Genç Siviller'in Kürtleri

Dünya Basınından
-
Aa
+
a
a
a

8 Haziran 2008Radikal Gazetesi

Kullandıkları sarkastik dil ve edindikleri 'beyaz' imajla son yılların en popüler ve kaydadeğer siyasi oluşumu haline gelen Genç Siviller, mail gruplarına yolladıkları neşeli ve esprili metinlerinin ötesinde laflar ediyorlar artık. Önemli toplantılar tertip ediyor, paneller düzenliyorlar. Benzer etkinliklere katkı sunuyorlar ya da. Türkiye Barış Meclisi'nin organize ettiği ve geçen Pazar günü azımsanmayacak bir kalabalıkla gerçekleştirilen Barış Mitingi'ne de katılıp, mitinge yeni bir hava katmaya çalıştılar. Ancak öyle anlaşılıyor ki Genç Siviller, birtakım hassas meselede sokağa adımlarını attıkları anda anlaşılmayacak bir dilin teslimiyetine giriyorlar. Örneğin, demokrasi dışı her türlü hareket ve oluşuma son derece duyarlı ve bunun üstüne katıksız bir cesaretle gittiği izlenimi veren Genç Siviller'in de, mevzu Kürt meselesi olunca geride kalanları teferruattan saydığını, 'özbenlik', 'özsaygı' gibi varoluşsal gerçeklikleri ya 'konjonktör' gereği yahut 'sinirleri gerilmiş' televizyon başındaki Türk ailelerin rahatını kaçırmamak adına derin dondurucuya havale etmekte bir beis görmediğini, bu katkı sundukları mitingin ardından kaleme aldıkları bir metinden anladık. Genç Siviller'in kurucularından Turgay Oğur'un miting sonrası kendine hayli güvenli bir ruh haliyle yazdıkları, kaleminin alıştığı şenlikli havadan uzaktı ama -tersinden de olsa- epeyce ironikti. Aynı yazı, giderek daha fazla atıf yapılan bir siyasal topluluk haline gelen Genç Siviller'in bu tür meselelere dair ruh halini yansıtması bakımından da son derece önemliydi. "Bir iç dökme mitingi daha" başlıklı Taraf gazetesindeki yazısında, "Kürt sorununa pek bir yararı olmayacağını bile bile 1 Haziran Mitingine koştum" diyordu Oğur. Ardından şu cümle geliyordu: "(...) içinde bolca kan, silah, gerilla, mitralyöz geçen marşlarla halay çeken gençlerin de (...) bu mitingden bir beklentisi olmadığı görülüyordu" (2 Haziran 2008, Taraf)Oğur'un bilinçli yapmadığına inanmak istediğim yanlış aktarımını düzeltmek gerekiyor öncelikle. Anlatımına bakılacak olursa "içinde bolca kan, silah, gerilla, mitralyöz geçen marşlarla halay çeken gençler" bir hayli provokatif bir ortam yaratmak istemişler. Oysa, Kürt şarkılarını, marşlarını az çok bilenler, bu şarkıların çok azının 'ofansif' bir mahiyet taşıdığını, çoğunun evet politik metinler olduğunu ancak kabaca kan fetişizmiyle dolu beste ve güfteler olmadığını rahatlıkla söyleyebilir. Oğur'un şaşırtan ifadeleri bununla sınırlı değil. Toplumsal barışın yolunun, taraflardan hak arayan ve on yıllardır mağdur konumundaki kısmının sesini alçaltmasından geçtiği naifliğiyle şu cümleleri sarf ediyor: "Barış mitingine savaş dilinin egemen olmasından duyduğumuz kaygıyı çevremizdeki gruplarla paylaşmaya çalıştık. Akşam televizyonlarında mitingin görüntülerini izleyecek çok sayıda Türk ailesinin saçlarını diken diken edecek sloganlarına hiç değilse bir mitinglik ara vermelerini rica ettiğimiz grubun olumlu cevabından cesaret alarak minik müdahalelerimize devam ettik. Bu şekilde temas ettiğimiz grupların, tek sloganla edinilecek makro yarar ile Kadıköy meydanında 'içini dökme'nin kişisel rahatlaması arasında kaldıklarına ve genel olarak da nefislerine yenik düştüklerine şahit olduk."

