21 Eylül 2007
Rektörler Komitesi’nin ‘Üniversiteye türbanla girilemez’ açıklamasına Başbakan Erdoğan ‘rektörler önce kendi işine baksın’ şeklinde karşılık vermişti. Rektörlerin ‘Türban yasağı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla oluşan hukuki bir durumdur’ sözleriyle başlayan tartışmaya, ‘AİHM’in türban kararı bağlayıcı mı?’ sorusu da eklendi. Anayasanın değişmesiyle AİHM kararının değişmeyeceğinin savunan İÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Tankut Centel, türbanın serbest bırakılması halinde Avrupa Konseyi’nin Türkiye’yi üyelikten atabileceğini iddia ediyor. AÜ Hukuk Fakültesi’nden Prof. Mithat Sancar ise AİHM’in kararları bağlayıcı olduğunu ama bir yasağın sözleşmeye aykırı olmadığını söylemesinin, mutlaka uygulanması gerektiği anlamına gelmediğini belirtiyor. Sancar’a göre türban serbest hale gelse bile bu Türkiye’nin üyeliğinin iptali için gerekçe değil. Hukukçular, hükümet ile üniversiteler arasındaki restleşmeyi ve AİHM ile ilgili tartışmayı NTVMSNBC’ye değerlendirdi.
Prof. Dr. Tankut Centel, İÜ Hukuk Fakültesi DekanıBaşbakan’ın rektörlere yönelik bu çıkışını doğru bulmuyorum çünkü bir yandan herkesin görüşü alınacak ve toplumun bütün kesimlerinin katılımıyla bir anayasa oluşturulacak diyor, rektörler görüşlerini belirttiğinde ise ‘onlar kendi işlerine baksınlar’ şeklinde bir çıkış yapıyor. Bu tavır ve tutumu yerinde bulmuyorum, hani herkesin görüşü alınacaktı? AVRUPA KONSEYİ KULAĞINIZI ÇEKERAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları önceliklidir. Çünkü Türkiye Avrupa Konseyi’ne imza atmış bir devlettir. Avrupa’nın ve uluslararası hukukun standartlarında ne varsa onların kabul edilmesi gerekir. Bu standartlar içerisinde de türban yok, AB normlarında da Avrupa Konseyi’nin standartlarında da türban söz konusu değil. AİHM’in, Leyla Şahin gibi bir çok kararı var.Bu kararlarda da türbanın yasallaşması yönünde bir eğilim yok. Türkiye Cumhuriyeti de Avrupa Konseyi’nin imzacı devletlerinden biri olduğu için bu kararlara ve standartlara uymak zorundadır. Ve kendi anayasasını da bunların dışında bir anayasa olarak kabul etmesi mümkün değildir. Türkiye’de anayasayı değiştirir ve ‘Öğrenci türbanıyla üniversiteye girer ’ maddesini anayasaya koyarsanız, Avrupa konseyi kulağınızı çeker hatta sizi üyelikten bile atar. Yani birilerinin iddia ettiği gibi ‘Anayasa değişirse AİHM’nin kararı da değişir’ diye bir şey yok. AİHM kararları bellidir kaldı ki Avrupa Birliği Müktesebatı’nın içinde de böyle bir durum yok. NİYET TÜRBANI YASALLAŞTIRMAK Başbakan Erdoğan’ın Financial Times’a verdiği demeç meselenin, Türkiye’de anayasa sorunu olmayıp türban sorunu olduğunu gösteriyor. Yani kendileri sivil anayasa adı altında bir takım şeyler yapmak istiyorlar ama bu gerçekte niyetlerinin türbanı yasallaştırmak olduğunu gösteriyor. Eğer onların deyimiyle sivil bir anayasa yapılacaksa bu toplumdan geniş bir destek bulur, çünkü 1982 Anayasası eleştirilen bir anayasa. Ama mevcut siyasi iktidarın düşüncesi bu anayasayı özgürlüklerden ve demokrasiden yana geliştirmek doğrultusunda değil, onların tek sorunu türbanı yasallaştırmak ve anayasaya oturtmak. Prof. Mithat Sancar AÜ Hukuk FakültesiBAŞBAKAN’IN SÖZLERİ TALİHSİZ VE ÜZÜCÜRektörlerin anayasa sürecine ilişkin her türlü açıklama yapmaları son derece meşru bir davranıştır. Başbakanın bu konudaki sözleri gerçekten çok talihsiz, çünkü bir sivil anayasa yapım sürecinde üniversiteleri bu şekilde dışlamak son derece üzücüdür. Üniversiteler önemli kurumlardır, siyasi otoritenin hoşuna gitmeyen bir açıklama yapmaları nedeniyle, onların kendi işlerine bakmalarını telkin eden sözler, son derece yanlıştır. Bu durum, sivil bir anayasa yapma konusunda yeterli bir samimiyetin ve ruhun mevcut olmadığını ya da eksik olduğunu gösteriyor. Bu süreçte herkes olumlu ya da olumsuz görüşlerini söyleyecektir, tartışmalara katılacaktır. Hatta anayasada