Kadının hayatı mı, erkeğin gururu mu?

-
Aa
+
a
a
a

6 Mart 2008NTVMSNBC

“4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun” yürürlüğe girdikten on yıl sonra, nasıl uygulanacağını bildiren yönetmelik nihayet çıktı. Yasa şiddete uğrayan kadını korumak için tedbirler öngörüyor; hakim ise kadının şiddet gördüğünü ispatlamasını, belgelemesini istiyor, erkeğe “mağdur olacağı” gerekçesiyle evden uzaklaştırma cezası vermiyordu. Yönetmelikle artık, kadının kendisinin veya bir yakınının “şiddet gördüğünü” söylemesi yeterli olacak; hakimler ‘resen’ karar verip koruma tedbiri alacak. Yönetmelik 10 yıl sonra da olsa çıktı, ama sorun bitmedi.

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın kurucularından Avukat Canan Arın, NTVMSNBC’nin sorularını yanıtlarken, yönetmeliğin yasadan on yıl sonra çıkmasını, “ciddiyetsizliğe, konuya gereken önemin verilmemesine” bağlıyor. Yasadan resmi nikahlı olmayanların yararlanamadığına da dikkat çeken Arın, bu yönetmeliğin olumlu tek yanının, artık şiddetin belgelenmesine gerek kalmaması olduğunu belirtiyor ve şöyle diyor:ERKEĞİN TASASI YARGICA DÜŞÜYORKanun koyucu, ‘herhangi bir araştırmaya gerek kalmaksızın’ tabirini kullanmak zorunda kalmış. Çünkü yargıçların pek çoğu kanunun amacını bilmiyor, anlamıyor, anlamamakta ısrar ediyorlardı. Kadın, ‘Şiddete maruz kaldım’ diyor, hayati tehlike sözkonusu... Ama ‘Efendim, şiddet var mı yok mu, bana ispat et’, ‘vah zavalllı adamın hakları ne olacak, o adam nerede kalacak’, diye tasası yargıca düşüyor. Dolayısıyla bu kötü uygulamaları engellemek üzere yönetmelikte açıklayıcı şekilde, ‘herhangi bir araştırma yapamazsın, re’sen bu kararı hemen almak zorundasın’ deniyor. Bu bakımdan yönetmelik olumlu. Konuyu bilmeyen, bilmek istemeyen, bilmemekte ısrar eden hakimler açısından bir açıklama getiriyor.ŞİDDET GÖREN DEĞİL, AİLE KORUNUYORYasanın adı her şeyden önce uluslararası terminolojiye uygun değil. Bir defa adının düzeltilmesi için yeniden bir kanun teklifinin verilmesi gerekiyor. Uluslararası terminolojide bunun adı ya ‘Koruma Emri’ ya da ‘Uzaklaştırma Emri’dir. Oysa bizde ‘Ailenin Korunmasına Dair Kanun’ adıyla çıktı. Amaç ailenin korunması değil, şiddet gören kişinin korunmasıdır. Ama adı böyle olduğu için, yasada da, yönetmelikte de ‘aile’ tabiri kullanılıyor. İMAM NİKAHLI OLAN KIZ KORUNMUYOROysa resmi evlilik sözkonusu olmadan da insanlar birarada yaşayıp şiddet görebilirler. Bunun en önemli örneklerinden biri de zorla ve erken evlendirmeler. 13-14 yaşındaki kızları, imam nikahı ile zorla birisiyle birlikte olma durumunda bırakırsanız, kız da dayanamayıp kaçarsa, ‘Vay, namus elden gitti’ diye boğazlarsınız, sonra da bunu haksız tahrik diye (ki şu sıralarda Türkiye’de çok tuhaf bir şekilde sık sık uygulamaktadır) mazur göstermeye çalışırsınız. Onun yaşama hakkı korunmayacak mı? Bu kız, şiddete maruz kaldığı zaman resmi evlilik yok diye korunmayacak mı? YÜKÜNÜ DE ATATÜRK’E BAĞLIYORLARNamus veya aile kavramına ilişkin Türkiye’deki tutuculuğu ve erkek egemen düzenin sürdürülmesinin yükünü de Atatürk’e bağlıyorlar. ‘Efendim, aksi halde imam nikahlı evlilikler teşvik edilmiş olur’ deniyor. Meclis’in içinde imam nikahıyla oturduğunu söyleyen insanlar varken, bu konuda hiç utanmadan, ille de resmi nikah diye nasıl tutturabilirler ki!.. Resmi nikahı desteklemek başka bir şey, şiddete maruz kalan kişinin korunmasını istemek başka bir şey. Kaldı ki taraflar hiçbir nikah olmadan da beraber