikliği ne kadar çok maddeyi kapsarsa, demokrasinin ve özgürlüklerin o kadar lehine olan bir Anayasa ortaya çıkacak. CHP gibi değişikliği ‘daraltmak’ isteyenlerle değil, BDP gibi değişikliğin ‘genişleme’sinden yana olanlar arasındaki mücadeleden doğacak sonuç, ülkemizin geleceğini şekillendirecek.
Bu değişikliğin nerede başlayıp nerede biteceğini, partiler arasındaki ‘satranç’ belirleyecek. Üç kritik madde dışındaki 24 madde konusunda büyük oranda bir mutabakat oluştuğu söylenebilir. O üç madde ise CHP tarafından bloke edilecek gibi görünüyor. Baykal’ın ‘Anayasa Mahkemesi bunları zaten iptal eder’ şeklindeki satranç hamlesi de göz ardı edilemeyecek bir hamle.
***
Liberal olarak etiketlenen insanların sayıları oldukça az. Sağdan saysan 50, soldan saysan 100 kişilik bir topluluktan söz etmek mümkün. Ama, haklarında yazılanlara ve söylenenlere bakılınca, bu kişilerin çok büyük bir güce sahip oldukları izlenimi doğabiliyor.
Aydınların gücü, herhangi bir siyasi merkezin insanı olmamalarından gelir. Sayıları az olabilir, örgütleri olmayabilir, hatta zaten çoğu zaman olmaz. Aydınlar bağımsızlıklarından güç alarak birçok platformda ve birçok konuda kamuoyunu etkileyebilen insanlardır. Aydınların güçlerini arttıran temel faktörlerden biri de, sahip oldukları ‘rahatsız etme potansiyeli’dir.
Bazı kesimler tarafından liberal olarak tanımlanan kişilerin sahip oldukları gücün (bu kişilerden rahatsız olanların bu gücü abartıp abartmadıklarını ayrıca tartışmakta yarar varsa da) taşıdığı önem şurdan kaynaklanıyor: Bu kişiler, kimseye ve hiçbir siyasi güce bağlı olmadıkları için, her koşul altında eleştirilerini dile getirebiliyorlar. Başkalarının söyleyemediğini söyleyebilme olanağı, onları etkili kılıyor.
Bu etkileri nedeniyle bazen MHP Genel Başkanı tarafından ‘12 kötü adam’ diye tanımlanıyorlar, bazen Başbakan tarafından ‘Sen kimsin’ eleştirisine uğruyorlar, bazen CHP’liler onlara ‘yandaş’ diyebiliyor.
BDP’lilerin de bu kişileri kendi durdukları noktaya göre ve sübjektif bir şekilde değerlendiriyor olmaları tuhaf değil. Demirtaş’ın ‘Onların partileri de yok, kitleleri de yok, o yüzden, çaresizlikten AKP’ye yakın duruyorlar’ değerlendirmesini yaparken, ‘liberal’ olarak tanımladığı bu yazarların dış politika, Kürtlere yönelik uygulamalar ve Anayasa değişikliğinin yetersizliği gibi noktalarda AK Parti’ye yaptıkları eleştirileri göz ardı ediyor oluşunu, işte bu arkaplanı da hesaba katarak değerlendirmekte yarar var.