Yeni Şafak15 Şubat 2008
Kurbağa kendi batağndan çıkmamışken ben ona nasıl denizden söz edebilirim.?
Kendi yöresinde kalan yaz kuşuna buzdan nasıl söz edebilirim.
Bilge kendi öğretisinin tutsağıysa eğer, ona nasıl yaşamdan söz edebilirim ki?" Chuanga Tse (İ.Ö.4 y.y. )
Üniversite reformunun temelinde üniversitenin görevinin ne olduğunun doğru olarak belirlenmesi yatmaktadır. "Üniversite neye yarıyor, Niçin orada duruyor" sorularının yanıtını aramak, bu sorularla yüzleşmek gerekiyor. Dünyadaki örneklerden yararlanmamız kuşkusuz önemli olmakla birlikte, sorunla boğuşmamız, öykündüğümüz örneklerin gerçek anlamını, kusurlarını ve sınırlarını saptamamız zorunludur. Yine de diğer ülkelerle aynı çözümlere ulaşabiliriz. Bu önemli değildir. Önemli olan sorunlarımızı yaratıcı çabalarımız sonucu çözme gücümüzü göstermemizdir. Uluslar okulları büyük olduğu için büyük olmazlar. Bir ulus büyük olduğu zaman okulu da iyidir. Okulu iyi olmayan büyük ulus yoktur.
Aynı durum politika, ekonomi, yargı, din için de geçerlidir, Bir ulus siyasal açıdan veya ekonomik açıdan küçükse okullara umut bağlamak boşunadır.
Okul ya da üniversite kendi duvarlarının arasında yapay olarak üretilen eğitsel havadan çok daha fazla tümüyle varolduğu toplumun havasına bağlıdır. İki taraftan gelen etki dengeli olduğu zaman üniversite iyidir. Fransız ortaöğretimi ya da İngiliz üniversitesi yetkin örnekler olsa bile başka yerlere aktarılamazlar. Çünkü bu okullar kendi ülkelerinin bir parçasıdırlar. Gerçeklerinin tümü onları yaratmış olan ülkedir. Alman bilimi salt üniversitenin kurumsal erdemlerinden doğacak olsa cılız kalırdı. Ancak Alman ulusunun ruhunda esen özgürlük yeli özendirici olmuş ve bilimsel yetenekleri taşımasını bilmiş böylece üniversitelerin kusurlarını örtmüş, zaaflarını dengelemiştir. (Gasset Y.Jose Ortega.. "Üniversitenin Misyonu"). Bu nedenle taklitçilikten çok sorunlarımızı kendi kafamızla irdelememiz gerekmektedir. Gerçek benliği bulma ve kendi kanılarını kendi yaratma çabasını göstermek gerekmektedir. Bu bir savaştır, bir uğraştır, bir çabadır. Kuşkusuz yabancı ülkelerden bilgi aranacaktır. Ancak modeli kendimiz yaratma uğraşını vermeliyiz. O halde üniversitenin misyonu nedir? sorusuna yanıt armalıyız.
KÜLTÜRÜ ÜRETEN MEKANLAR
Üniversiteler bugün Avrupa dahil yükseköğrenimde iki şeyi sunmaktadırlar. Zihinsel mesleklerin öğretimi ve bilimsel araştırma ile birlikte araştırmacıların yetiştirilmesi. Üniversite gençlere doktor, avukat, yargıç, öğretmen, ekonomist, yönetici olmayı öğretir. Ayrıca üniversitede araştırma yapılır, bilim üretilir ve araştırma yapmanın teknik ve metotları öğretilir. Ancak ülkemizde gençlere meslek kazandırma yönünden verilen öğretim niteliksiz ve kalitesiz olduğundan sonuç olumsuzdur. Altyapısı olmayan, ülkenin zayıf siyasi ve ekonomik yapısının yansıdığı üniversitelerden fazla bir şey beklenemeyeceği açıktır. Yine ülkemizde üniversitelerin bilim üretme ve bilim adamı yetiştirme işlevi çok düşük düzeydedir. Bu kusur üniversitelerin örgütleniş biçiminden, yasal düzenlemelerden doğduğu gibi bilimsel yönelimin ve araştırma yeteneğimizin geleneksel kıtlığından kaynaklanmaktadır.
