1 Mart 2010
Ahmet İnsel, Sezgin Tanrıkulu
RadikalGeçen yıl, “Yargı her şeyi biliyordu” başlıklı bir yazı yazdık (Radikal2, 1.2.2009). Bu yazıda, 1998–1999 yıllarında İdil’de görev yapmış bir savcının, Abdulkadir Aygan’ın beyanları vesilesi ile üç faili meçhul cinayet hakkında başlattığı soruşturmayı hatırlatıyorduk. Savcı bu cinayetlerin arkasında yatan örgütün faaliyetlerini ortaya çıkarmaya uğraşmıştı. Sonra Ecevit Kılıç, 2009’da yayımladığı JİTEM başlıklı kitabının 20. bölümünde, “JİTEM’i keşfeden kahraman savcı” başlığı altında, bu savcının on yıl önce yaptıklarını etraflı biçimde anlattı. Bundan on yıl önce, bir savcının o zaman diğer meslektaşlarının cesaret etmediği bir çaba içerisinde olduğunu, yargının diğer makamlarının ve Adalet Bakanlığının bu çabalara sessiz kaldığını somut verilere dayanarak belirtmiştik. Yazınının yazıldığı tarihte bu savcının nerede olduğunu, savcılığa devam edip etmediğini bilmiyorduk.
Bu savcı İlhan Cihaner’di. Ve o yazının yayımlanmasından bir yıl sonra o savcı tutuklanan Erzincan Başsavcısı olarak karşımıza çıktı. Bugün bizi bu yazıyı yazmaya sevk eden neden başka. 25 Şubat’ta Zaman gazetesinde yer alan haberde ve aynı gün Taraf gazetesinde Kurtuluş Tayiz’in yazısında, savcının 1998-1999’da İdil’de yaptıklarının önemsiz olduğu iddia edilmekle yetinilmedi. Devletin emriyle aslında JİTEM dosyasının üzerini örtme amacı taşıdığı açıkça iddia edildi.
Yakın ve somut bir tarihsel olguyu günün ihtiyacına göre çarpıtmanın, tahrif etmenin adı dezenformasyondur. Söz konusu haber ve yazının arkasında böyle bir dezenformasyon çabası seziyoruz.
Gelelim olgulara. Savcının yetkili olarak atandığı 1998-1999 yıllarından önce Şırnak’ın İdil ilçesinde çok sayıda faili meçhul cinayet gerçekleşmişti. Bu savcı atandığında, 1989’da gerçekleşen cinayetlere ilişkin daimi arama kararı ile dosyalar on yıl süre ile sürüncemede kalmış durumdaydı. Savcı Cihaner görev yaptığı dönemde, 11.06.1998 tarihinde Radikal gazetesinde bu cinayetlere ilişkin bir itirafçının itirafları yayımlandı. Savcı bu haber üzerine, 1989’da JİTEM’in kuruluş yıllarında gerçekleşen ve elinde bulunan faili meçhul cinayet dosyası ile ilişki kurarak soruşturmayı genişletme kararı aldı. Bu savcı, bu haberde adı geçen Kırklareli cezaevinde tutuklu bulunan itirafçıyı bizzat sorgulamak için bulunduğu yerden Kırklareli’ne gitmek için Adalet Bakalığından izin istedi. Bu talep, 09.10.1998 tarihinde bakanlık tarafından reddedildi.
Savcı, yer gösterme işleminin elzem olduğunu, talimatla ifade alınmasının birçok noktada delilleri yok edebileceğine dikkat çekerek, 12.11.1998 tarihli yazısı ile itirafçının geçici olarak İdil’e yakın bir cezaevine nakledilmesini istedi. Adalet bakanlığı buna da izin vermedi.
İzinlerin verilmemesi üzerine hazırladığı 60 soruyu bu itirafçıya sorulması için Kırklareli savcılığına talimat yazdı. Bu talimatta yer alan sorulardan biri şuydu: “Ölüm talimatlarını veren asayiş komutanı ve kurmay başkanı ‘kuru’ lakaplı kişilerin kimler olduğu, kimler tarafından öldürme emri verildiği”...
Aynı savcı, şimdi Ergenekon davasında yargılanan ve kendi ifadesine göre JİTEM’in kurucusu olan Arif Doğan’a, o dönemde görev yaptığı Şırnak bölgesindeki cinayetlerle ilgili olarak, “… suçluluğundan şüphe duyulan kişiler hakkında yasal yollardan soruşturma yapmak yerine sorgulayıp infaz etmeyi yöntem olarak benimseyen bir ekibin olup olmadığını” 16.12.1998 tarihli talimat yazısı ile sordu.
