Ayrıcalıklı ortaklık

-
Aa
+
a
a
a

29 Mart 2010Referans Gazetesi

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye ile AB arasında en fazla ‘imtiyazlı [ayrıcalıklı] ortaklık' adını verdiği türden bir ilişki olabileceğini hep söylemişti. Türkiye'ye yapacağı ziyarette de bunu vurgulayacağı anlaşılıyor. Sayın İdiz'in, Sayın Merkel ile bir grup Türk gazetecinin yaptığı görüşme üzerine yazdığı çok güzel yazıda [Semih İdiz "İmtiyazlı Ortaklıkta Israrlı", Milliyet, 24 Mart 2010] bu ve diğer konularda Sayın Merkel'in hangi yaklaşımı belirttiği çok açık bir biçimde ortaya konulmuş. Sayın Merkel şöyle söylemiş: "İmtiyazlı [ayrıcalıklı] ortaklık dediğim zaman bu, şu anlama geliyor: Türkiye ile AB arasında iç içe geçmiş ilişkilerimiz var. Müzakere edilen 35 fasıl var. Bunlardan 27-28'i eminim ele alınabilir ve bu da gerçekten imtiyazlı bir ortaklık anlamına gelir. Kurumsal iç içe geçiş gibi bazı noktalar ise kapsam dışında kalır."
Ayrıcalıklı ortaklık ile ne kastedildiği, hiç olmazsa benim için, meçhuldü, bu açıklamayı okuduktan sonra da öyle kaldı. 35 fasıldan, nasıl seçildiği belli olmayan 27-28 tanesi (sayısı bile kesin değil) ele alınırsa, nedense ayrıcalıklı ortaklık oluyormuş! Örneğin, Balıkçılık (Fasıl 8) ve İstatistik (Fasıl 12) ele alınırsa (sonuca bağlanması şart mı onu da anlayamadım) neden ‘imtiyazlı ortaklık' oluyor ya da alınmazsa neden ‘AB üyeliğinin koşulu' olarak kabul edilmiş oluyor? Bence Sayın Merkel, tanım vermek istemediği için vermemiş. Sanırım, başta Almanya olmak üzere pek çok AB ülkesinin görmek istediğine benzer bir tanım verseydi, ortalıkta ‘ayrıcalık' olmadığı, hatta eşitler arasında ortaklığın varlığının bile tartışmalı olduğu onun ağzından itiraf edilmiş olacaktı. Bayan Merkel bunu söyleyip bütün yıldırımları üzerine çekmektense, konuyu bizim izanımıza havale etmeyi uygun görmüş olacak.
AB'nin gündemine ‘ayrıcalıklı ortaklık' sadece Türkiye bağlamında girmiş değil. AB'in ‘Avrupa Komşuluk Politikası' bağlamında bu kelime hep geçiyor. İsrail ve Ukrayna gibi ülkeler için bu statü tartışılmış. Gerçi resmi bir tanımı yok ama akademik ortamda tanımlanıyor. Aşağıdaki tanım bana en açık geleni: Ayrıcalıklı ortaklık, bir ülke ile AB arasında mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımını garanti altına alan gümrük birliği ötesinde bir düzenlemedir. Ancak söz konusu ülkenin, güvenlik ve savunma dışında, AB'nin ortak politikalarına katılımına ve işgücünün serbest dolaşımına izin vermez. Bu statü ile AB üyeliği karşılaştırıldığında, Türkiye'nin ‘ayrıcalıklı ortaklığı' kabul etmeyeceği açık. Çünkü üyelik, ele alınan her boyutta Türkiye'ye daha fazla avantaj sağlıyor. O zaman Sayın Merkel'in bu girişiminin nedeni Türkiye'yi, AB'den en fazla ayrıcalıklı ortaklık statüsü elde edebileceği konusunda uyarmak olmalı. AB bunu nasıl yapabilir? Sayın Merkel bunun da işaretini vermiş, "Ortaklık müzakereleri açık uçludur" diye anımsatmış. Anlamı şu olsa gerek: "AB'nin kendi mevzuatında (acquis communautaire) değişiklik yapma hakkı var. Doğal olarak, ortaklık müzakereleri de buna göre yeniden biçimlendirilecek. Bu değişiklikler Türkiye için ortaklığı olanaksız (ya da anlamsız) hale getirebilir. Türkiye, belki de ayrıcalıklı ortak olma fırsatını bile kaçırabilir." Sayın Merkel bu sürecin yaşanmaması için daha doğrudan bir yaklaşım öneriyor: "Gelin sizinle bir anlaşma yapalım ve gümrük birliğini esas alarak, siyasal açıdan kabul edilebildiği ölçüde, Türkiye'nin AB mevzuatına yaklaşmasını sağlayalım. Bu yeni duruma da ayrıcalıklı ortaklık diyelim. Siz de ‘Bunun ayrıcalık neresinde, yarın bu statüyü her komşu ülkeye açabilirsiniz' diye şikâyet etmeyi bırakın..."
Sayın Merkel ‘pacta sunt servanda' (anlaşmalara uyulmalıdır) ilkesine bağlı olduğunu da söylemiş. Yukarıdaki tutumla bunun nasıl bağdaştığını gelecek yazımda ele alacağım.