9 Nisan 2010Milliyet
Hayır. Ferzan Özpetek’in son filminden söz edecek değilim! 7 askeri şehit eden mayınlar, henüz sinemaya uyarlanmamış yaşamların gerçek ve acı öyküsünü yansıtıyor. 27 Mayıs 2009 tarihinde Hakkâri Çukurca’da mayınlar patladığında ölen askerlerin, PKK’nın “mayın tuzağı”nın kurbanı oldukları açıklanmıştı. Demokratik açılımla ilgili hareketli tartışmaların sürdüğü sırada PKK’nın sınıra döşediği mayınların genç insanların hayatını alıyor olması, “barışçı” söylemlerle açıklanamayacak bir büyük suç ve günahtı. Nitekim çoğumuz PKK tertibini “açılıma mayın tuzağı” diye yorumlamıştık.Aradan bir yıla yakın süre geçtikten sonra, 7 askeri şehit eden mayınların o bölgeye PKK tarafından değil, TSK tarafından “güvenlik” amaçlı olarak döşendiği ortaya çıktı. Van Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonunda yazılı bir açıklama yapıldı. “Askerlerin önceden araziye güvenlik amaçlı döşenmiş mayının patlaması sonucu öldükleri” bildirildi. Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderilen dosyada, “taksirle birden çok kişinin ölümüne sebep olmak suçundan” sorumluların cezalandırılması isteniyor.Bu aşamaya gelinmesinde olaydan sonra bölgedeki üst düzey askeri yetkililer arasındaki konuşmaların internete yansıması ve şehit ailelerinden birisinin şikâyetinin etkili olduğu belirtilmekte.Benzer bir olay Elazığ’da yaşanmış, nöbette uyuduğu gerekçesiyle cezalandırılmak istenen bir askerin eline verilen bombanın patlaması sonucu 4 er şehit olmuştu.PKK’yla bölgede süren çatışmaların şiddeti, Irak’ta, Vietnam’da yaşandığı gibi “askerlik hizmeti”ni olağan şartlarından çıkarıp savaş koşullarına dönüştürebiliyor.Hakkâri Çukurca’da ölen çocuklardan birisi eve açtığı son telefonda, “12 yıldır gidilmeyen yere götürüyorlar bizi. Geri gelmeyeceğiz” demiş. 7 şehitten Özkan Dumlu’nun ailesi bunu anlatmış. Sınır o hale gelmiş ki, mayını kimin döşediği bile bilinmiyor. Askerler, “ölümcül tuzaklar”ın kurbanı olabiliyor.Bölgede yine “bahar operasyonları” başladı. Yine mayınlar döşenecek, pusular atılacak. Demokratik açılım sürecinde artık çatışmaların son bulacağı konusunda umutlanmıştık.Siyasiler sorunu çözemedikçe, eller yine tetiğe gidiyor. Uçaklar havalanıyor. Tanklar ilerliyor. PKK sözcüleri de “silahlı mücadele” ile bir yere varılamayacağını itiraf ediyorlar. Kürt sorunu demokrasi içinde barışçı yöntemlerle çözülecekse daha fazla kan dökmenin âlemi yok.PKK’nın silahsızlandırılması sürecinde, Habur girişleri iyi yönetilseydi bugün yeniden operasyonlar noktasına dönülmezdi. Tokat Reşadiye’deki saldırılar da “demokratik açılım”ı baltaladı. Çözüm konusunda gönülsüz olan siyasilerin sorunu askere havale etmesine yaradı.ABD ve Rusya’nın nükleer silahlarda indirim anlaşmasına gittikleri bir çağda, mayınların can almasına seyirci kalmamalıyız. Bu savaşı bitirmeliyiz!