Nereye Doğru’da Cengiz Aktar’ın gündeminde, Gazze ile ilgili Uluslararası Adalet Divanı’nda yapılan konuşmalar, Almanya’da Berlinale ödül törenindeki tepkiler, Sudan meselesi ve çökmek üzere olan UNWRA var.
Cengiz Aktar, Nereye Doğru’ya Gazze’de devam etmekte olan Filistin soykırımıyla ilgili önemli gördüğü üç konudan bahsedeceğini söyleyerek başladı. Aktarilk olarak, “Geçtiğimiz hafta Pazartesi, Uluslararası Adalet Divanı’nda son konuşmalar yapıldı. Toplam 52 ülke konuştu. Türkiye de son konuşmacılar arasındaydı. Türkiye herkesin söylediğinin çok daha azını söyledi, en zayıf konuşmalardan biriydi ama buna mukabil Maldivler adına konuşan yetkili, İsrail’in on yıllardır Filistinlilerden su çaldığından bahsetti, çifte vatandaş sorununa dikkat çekti. Çifte vatandaşlıktan kasıt, şu sırada Gazze’deki bütün kıyımları yapan İsrail’deki rezervist askerler. Bunların çoğu Fransız, İngiliz vatandaşı yani çifte vatandaşlı Yahudiler. Maldivler yetkilisi bu soruna dikkat çekti, ‘Bunlar profesyonel asker değil, İsrail savunma ordusunun (IDF) rezervistleri’ dedi. Buna ilaveten, gene Maldivler, işgal altındaki bütün topraklardan derhal çıkılması gereken bir konuşma yaptı. İsrail’in özür dilemesi, tazminat ödemesi gerektiğini söyleyen çok güçlü bir konuşma gerçekleştirdi. Hollanda bile İsrail’in yaptıklarıyla ilgili son derece açık, aleni şeyler söyledi. Kanada konuşmadı bile. Dolayısıyla ABD, İngiltere gibi bir iki İsrail yanlısını saymazsak, Uluslararası Adalet Divanı’nda bu 51 ülke tarafından İsrail bir nevi sorguya çekildi ve artık gizlenebilecek bir şey yok. 1948’den bu yana süregelen bu şiddet sarmalı ve sonuçları ortaya döküldü. Hiç olmazsa bütün olup bitenin karşısında, bunların da konuşulmuş olması, Uluslararası Adalet Divanı kayıtlarına geçmiş olması bile bir şey,” açıklamasında bulundu. Bugünkü programa katılan Ferhat Kentel ise Uluslararası Adalet Divanı’nındaki Türkiye konuşmasından şu alıntıyı yaptı, “İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da saldırıları devam ederken bu yıl mübarek Ramazan ayına yaklaştığımız bu günlerde bu konu daha da önem kazanmaktadır.”
Cengiz Aktar’ın ikinci konusu, Güney Afrika’nın açtığı dava sonucu olarak Uluslararası Adalet Divan’ının 26 Ocak’ta İsrail’den talep ettiği yol haritası için sürenin geçtiğimiz Pazartesi dolduğu ama İsrail’den bu konuda hiçbir şey gelmediği haberiydi.
Cengiz Aktar üçüncü konusunu şu şekilde açıkladı, “Avrupa Birliği Dış İlişkilerden Sorumlu Temsilci ve Komisyon Başkan Yardımcısı Katalan, İspanyol Josep Borrell, geçen Pazartesi günü İspanyol El Pais gazetesine verdiği söyleşide hiç de alışık olmadığımız bir çıkışta bulundu. Borrell, 7 Ekim sonrasında, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in tamamen İsrail yanlısı bir duruş sergilediği ve uluslararası politika konusunda kendisinden başka kimseyi temsil etmediği İsrail gezisinin Avrupa için yüksek bir jeopolitik maliyeti olduğunu söylüyor. Yani ipler kopmuş vaziyette. Zaten Alman Ursula von der Leyen, aynı Almanya’nın bütün seçkinleri gibi koşulsuz İsrail devletinin yanında yer aldı. Bu zaten Brüksel’i birbirine katmıştı ama bu seviyede bir çıkış hiç işitilmemişti. Bu yılın sonunda Haziran ayında Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra yeni parlamento kurulacak. Josep Borrell gidiyor ve yeni bir komisyon geliyor. Borrell’in bu dediği doğru, Von der Leyen Avrupa’yı çok zorda bıraktı ve muhalifler ona soykırımcı diyorlar.”
Özdeş Özbay, Von der Leyen’in Ukrayna döneminde yaptığı açıklamalarla şimdiki söylemlerinin kıyaslandığını, üç yıldır devam eden Ukrayna savaşında 10 bin sivilin öldürüldüğünü, Gazze’de ise şu an sadece birkaç ay içerisinde 30 bin ölü olduğunu ve Gazze’nin kuzeyinde açlıktan çocuk ölümlerinin başladığını belirtti. Ayrıca The Times of Israil’de Uluslararası Adalet Divan’ı için ‘Adalet ve Dış İlişkiler Bakanlığı bir rapor hazırladı ama bunu kamuoyuyla ya da diğer bakanlıklarla paylaşmadı’ gibi bir açıklamanın yer aldığını dile getirdi.
