Haaretz (18 Şubat 2010)
20 Şubat 2010Dubai’deki suikast projesinin tıkır tıkır yürüdüğünü varsayalım. Mahmud el Mabuh ölüm öpücüğünü almış, katiller üslerine sağ salim geri dönmüş ve hiçbir İsrailli kimlik marazları yaşamamış olurdu. Peki ya sonra? Mahmud’un yerini Muhammed alacak, o da İsrail askerlerini öldürmeye ve Gazze’ye gizlice İran silahları sokmaya çalışacak. Hatta, önceki birçok benzer suikasttan sonra olduğu gibi, belki boynuz kulağı geçecek.
Abbas el Musavi’yi yok ettik değil mi? İsrail Savunma Güçleri, aferin sana. Karşımıza Hasan Nasrallah çıktı. Ahmed Yasin’i öldürmedik mi? Sana da aferin güvenlik servisi Şin Bet. Kat kat güçlü bir Hamas’ımız oldu. Ebu Cihad’ı ortadan kaldırmadık mı? Aferin Sayeret Matkal özel kuvvetler birimi. Nispeten ılımlı ve karizmatik olan potansiyel bir muhatabı öldürdük. İkramiye olarak da ‘Mühendis’ Yinyeh Ayaş’ın katledilmesinin ardından olanlara benzeyen intikam saldırılarına maruz kaldık. Sonra yine İsrail’in sorumlu tutulduğu İmad Mugniye suikastının her yıldönümünde, dünyadaki bütün İsraillilerin ve Yahudilerin başında dönenen bir tehlike elde etmiş olduk.
Nasıl da gurur duyuyoruz...
Farz edelim ki Dubai operasyonu gayet iyi gitti. Ölüm timleri olan, en parlak gençlerini otel odalarında insanları yastıkla boğmaya gönderen, istihbarat örgütünün başına maceralı eylemler için yanıp tutuşan birini getiren ve bütün bunları onaylayan bir adamı başbakan yapan bir ülkede yaşamayı istiyor muyuz? Bu ‘tasfiye memurları’ evlerine sağ salim döndüklerinde çocuklarına ne anlatıyorlar? Bugün birini yastıkla boğarak öldürdüklerini mi? Filmlerdeki gibi tenis oyuncuları kılığına girdiklerini mi? Aynaya baktıklarında kendilerine ne diyorlar? Terörle savaşta her şeyin mübah olduğunu mu? Devletin güvenliğine katkıda bulunduklarını mı? Ya operasyonları İsraillilerin hayatlarını tehlikeye atıp ülkenin ismini lekeliyorsa?Suikastlar ne etkili ne de yasal; hedef bir siyasi lider veya tutuklanabilecek birileri olduğunda ahlaki de değil, fakat katilleri kaşrut (İbranice ‘uygun’) sertifikasıyla ödüllendirmekle kalmıyor, bir kahramanlık haresiyle kuşatıyoruz. Ah, görevlerini bazı masum İsraillilerin kimliklerini çalıp hayatlarını tehlikeye atmadan yerine getirselerdi, Dubai suikastçılarından nasıl da göğsümüzü gere gere gurur duyabilirdik...Birbirimize göz kırpıp, dış haber sayfalarına bakılırsa uzun kolu bütün otellere ulaşabilen Mossad’dan gurur duymayı nasıl da seviyoruz. Başındaki masum külahıyla kim olduğumuzun tezahürü sayılan karikatür tiplemesi Srulik’in yerini uzun yıllar önce alan mavi-beyazlara bürünmüş İsrailli Rambo olmayı nasıl da seviyoruz. Hangisinden daha çok gurur duyuyoruz: Yetiştirdiğimiz kiraz domateslerden mi, yoksa suikastlardan mı?
Sınır polisinin veya İsrail ordusunun özel birimi Duvdevan’ın işgal altındaki topraklarda aranan insanları öldürmesiyle, Dubai’de sessiz sedasız yapılan cüretli suikast arasında hiçbir fark yok. Dubai’den bu yana sadece bunun bir karmaşa olup olmadığı tartışılıyor. Fakat gerçek karmaşa, suikastların uzun zamandır meşru bir silah olması: Bunların hepsi, hiçbir kuşku beyan edilmeden, hiçbir soru sorulmadan, resmi görevlendirme olmadan gerçekleştirilen infazlar.
En parlak güvenlik yorumcularının, Mossad Başkanı Meir Dagan’a övgüler düzen iyi ayarlanmış yazılarının çamurunda yuvarlanmasının üzerinden daha birkaç hafta geçti. Bu yazıların neredeyse hepsi Dagan’ın Gazze ve Lübnan’daki karanlık geçmişini görmezden geliyor ve maceracılığını yere göğe sığdıramıyordu. Mossad’ın ölüm saçması değil, istihbarat toplaması gereken bir örgüt olduğunu ve bir hukuk devletinin ölüm timleri kullanmayacağını unuttuk. Yorumcuların onaylayıcı yaygarası sayesinde Dagan’ın görev süresi geçenlerde bir yıl uzatıldı. Kendisi sekinci yılına girecek. Niye? Kısmen insan yok etmekte uzman olduğu için.
İşgali ele almaya ne gerek var
Fakat Dagan’dan şikâyet etmemize lüzum yok. İstediği gibi pervasız operasyonlar önerme hakkı var, ona ve örgütüne daha çok övgü ve bütçe sağlayacak türde operasyonlar bunlar. Cinayetlerin sorumluluğu, onları onaylayan adamda, yani Başbakan Binyamin Netanyahu’da. Bibi, 1997’deki [Hamas lideri] Halid Meşal fiyaskosundan hiçbir şey öğrenmedi ve yine vurdu. İşte size Bibi’nin değişip ‘yeni bir Netanyahu’ olup olmadığı tartışmasına bir kenar notu daha.
Mossad’ın kendisine atfedilen her şeyi gerçekten yaptığına inanabiliriz, hatta Mabuh’un ölmeyi hak ettiğini düşünebiliriz. İntikam ve onu cezalandırma arzusunu, yanı sıra Gazze’ye gizlice silah sokulmasıyla mücadele zorunluluğunu anlamak da mümkün. Alıştığımız üzere, terörizmin arkasındaki sebebi, yani İsrail işgalini görmezden gelmeyi de sürdürebiliriz. Fakat Mabuh’un bir yastıkla ortadan kaldırılmasının ardından, suikast görevleri vermekle kalmayıp, arkasından hiçbir sorunun sorulmadığı bir ülkeyle baş başa kalıyoruz.