Eksik olanOğur, bir Barış Mitingi'nde barışması gereken iki taraftan birinin eksikliğini hissetmiyor, bir tarafın neden o mitingi televizyondan izleyeceğini sorgulamıyor, hadi diyelim o sloganlar atıldı, bir tarafın neden o sloganlardan irkildiğini eşelemeyi seçmiyor da, onlarca barış mitinginden bir tanesini daha ısrarla yapan topluluğu, çocuksu, heyecanına kapılıp nefsine yenik düşmüş ergenlikte bulup akil adamlık rolüyle sloganbaşılık yapıyor. Barış Mitingi'ne katılmayı tercih etmiş Kürt topluluğun radikalliğinden yakınırken televizyon başındaki topluluğun kimi zaman linççiliğe varan radikalliğini veya yıllardır sayısız tahrifata yol açmış, halen de açmaya devam eden politik vurdumduymazlığını görmezden gelerek bütün yükü Barış Mitingi'ne katılarak niyetini zaten belli etmiş insanların sırtına vuruyor.

Fakat, burada teknik bir yanlış da var anlaşılan. Aynı gün yine Taraf'taki miting haberinden kitlenin ağırlıklı olarak 'Artık yeter', 'Ölüm değil çözüm istiyoruz', 'Yaşasın halkların kardeşliği', 'Savaş değil barış istiyoruz' gibi sloganlar attığını öğreniyoruz. Yine de hatırlatmak gerekir ki, on binlerce insanın buluştuğu mitingde topluluk istediği sloganı atmakta tamamen serbesttir. Buna çoğu zaman polis de müdahale edemez, etmez. Attıkları sloganlar o topluluğun hissettiklerini, düşündüklerini, yani ifade özgürlüklerini temsil eder. Bu yönüyle de dokunulmazdır, önemlidir. Aynı sloganlar, mitingi yapan kitlenin yıllardır yaşadıklarının ardından oluşan ruh haline ve böylece gelişmiş hak taleplerine dair de fikir vericidir.

Taraflarından birinin, maniple edilmiş televizyonunun başından ayrılmadığı bir toplumsal barışın olabilirliğine inanıyor ki Turgay Oğur, bir tuhaf hassasiyetin arkasına gizlenip mitingtekilerin ifade-irade beyanlarını, yani 'özbenliklerini' ertelenebilir, ara verilebilir nitelikte görebiliyor. Örneğin aynı hassasiyeti onlarca başörtülünün, sarıklının olduğu, ilahilerin okunduğu, tekbirlerin getirildiği mitinglerde, 'televizyonları başındaki laik duyarlıklı insanlar' adına yapmıyor, başörtülülerin 'iç dökmelerine' gereken özeni gösteriyor da, bildim bileli attıkları en yaygın slogan "Bıji Aşıti-Bıji Bıratiya Gelan" olan Kürtleri bir başka "bıji"lerinden mahrum bırakmak konusunda cevval davranmaktan çekinmiyor. Yazısının sonunda büyük bir hayal kırıklığına uğradığını belli ediyor Oğur ve 'kanlı, mitralyözlü' marşlar söyleyen Kürtlerin o çok hassas fanustaki toplumsal barış yoluna taş koyduklarını ima ediyor: "Günün sonunda, demokratik çözüm için ikna edilmesi gereken Türkler ile Kürtleri birbirine yaklaştıracak bir fotoğraf çektirilemedi."

"Biraz da Biz Kürtleşelim" gibi bir kampanya başlatan Genç Siviller'in, bu 'kurs'u pek de iyi geçirmedikleri anlaşılıyor. Kürt olmanın, bu ülkede yalnızca "Navê te çiye"yi ezberleyip aksanlı bir şekilde telafuz ederek anlaşılmadığının idrakinden uzak oldukları da. Yine Genç Siviller'in bir sloganından yola çıkarak söylemek gerekiyor: Bu dünyada toplumsal barış, sadece bir tarafın ve her anlamda muktedir tarafın suyuna giderek ama mağdur tarafın 'iç dökmeleri' de değersiz, anlamsız ve ertelenebilir görülerek aranacaksa işte o zaman batsın bu dünya.