yaşıyor olabilirler. Ve bunlardan biri diğerine şiddet uyguluyor olabilir. KİMİ KORUYORSUNUZ KARDEŞİM?Ayrıca boşanmış eşler, boşanmamış ama ayrı yaşayanlar var... Taraflar boşanmışlar, ama erkek, genel olarak kadının nerede oturduğunu, çocuklarla şahsi ilişki kurmak açısından bilir. Ve o kadının oturduğu eve gidip kapıları kırdığı, boşandığı karısına kendi evinde tecavüz ettiği, dövdüğü sık görülen olaylardandır; hatta öldürdüğü de... O zaman kimi koruyorsunuz kardeşim? Kanunun burada boşanmış eşleri de kapsaması, üçüncü kişileri de kapsaması gerekir. Bu yönden kanunun ciddi eksiklikleri vardır ve yeniden gözden geçirilmesi gerekir. “AL SANA EŞİTLİK” YAKLAŞIMI“Kadın Hakları Yeniden” diye bir kampanya başlatmak gerekiyor. Çünkü Yargıtay uygulamaları, insanın tüylerini diken diken edecek şekle bürünüyor. Erkeklerin onuru, kadınların hayatından çok daha kıymetli bir hale geldi. ‘Cilveli cilveli yer sordu’ diye, ‘beyaz tayt giydi’ diye karısını öldürene haksız tahrik indirimi yapılıyor. Son 1-2 yıldır çoğalmaya başladı bu kararlar. Medeni Hukuk açısından baktığımız zaman, kadın eğer asgari ücretten maaş ya da emekli maaşı nafakaya hak kazanmaz, gibi acayip bir uygulama da var. 300-400 YTL alan kadın nasıl kira verecek, nasıl çocuklarını doyuracak, nasıl ısınacak? Acaba bu kararları veren yargıçlar kendi yaşamlarında bu kadar az parayla bütün bunları nasıl beceriyorlar, o zaman bunun sırrını da söylemeleri gerekiyor ki, bu kadınları nafakadan muaf tutsunlar. İnanılmaz derecede erkek egemenliğini pekiştirme çabası var gibi görünüyor. Siz mi eşitlik istediniz, alın size eşitlik, boşanmayacaksınız, boşanmaya kalkarsan sürünmeyi göze alacaksın, işkenceye dönüşse de evliliği sürdüreceksin; gibi bir yaklaşım... DİZİLERDE SALAK KADIN TİPLERİİktidardaki siyasi partinin tutuculuğuyla bağlantılı mı gidiyor? Televizyonlarda iğrenç programlar yapılıyor. Kadın programları ve diğerleri... Boşanan kadının ne kadar kötü durumda olacağını, boşanmanın nasıl korkunç bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Onun dışında polisi yüceltmek için yapılan bazı dizilerde inanılmaz salak kadın tipleri çiziliyor. Maçoluğu her gün her gün yeniden üretiyorlar. Nişanlınla çıkamazsın, elini tutamazsın gibi sözüm ona bir takım değer yargılarını yeniden üretmeye çalışıyorlar. Tabii bunlar toplumu çok etkiliyor. Çizdikleri kadın tipleri hakikaten salak. Bunu da marifet diye gösteriyorlar. Hem televizyonlarda hem yazılı basında vermeye çalıştıkları imaj, son derece tutucu. Ona bağlı olarak da herkes birbirinin ahlak bekçisi kesilmiş vaziyette. Tabii cinayetler artıyor. Bir çocuk, erkek arkadaşı var diye ablasını öldürüyor. İş bu noktaya kadar geldi artık. Kadın cinselliğinin bekçisi haline geliyorlar ki, hiç hoş bir gidiş değil bu.YARGIÇLARIN ÜRKÜTÜCÜ KARARLARIDiyorum ki, Ceza Kanunu çıkarken bu kadar emek sarfettik. Aman ne kadar güzel bir Ceza Kanunu çıktı, diye biz övünürken, yorumlar tamamen tamamen eski ceza kanunu çerçevesinde: Evlilik erkeğin kadından cinsellik talep etme hakkını da birlikte getirir, meşru cinsellik ancak evlilik içerisinde yaşanır, dolayısıyla kadının bu cinsel talebi reddetmesi halinde, boğuşma sırasında adam yataktan düşmüşse, kadını öldürmesinde haksız tahrik söz konusudur! Bunlar bence korkutucu, ürkütücü yorumlar. O yüzden ‘Kadın Hakları Yeniden’ diye bir kampanya başlatıp, bütün yargı mensupları ve erkeklere yeniden haklarımızı anlatmamız, öğretmemiz gerekiyor.