Ancak yükseköğrenimin mesleki eğitim ve araştırmadan çok daha önemli bir misyonu kültür ya da çağın sahip olduğu canlı fikirler dizgesinin eğitimini yeniden yaratmaktır. Yaşam bir kargaşa, bir vahşi ormandır. Ama insan beyni o kargaşa ortamında, kaybolmuşluk duygusu içinde tepki gösterir. Kendisine yollar, patikalar bulmaya çalışır. (Tüm kültürlerin başlangıcında yol anlamına gelen sözlere rastlanır. Yunanlılar'da methodos, Çinliler'de Tao) Diğer bir deyişle evren üstüne fikirler, nesnelerin ve yaşanılan dünyanın ne olduğu hakkında somut kanılar. İşte tüm bunlar yani fikir ve kanılardan oluşan dizge tam anlamıyla kültürdür. Kültür yaşam denilen deniz kazasında insanın önüne atılan can simididir. Kültür insanın yaşamı anlamsız bir trajedi gibi yaşamamasını sağlar. (Eriç Murat- "Kültür ve Yaratıcılık" )
Fikir sahibi olmadıkça insan gibi yaşamayız. Fikirlerimiz neyse biz oyuz.İnsan yaşamını insanlık yazgısının belli bir evrimi düzeyinde sürdürür.İnsan belli bir kuşağın içine doğar. Bu nedenle insan çağının fikirlerinin düzeyinde yaşamak durumundadır. Kültür her çağdaki fikirlerin yaşamsal dizgesidir. (Rasymond Williams...- "Kültür") Çağımız üniversiteleri mesleki eğitimleri karmaşıklaştırmış ayrıca kültür aktarımını ise ortadan kaldırmış bulunmaktadır. Bu eleştiri Avrupa üniversiteleri bakımından yapılmaktadır. Bizim üniversitelerimiz bakımından ise böyle bir eleştiri düşünülmemektedir bile. Çünkü ülkemizde üniversitelerin altyapısı olmadığı gibi, mesleki öğretim dahi yeterince kaliteli verilememektedir. Bilimsel araştırma bakımından üniversitelerimiz ise verimsizlik içindedir. Ayrıca üniversiteler YÖK sistemiyle merkezi, hiyerarşik yapılanma içinde kendi dinamiğini harekete geçiremediği gibi herhangi bir reform hareketine karşı kilitlenmiş bulunmaktadır. Siyasetinde, ekonomisinde, yargısında çözüm üretemeyen bir ülkenin üniversitesini iyi duruma getirmesi olanaksızdır.
Aslında üniversitenin kültür aktarımı yapması çok önemli bir işlevidir. Hatta mesleki eğitimden daha önemlidir. Avrupa sıradan insanının kültür zayıflığı buna bağlanmaktadır. Çünkü Avrupa sıradan insanının Dünya ve insan üstüne çağına yakışır bir fikir dizgesinden yoksun olduğu belirtilmektedir. Aynı sorun bizim insanımız için de geçerlidir. Bugünün insanı her zamankinden daha bilgili, ama her zamankinden daha kültür yoksulu bir avukat, doktor, bilim adamıdır. Bilim insanın eriştiği en büyük kazanımdır. Ama ondan üstün olan, onun gerçekleşmesine olanak sağlayan insan yaşamının kendisidir. Bu nedenle meslek sahiplerinin meslekleri dışında kendi çağlarının düzeyinde yaşayarak toplumun yaşamını etkileme yeteneğini kazanmaları önemlidir. İşte bu nedenle üniversitede kültür eğitimini yaratmak temel bir uğraş olmalıdır. Doktor, yargıç, avukat, general, veya din adamı bugün fizik kozmosun ne olduğunu bilmiyorsa, insanlığı bugünkü kavşak noktasına getirmiş bulunan tarihsel değişimler konusunda kafasında tutarlı bir kavram bulunmuyorsa, fizik biliminin yarattığı yaşamsal evren fikrine, tarih ve biyoloji fikrine yabancı ise kültürlü insan sayılmaz. Böyle bir insanın gerçekten iyi bir avukat, iyi bir doktor ya da öğretmen olması da çok güçtür. Ayrıca yaşamının mesleki uğraşı dışında kalan alanlarında etkisiz ve güdük kalacak vasatlığı aşamayacaktır. Oysa yaşam ormanında yolu şaşırmamak için yaşanılan zaman ve mekan üstüne fikir sahibi olmak gerekir. (Gasset.- a.g.y) Türkiye dışında Avrupa Üniversitelerinde artık kültür eğitimi baş role çıkmaya başlamıştır.
TÜRBANLA DA GİRİLEBİLMELİ
Sonuç olarak üniversitenin öncelik sırasına göre işlevi 3 başlıkta toplanabilir.
1-Kültür aktarımı,
2-Meslek eğitimi,
3-Bilimsel araştırma ve yeni bilim adamlarının yetiştirilmesi.
Şimdi ülkemizdeki üniversitelerin bu işlevi ne denli yerine getirdiğini düşünelim. Üniversitelerimiz sahiden üniversite değildir. Veremeyeceği ve bekleyemeyeceği şeyleri veriyor ve bekliyormuş gibi yapan bir kurum sahte ve yozlaşmış demektir. "İstediğini yapamayan, yapabileceği şeyi istemeli" (Leonardo da Vinci) Dilediğimiz her şeyi olacağımızı iddia edebiliriz ama olmadığımız şeymişiz gibi yapmak doğru bir davranış değildir. Mış gibi yapmak. Bu kendi kendimizi kandırmak olur ve yozlaşmayı getirir. Böyle bir kurum aşağılanmaya alışır ve özsaygısını yitirir. Bu nedenle üniversitelerimizde hem altyapı hem anlayış olarak köklü bir reforma gereksinim bulunmaktadır. Türkiye sorun olmaması gereken konuları çözümsüzlük noktasına getirerek enerjisini boşa harcamaktadır. Üniversiteye kimliği konusunda tereddüt yaratmayacak her türlü giysiyle girilebilir. Türbanla üniversiteye girmek tartışılacak bir konu değildir.Türkiye üniversite olmayan mekanlarını nasıl gerçek bir üniversite haline getireceğini tartışmalıdır.