Yine bu savcı, 08.01.1999 tarihli Diyarbakır DGM Başsavcılığına gönderdiği görevsizlik kararı ile, bugün JİTEM’den yargılananların bazılarını sanık olarak gösterdi. Ve bütün savcılardan farklı olarak, aynı tarihli yazı ile Adalet Bakanlığına görüş bildirerek, bu soruşturmalarla ilgili olarak hukuk adına ne yapılması gerektiğini yazdı. Faili meçhul cinayetlerin arkasında yatan örgütlü yapılanmaya dikkat çekti. Bunların ortaya çıkartılması için somut önerilerde bulundu.
İdil ilçesi, birçok faili meçhul cinayetin işlenmiş olduğu Şırnak’ın bir ilçesidir. İlhan Cihaner, İdil savcısı iken bu cinayetlerden bazılarının faillerinin ortaya çıkması için, o dönemde istisna olan bir çaba gösterdi. O tarihten önce ve aynı tarihlerde, Cizre’de, Silopi’de, Lice’de, Kulp’da, Diyarbakır’da görev yapan savcılar bir şey yapmadılar.
Gelelim o günleri iyi hatırlayan ve şimdi de aktif olarak çalışan bir gazeticinin anlattıklarına: “Diyarbakır’dan ilçe otogarından örgüte yardım ettiği gerekçesiyle 21 DZ 490 plakalı kırmızı renkli Şahin marka otomobil ile kendilerini polis olarak tanıtan, elleri silahlı ve telsizli kişilerce 1997 yılında kaçırılan Ramazan Yazıcı’nın cesedi İdil-Midyat karayolunda elleri ve ağzı bantlanmış olarak bulunmuştu. Ceset numaralandırılarak, İdil Devlet hastanesi morgunda yapılan otopsiden sonra kimsesizler mezarlığına defnedilmişti.. İdil Cumhuriyet savcısı İlhan Cihaner’in girişimleri üzerine dönemin İHD Diyarbakır Şube başkanı Osman Baydemir, Haber-Sen Şube başkanı Mehmet Işıktaş, İHD yöneticisi Pirozhan Doğrul ve gazetecilerden oluşan bir heyet İdil ilçesine gitti. Savcı İlhan Cihaner, bu kişilerle birlikte İdil kimsesizler mezarlığında Ramazan Yazıcı’ya ait mezarı açtırdı. Cesedin çürümeden önce çekilen resimlerinden Yazıcı ağabeyi tarafından teşhis edildi. Cihaner’in huzurunda yapılan otopside, Yazıcı’nın kafasından çıkarılan mermi çekirdeğinin aynı tarihte Silopi karayolunda cesetleri bulunan Mahmut ve Fahriye Mordeniz’in kafalarından çıkan mermi çekirdeği ile aynı olduğu daha sonra tespit edidi. JİTEM’in adını bile telaffuz etmeye kimsenin cesaret edemediği bir dönemde Savcı İlhan Cihaner’in bölgede işlenen faili meçhul cinayetlere ilişkin göstermiş olduğu bu çaba hepimizi şaşırtmıştı.”
İlhan Cihaner’in Erzincan Başsavcısı iken hukuk dışı bir tutum ve eylem içerisinde bulunup bulunmadığını bilmiyoruz. Ama adları AİHM’nin kararlarında insan hakları ihlalleri ile birlikte anılan, cinayetleri, hukuk dışı eylem ve işlemleri görmezden gelen onlarca savcı, bu ihlallerin yaşandığı Cizre’den, Kulp’tan, Kızıltepe’den, Diyarbakır’daki yargı ortamından geldi ve geçti. Bütün bu savcıların yaptığı gibi o dönemde sessiz kalmayıp adaletin yerine gelmesine çalışan bir savcının, 1998-1999’da yaptıklarını bugün değersiz kılmay hatta derin devletle ilişkilendirmeye çalışmanın bir amacı olmalı. Bu amacın, İlhan Cihaner’in, kamuoyuna yansıyan yönü ile 2007-2009 yıllarında Ergenekon örgütü ile ilişkilendirilen faaliyetlerde bulunduğu iddiasını pekiştirmek olmasından kuşkuluyuz. İşte bu, adalet adına o yıllarda gösterilen istisnai çaba açısından kabul edilemez. Edilmemelidir.
Ergenekon davaları Türkiye’nin demokratik geleceği için hayati önemdedir. Bu davaların sonuna kadar gidilmesi ve suçluların cezalandırılması mücadelesini desteklemek bütün demokratların görevidir. Bugün verilen kavganın gerekleri için geçmişi tahrif etmek ve bu tahrifatı mazur görmek, bu kavganın demokrasi için verildiği iddiasını gölgeler.