Çevre için fedakarlığın sınırı ne olmalı?

Dünya Basınından
-
Aa
+
a
a
a

6 Kasım 2007Tülay Sağlam

Dünyanın dört bir yanından yüzlerce bilimadamı çalıştı ve “Dünya alarm veriyor” sonucu çıkan bir rapor hazırladı. Birleşmiş Milletler’e sunulan raporda “insanın, çevre kaynaklarını bu şekilde tüketerek yaşamaya devam etmesi durumunda, soyunu sürdürmesinin bile tehlikeye girebileceği” vurgulanıyor. BBC 21 ülkede 22 bin katılımcıyla anket yaparak, küresel ısınmaya karşı fedakarlığa hazır olup olmadıklarını sordu; katılanların yüzde 46’sı “Kesinlikle” yanıtı verdi. NTVMSNBC de aynı anketi yaptı. Ankete katılan 7701 kişinin yüzde 63.08’si küresel ısınmayı önlemek için yaşam biçimlerini değiştirmeye hazır olduklarını; daha fazla vergi alınması ve enerji fiyatlarının pahalanması gerektiğini düşündüklerini “KESİNLİKLE” diye ifade ettiler. Yüzde 36.92’si ise “BELKİ” ifadesiyle tereddütlü olduklarını belirttiler.

Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Semra Cerit Mazlum, fedakarlığın çerçevesini NTVMSNBC’ye anlattı. Küresel ısınmayla mücadelede kullanılmak üzere su ve akaryakıt gibi enerji kaynaklarından fazla vergi alınmasının ve enerji fiyatlarının pahalılaşmasının bir çok ülkede kullanılan bir yöntem olduğunu belirten Mazlum’un görüşleri şöyle:İNSANLAR DÜNYA İLE İLİŞKİLERİNİ GÖZDEN GEÇİRMELİBireysel olarak yaşam tarzında yapılacak bir takım değişiklikler, mesela klimaların az kullanılması, özel araç yerine toplu taşımaların tercih edilmesi, su tasarrufu, evlerde ya da işyerlerinde daha az yakıt kullanmak önemli bir katkı sağlar; ama bunların sürekliliğini ve sonuç alıcılığını sağlayamayabilir. Onu gerçekleştirmek için yaşam felsefesinde, toplumların ve bireylerin dünyaya bakışlarında yeni bir anlayış geliştirmek gerekiyor. Toplumları fedakarlık yapmaya hazır hale getiren de budur. İnsanların dünyayla ilişkisinin gözden geçirilmesi ve bir moral çerçeve üzerinden hem halkların hem de sorumlulukların tanınması gerekir.SADECE MESAJLARLA DAVRANIŞ DEĞİŞİKLİĞİ OLMAZ Çünkü bu fedakarlık insanlardan bazı sorumluluklar üstlenmelerini, bazı ödevleri yerine getirmelerini beklerken, aynı zamanda onların bazı haklara sahip olmaları durumunda gerçekleşebilecek bir şeydir. Buna yalnızca görev anlayışı ile sorumluluğu yerine getirme olarak bakamazsınız. İnsanlar böyle bir fedakarlıkta bulunuyorlarsa, toplumun öteki üyelerinin de bu fedakarlığa hazır olduklarını ve haklarının ihlal edilmediğini bilmek isteyeceklerdir. Dünyanın her ülkesinde yalnızca mesajlar ve bilgilendirmelerle bireylerin kendiliğinden bu davranış değişikliğini gerçekleştirmesi bekleniyor. Ancak bunun yasal çerçevesi, haklarla ilişkisi, ülke yurttaşı, dünya yurttaşı ve yeryüzü yurttaşı olma ile ilişkisi çok fazla kurulmuyor. Bence olaya buradan bakılması lazım, ancak böyle bir durumda hem devlet görevlerini yerine getirebilir hem de bireyler devletin izlediği politikalara katılıp ona destek olabilir.YENİ HAYAT FELSEFESİ AZLA YETİNMEYİ ÖĞRETMELİ Yaşam tarzında değişiklik gerektiren bir takım bireysel fedakarlıklar yapılabilir, ama bunun toplum ve devlet bazında da yerine getirilmesi gerekiyor. Hem politikalar hem de felsefi açıdan bu fedakarlığın topluma aşılanması lazım. Çünkü bize, “Eğer geliriniz varsa istediğiniz kadar araba sahibi olabilir, istediğiniz kadar yakıt kullanabilir, istediğiniz yere gidebilirsiniz, daha fazla tüketim eşyasına sahip olabilirsiniz” öğretildi. Oysa şimdi bunun yerine daha azla yetinmeyi öğreten, bunu bir hayat felsefesi olarak insanların kabul etmesini sağlayan bir eğitim ve yaşam felsefesi benimsetilmesi lazım. Bu da büyük ölçüde eğitimle olacak bir şey ve dönüp dolaşıp kamu politikalarına yaslanıyor. TEK BAŞINA VİCDANLARA BIRAKAMAZSINIZBu noktada eğitim politikalarının bir kez daha gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum, örgün eğitimin de, yaygın eğitimin de çok önemli etkisi var, ama insanların temel eğitim süreçleri içerisinden bu bilgiyi bu anlayışı edinerek yetişmeleri daha sonuç doğurucu olur. Fedakarlıkların çerçevesi derken şunu unutmamak gerekir; İklim değişikliğinin engellenmesini tek başına insanların fedakarlıklarına, vicdanlarına, onların bilinçlenmiş tercihlerine bırakamazsınız. Bunu bir haklar ve sorumluluklar ilişkisi içerisinde tasarlamak gerekir ki bu da yeni bir yurttaşlık anlayışı gerektiriyor.HAKLARIN İHLAL EDİLMEDİĞİNİ BİLMEK...Yani bireyler sahip oldukları haklar ve o hakların getirdiği ödevlerin bir parçası olarak çevreyi de korumaları gerektiğini

