25 Aralık 2009Referans Gazetesi
2007'de başlayan ve ne zaman biteceği, bence henüz belli olmayan kriz, mali sistemin düzenlenmesi ve gözetimine ilişkin sorunları ön plana çıkardı. Bu bağlamda, üzerinde durulan temel konuları iki başlık altında ele almak olanaklı. Bunlardan ilki, düzenlemeye ilişkin eksiklikler. Başka bir deyişle mevcut düzenlemelerin yetersizliği ve/veya yanlışlığından kaynaklanan sorunlar. İkincisi ise mevcut düzenlemelerin uygulanmasındaki eksiklik ve hatalar.
Önce bir noktayı açıklığa kavuşturmak gerek. Bugün ve gelecekte olabilecek her olayı göz önüne alan bir düzenleme yapmak olanaksızdır. Çünkü zamanı sürekli alırsak, böyle bir düzenlemede "sayılamaz sonsuz" madde olması gerekir. O halde, düzenlemeler bazı temel konuları seçmek durumundadırlar. Öte yandan koşulların değişmesi düzenlemeleri değiştirir. Bu bağlamda ikinci önemli nokta da her şeyin biçimsel olarak düzenlenmesinin gerekli de olmamasıdır. Söz konusu alanda çalışanların benimsedikleri yazılmamış kurallar pek çok boşluğu doldurur. Bu kuralların bütünü de iş ahlakını oluşturur.
Mali kesim söz konusu olduğunda, elde düzenleme olmadığını söylemek insafsızlık olur. Ama 2007'de başlayan krize yol açan olaylar zinciri tümüyle mevcut düzenlemelerin uygulanmamasından kaynaklanmış değildi. Mali sistemdeki gelişmelerin bazı yeni düzenlemeleri gerektirdiği yönünde epeyce işaret var. Nitekim bu konuda kollar sıvandı bile. Gerek ulusal düzeyde, gerekse uluslararası kuruluşlar bünyesinde çalışmalar başladı. Bu çalışmaların ne zaman yasal düzenlemelere dönüşeceğini kestirmek zor. Ama fazla gecikileceğini sanmıyorum. Çünkü özellikle gelişmiş ülkelerin mali sistemlerinin işlevlerini sürdürebilmeleri için yeni bir çerçeveye acilen gerek var.
Arada bir söylenen, "piyasanın işleyişini bozmayacak biçimde düzenleme yapma" ifadesinin, aslında hiçbir anlamı yoktur. Düzenleme müdahale etmek için yapılır. Müdahale de piyasa sisteminin işleyişini bozar. Bu, işin doğası gereğidir. Soruna buradan başlamanın mantıksal açıdan varabileceği tek sonuç, düzenleme yapmamaktır. Doğru bakış açısı, düzenleme ile ulaşılmak istenen sonuçtan beklenen kazancın, piyasanın işleyişinin bozulması nedeniyle uğranılan kayıptan daha fazla olup olmadığının belirlenmesidir.
Bu nedenle de düzenlemenin amacı çok iyi tanımlanmalı, bu amaca varmak için kullanılacak araçların neler olduğu belirlenmelidir. Bundan sonra söz konusu araçların her birini kullanmanın maliyeti hesaplanmalıdır. Bizde çok söylenen hoş ve boş sözlerden birisi de "her ne bahasına olursa olsun filan yapılacaktır" gibi gürlemelerdir. Bir düzenlemenin uygulanmasının tahmin edilen maliyeti getirmesi beklenen toplumsal kazancın üzerindeyse bundan vazgeçilmelidir. Bu nedenle düzenleme ile bir şeyler yapılmak istendiğinde üzerinde dikkatle durulması gereken temel bir konu amaca en az toplumsal kaynak kullanarak ulaşılmasını sağlayacak yöntemin ne olduğunun belirlenmesidir. Diğer koşullar aynıyken, uygulama maliyeti düşük olan düzenleme seçilmeli; toplumun kaynakları israf edilmemelidir. Buna düzenlemenin "doğrudan maliyeti" diyebiliriz. Düzenlemenin "dolaylı maliyeti" ise piyasa sisteminin işleyişini "bozması" nedeniyle uğranılan kayıplardır. Bunların da önceden düşünülmesi ve olanaklıysa bunları "enazlayacak" önlemleri de içeren bir düzenleme yapılması gerekir.
Görüldüğü gibi, düzenleme yapmak iyi düşünmeyi gerektiren zor bir süreçtir. Ne başka bir ülkede yapılan kopya edilerek ne de geçmişte karşılaşılan bir sorun esas alınarak doğru dürüst düzenleme yapılabilir. Düzenleme ileriye dönük bir bakış açısıyla yapıldığında işe yarar. Bu nedenle, küresel ortamdaki değişimi iyi izlememiz gerekiyor. Alınması önerilen önlemlerin bizim için ne anlama geldiğini iyi algılamamız, bütün bunlar ışığında kendimiz için gerekli düzenlemeleri yapmamız gerekiyor. Bunun için de şimdiden çalışmaya başlamamızda yarar var. Bu defa, dünyadaki değişimin arkasında kalmanın maliyeti sanıldığından çok daha fazla olabilir.