Kopenhag Son Şansımız

Dünya Basınından
-
Aa
+
a
a
a

7 Aralık 2009

“İklim değişikliğini inkar edenlere sceptics (kuşkucu)deniyor. Onlar bu ismi hak etmiyorlar. Biz de kuşkucuyuz, zaten her şeye kuşkuyla yaklaşmak gerekiyor. Onlar kuşkucu değil inkarcı (denialist).  Yaşamın kendisinin özelleştirilmesine karşı mücadele etmeliyiz. 10 yıl önce Seattle’da yaptığımız buydu. İklim bilimci değilim ama, şirketlerin krizlerden ve felaketlerden çıkar sağlama özeliğini iyi biliyorum. Bütün dünya iklim değişikliğinden bahsediyor, en üst düzeyde iktidar sahipleri konsensüs içinde gibi görünüyor. Bella Center’da konuşulanlar bizim istediğimize yakın değil, yapılması gerekenler masada bile değil. Oysa bu krizi Batı ülkeleri olarak biz yarattık. Tarihsel emisyonların %75’i nüfusu %20’sini oluşturan Batı ülkelerinden kaynaklanıyor. Üstelik bu dünyanın en solcu kuruluşu sayılamayacak  Dünya Bankası’nın rakamı. Batı’nın yapacağı hiçbir şey hayırseverlik gibi görünemez. Batı şu anda umuttan bahsediyor. “Copenhagen is Hopenhagen” diye reklam yapıyorlar. Bu kampanyanın sponsoru da Coca Cola.  Umudun kitlesel pazarlanmasıdır bu, Obama markalı bir pazarlama stratejisi.Elbette umut bizim için çok önemli, ama şirketlerin pazarladığı umut değil. Mesihvari bir umut ancak  bizim yarattığımız hareketler olabilir.

Biliyorsunuz şimdi karbonun tutulmasından ve gömülmesinden söz ediyorlar. Şirketlerin bu yaptığı umudu tutmak ve gömmektir. Obama büyük bir umut yutağıdır (hope sink). Gerçek umut taban hareketlerinden doğar. 1999’da bundan tam on yıl önce Seattle’da yarattığımız hareket yeni bir hareket değildi, o hareketler önceden de vardı ve Seattle’da birbirini buldu. Bugün dünyada kapitalizme 1929 krizinden bu yana toplumdaki en büyük güvensizlik hakim. Seattle’a göre bu güvensizlik çok büyüdü, amabu on yıl boyunca hareket neredeydi? İşte burada bu hareket halkın güvensizliğini yakalıyor.

Biz gerçek anlatıcısı olmak zorundayız ve de yalan dedektörü. Pazarlık yapmak ve uzlaşmak ile başarmak arasındaki farkın da farkında olmalıyız.  Bütün hareketlerimizi bir araya getirmeliyiz. Bugün Seaatle ile Kopenhag arasında önemli bir fark olduğunu görüyoruz. 10 yıl önce biz HAYIR diyendik. DTÖ’ye, IMF’ye vb. haklı olarak hayır diyorduk. Burada ise biz iklim konvansiyonunun (Rio’da 1992’de belirlenen iklim değişikliği çerçeve sözleşmesi) temel ilkelerini savunuyoruz. Biz burada EVET diyeniz.  Onlar HAYIR diyor. Hiçbir şeyi değiştirmek istemeyen, bu ilkelere uymak istemeyen onlar. Zengin dünya yaptığı hatayı tamir etmek için gereken bedeli ödemeli.  Böyle bir borcu nasıl ödeyebilirsiniz? 1- Çok derin emisyon kısıntılarıyla. Küresel karbon bütçemizi çok aşmış durumdayız ve salımları hızla ve çok radikal bir şekilde azaltmalıyız.  2- Gereken bedeli para olarak da ödemeliyiz. Yoksul ülkelere adaptasyon için yardım edilmeli, ekonomilerinin fosil ekonomisinden temiz ekonomiye sıçramasına olanak sağlamalıyız. İklim adaleti bunun için önemli.  Gerçek kazan-kazan stratejisi budur. Onların kazan-kazan’dan anladığı emisyonları düşürürken para kazanmak. Hayır o değil. Kazan-kazan emisyonları düşürerek aynı zamanda küresel adaletsizliği önlemektir. 1992’de Rio’da imzalanan iklim konvasiyonunu 192 ülke imzalayarak tarihsel sorumluluk ilkesini kabul etti.

Biraz da kendi ülkemden, Kanada’dan bahsedeyim. Kanada ABD’den daha beter. Kanada Kyoto’yu imzaladı ama emisyonlarımız 1990’dan buyana %26  arttı. Çünkü Kanada petrol buldu. Katran kumu  (tar sands) denen, içinden petrolün arıtıldığı bu yataklar daha önce de vardı, ama çok pahalıydı. Irak savaşından sonra petrolün fiyatı artınca kullanılabilir hale geldi. Kanada hükümeti eğer Kyoto’yu uygulayıp bu yatakları işletmezsek ekonomimiz zarar görecek dedi ve Kyoto’yu uygulamadı. Ama Kanada’ya hiçbir yaptırım uygulanmıyor. Ambargo, yaptırım gibi sözleri bugünlerde çok sık duyuyorsunuz, ne demek istediğimi biliyorsunuz. Ambargo uygulanması gereken bir ülke varsa o da Kanada’dır.

Hareketimiz gelişiyor ve geçmişteki hatalardan ders alıyoruz. Eylemlerimiz  demokratik ve birbirine saygılı olmalı. Ama burada öfkenin de yeri var. Hatta öfkeli olmak bizim sorumluluğumuz. Resmi zirvenin sürdüğü Bella Center’da inanılmaz bir ihanet sergileniyor. Obama da ihanet ediyor. Üstelik Obama ABD’nin gördüğü en kötü başkan değil, iyilerinden biri sayılabilir. Ama bir yıldan bu yana o kadar çok fırsatı kullanmadı ki… Çok şey yapabilirdi ama yapmadı, bu büyük bir ihanettir. Evet, öfkeli olmak sorumluluğumuz, ama bu öfkeyi akıllıca kullanmalıyız. Artık paneller ve yürüyüşler yetmez.  Sivil itaatsizlik yöntemlerini kullanmalıyız. Çünkü Kopenhag son şansımız.”

Çeviren: Ümit Şahin