kabul edecekler, bazı fedakarlıklarda bulunacaklar. Fakat aynı zamanda fedakarlıkta bulunurken çevre ve iklim ile ilgili haklarının devlet tarafından ihlal edilmediğini, korunduğunu, güvence altında olduğunu bilecekler ve toplumun öteki öğeleri tarafından da aynı şekilde saygı gördüğü garantisine sahip olacaklar. Böyle bir haklar ve ödevler sistemi yani yurttaşlık çerçevesi insanları bu konudaki fedakarlığa daha fazla yönlendirici ve güçlendirici bir etki yapar. ENERJİDEN FAZLA VERGİ ALMAK ETKİN BİR ARAÇ Bu yöntem İngiltere ve Kuzey Avrupa ülkelerinin bazılarında uygulanıyor ve uygulandığı ülkelerde davranış değişikliği yapıyor. Daha çok su ve yakıtlar için uygulanıyor. Burada ya kaynak vergilendiriliyor, yani tüketimi azaltmak için satın alınan ürüne daha fazla vergi ya da içindeki karbon miktarına, akaryakıtın emisyon bırakma oranına göre belirli oranda vergi konuyor. Bu yöntem, insanların daha az emisyon bırakan yakıtlara yönelmesine katkıda bulunabiliyor. Dolayısıyla etkin bir araç, piyasa araçları son zamanlarda daha fazla savunulan ve destek gören araçlar, zaten küresel politika içine bir karbon vergisi konulması önerileri var. VERGİLER DOĞRU YERDE KULLANILMALIBunlar yararlı ve uygulanması gerekli yöntemler fakat bu tür önlemler tasarlanırken de akılda tutulması gereken nokta, buradan toplanan vergilerin nerede kullanılacağıdır. Olayın asıl önemli yanı bu, yani devlet iklim değişikliğini azaltmak için topladığı vergileri politikalar geliştirmek, teknolojiyi iyileştirmek ve yeni yatırımlar için kullandığı sürece yararlı olacaktır. Yoksa yalnızca bireylere uygulanan yeni bir yük olarak algılanacaktır. Uygulandığı bazı ülkelerde etkin olmamasının nedenlerinden biri de budur. Yurttaşlar bunu yeni bir ekonomik yük ve yeni bir para toplama yöntemi olarak görüyorlar, çevreye faydası olmayacağına inandıkları için ödemekten kaçınıyorlar ve eski kirletici ürünleri kullanmaya devam edebiliyorlar. Kısacası devlet ile birey arasında öncelikle böyle bir güvenin sağlanması lazım.

http://www.ntvmsnbc.com/news/425267.asp