Cengiz Aktar, “Almanya’da sanat faaliyetlerinde korkunç şeyler oluyor. Alman Kültür Bakanı Claudia Roth akıl almaz şeyler söyledi. Berlinale’in en prestijli ‘Altın Ayı’ ödülünü, Senegal kökenli Fransız yönetmen Mati Diop’un Dahomey belgeseli aldı. Ödül sırasında bir barış mesajı verdi ve herkes alkışladı. Ondan sonra bir takım sansür şefleri, ‘Nasıl alkışlarsın?’ diye Claudia Roth’a tepkide bulundular, o da İsrail’e dönük soykırım suçlamalarını değil, ateşkes çağrılarını alkışladığını söyledi. Almanya’da konuşan herkes saçmalıyor. Bence önümüzdeki dönemde Alman makamlarının, seçkinlerinin, politika yapıcılarının 7 Ekim’den bu yana devam eden Filistin soykırımına verdikleri tepkiler üzerine kitaplar yazılacak. Tuhaf bir ruh hali çıktı ortaya. ‘Soykırımı ancak biz yaparız’ demeye getirdiler. Böyle bir tuhaf, akıl almaz, genlere işlemiş ve hiçbir siyasi ağırlığı olmayan bir tutum sergilemekteler.
Cengiz Aktar’ın sıradaki gündem konusu Sudan meselesi oldu. “Sudan’da korkunç şeyler oluyor ve bu 20 yıldır devam ediyor. Geçen Nisan bir iç savaş patladı ve Birleşmiş Milletler rakamına göre 14 bin kişi öldü. Geçenlerde Reuters’in ele geçirdiği diğer bir Birleşmiş Millletler raporu, sadece Geneina şehrinde 10 bin ile 15 bin kişinin öldüğünü söylüyor. Resmi rakam ise14 binin çok üstünde. Buna ilaveten, her benzer çatışmada olduğu gibi ülke içinde yerinden edilmiş olan insan sayısı sekiz milyonu bulmuş vaziyette. Bunların iki milyonu beş yaş altı çocuk ve toplamda 25 milyon yani Sudan nüfusunun yarısının insani yardıma muhtaç olduğu söyleniyor. Sudan’ın düzeni bir sene önce çöktü ama bunun evveliyatı 20 yıl önceki Darfur soykırımı. Eski Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, Türkiye’ye de gelmişti. Dünyada hiçbir yere gidemiyordu ama Türkiye’ye geliyordu. O arada halk sokağa çıktı ve Ömer el-Beşir devrildi. On yıllarca yönetti Sudan’ı ve o dönemde Darfur meselesi, yerleşik tarım yapan siyahiler ile göçebe hayvancılık yapan Araplar arasında toprak ve ekolojiyle bire bir alakalı bir sorundu. Ayaklananlar bu yerleşik siyahilerdi. Ömer el-Beşir, orduyu işin içine sokacağına, bir Arap milis grubunu (Cancavid) oraya sürdü. Cancavid’ler 300 bin kişiyi öldürdü. Bu katil kitle grubu, katil ordusu, Ömer el-Beşir tarafından ayrı bir birlik olarak tesis edildi ve adlarına ‘hızlı destek gücü’ denildi. Paramiliter bir gruptu. 2019’da Ömer el-Beşir düştükten sonra hızlı destek gücünün başındaki Hemedti olarak bilinen Mohamed Hamdan Dagalo ve Sudan ordusunun başındaki general Abdel Fattah al-Burhan birlikte demokrasiye geçiş planı yaptılar. 2021’de akıl almaz şeyler oldu ve Batı basını bunu ‘Sudan demokrasiye geçiyor’ diye verdi. Olacak şey değildi aslında! Zaten her ikisi de birbirleriyle savaşıyor, arada olan halka oluyor ve sürekli savaş hali devam ediyordu. Hepsi çöktü bugüne kadar. Sudan çok büyük bir memleket. Bu katliamlar silsilesi içinde muazzam insan hakları ihlali var tabii. Kolera salgını başlamış durumda, sağlık sistemleri tamamen çökmüş, çocukların okullaşma oranı yerle bir durumda, 12 milyon çocuk okuldan ayrılmak zorunda kalmış, toplam 19 milyon çocuk okula gitmiyor. Hollanda’nın Uluslararası İlişkiler raporunda Haziran ayına kadar kıtlık nedeniyle en az yarım milyon hatta en kötü olasılıkla bir milyon Sudanlının öleceği söyleniyor,” diye belirtti.
Cengiz Aktar, son olarak uluslararası yardım konusuna geçti. “Gazze için Batının yaptığı ilk işlerden biri, uyduruk İsrail raporunu alıp hemen işleme koymak ve UNWRA’a verilen yardım kaynaklarını kesmek oldu. UNWRA çökmek üzere, toplam bütçesi 380 milyon dolar ve çok büyük bölümü kesildi. Sudan için de aynı şey geçerli. Sorun UNWRA’daki dört çalışanın Hamas ile ilişkili olması değil, tamamen uluslararası camianın ilgisizliği. Birleşmiş Milletler’in İnsani Yardım Koordinasyon Organizasyonu (OCHA), bütün bağışları merkezden toplar. Sudan için uluslararası camiadan istenen rakam 2,7 milyar dolardı. Bugüne kadar bu paranın sadece %3,5’u toplanmış, kimsenin umurunda değil, sadaka vermişler gibi. 2016 - 2022 yılları arasında OCHA tarafından yapılan çağrıların, uluslararası donatörler tarafından sadece %30’u karşılanmış. Raporda, ‘korkunç küresel kayıtsızlığın sağır edici sessizliği’ deniyor. Sudan’ı da unutmamak lazım,” diyen Aktar, böylece haftalık gündemini tamamladı.