değişiklik yapılmasının gerekmediğini ve sürecin gereksiz olduğunu da savunabilir. Bunun doğru olup olmadığı ya da size doğru gelip gelmediği önemli değil, sivil anayasa diyorsanız bunun ön şartı; toplumun tüm kesimlerini bu sürece katılmasını kabul etmek hatta teşvik etmektir. YASAĞIN MUTLAKA UYGULANMASI GEREKMEZAİHM’nin kararları elbette bağlayıcıdır. Türkiye bu sözleşmeye taraftır ve mahkemenin verdiği kararları da uygulamak zorundadır. Ancak AİHM’nin belli bir yasağın sözleşmeye aykırı olmadığını söylemesi, o yasağın mutlaka uygulanması gerektiği anlamına da gelmez. Yani AİHM, türban yasağının sözleşmeye aykırı olmadığını söylerken, bunun mutlaka yasaklanması gerektiği gibi bir değerlendirme yapmıyor. Kararın da böyle bir etkisi zaten yok. Kılık kıyafet düzenlemesi yapılması halinde bu sözleşmeye aykırı olmaz ama yasak konursa da aykırı olmaz. TÜRBAN KARARI ÜYELİK İPTALİ İÇİN GEREKÇE DEĞİLAnayasa değişir ve türban serbest bırakılırsa AİHM’in kararı değişmez, çünkü AİHM bizim anayasaya uygun olup olmadığına göre karar vermez. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre karar verir ve şunu der; “türban serbest bırakılırsa bu sözleşmenin ihlali değildir.” Yani AİHM kararında, türbanın serbest bırakılmasını, sözleşmenin ihlali sayan bir açıklama, bir değerlendirme yapmadı. Ama eğer bir ülke türbanı yasaklarsa bu da sözleşmeye aykırı değildir. Kısacası AİHM’nin bir yasağı onaylaması, onu mümkün görmesi anlamına geliyor ama mutlak sayması anlamına gelmiyor. Ve AİHM’nin bu kararından ‘mutlaka yasaklanmalıdır’ diye bir sonuç çıkarmamak gerekiyor. Anayasa değiştirilip de türban serbest hale getirilir ve öğrencilerin üniversiteye türbanla girerse bu burum, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bizim üyeliğimizi iptali için bir gerekçe değil. Türbana ilişkin değerlendirmeniz ne olursa olsun, bunu siyaseten ya da başka nedenlerle kabul edersiniz ya da etmezsiniz ama hukuku bu şekilde yorumlamak ve kullanmak doğru değildir. İNSAN HAKLARI AÇISINDAN YASAK KALKMALI Zaten türban konusunda kurumsal mutabakatı geniş çapta sağlamak mümkün görünmüyor. Ben türbanın gereksiz hale getirilmiş bir problem olduğunu düşünüyorum. Özellikle üniversitelerdeki türban yasağının, türbanla ilgili tartışmamız gereken, toplumsal, sosyolojik ve siyasal başka konuları engelleyen anlamsız bir tıkanma yarattığı görüşündeyim. O nedenle bu yasağın kalkması bir tabunun çözülmesi ve türbanın daha geniş çerçevede tartışılmasını mümkün kılacak bir adım olacaktır. Çünkü insan hakları açısından üniversitelerde türban yasağının kalkması gerekiyor. Prof. Dr. Semih Gemalmaz, İÜ Hukuk FakültesiAİHM KARARININ BAĞLAYICILIĞI TARTIŞILAMAZAİHM’nin kararlarının o sözleşmeye taraf devletler bakımından bağlayıcı olduğu konusunda hiç bir kuşku yok. Dolayısıyla taraf devletlerden biri olarak Türkiye de uluslararası düzlemde AİHM’nin verdiği kararların gereğini yerine getirmekle yükümlüdür. Bunun tartışılacak ve konuşulacak bir tarafı yok. Mesele AİHM kararlarının taraf devlet bakımından bağlayıcı olup olmaması değil, mesele o AİHM kararının gereğinin ne şekilde yerine getirileceği hususunda düğümleniyor. Türkiye ya da başka bir devlet, ‘ben senin verdiğin kararı takmam, kafamın dikine giderim’ diyemez. Diyelim ki bir davada mahkeme ihlal buldu, sözleşme tarafı devletin o ihlali gidermesi gerekir. Mesele burada düğümleniyor. MEVZUAT ANCAK İHLAL VARSA DEĞİŞTİRİLİR İhlal bulunan bir vakada o ihlalden kaynaklanan olumsuzluğu gidermek için devletlerin belirli bir taktir payı vardır. Devletler bunu bazen tekil bireysel önlemler almak suretiyle, bazen de bu ihlaller bir mevzuattan kaynaklanıyor ise o mevzuatı değiştirmek suretiyle gidermeye çalışırlar. Buradaki Leyla Şahin davası bir farklılık arz ediyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararları, anayasanın amil hükmü gereğince yasama, yürütme, yargı organları, vatandaşlar yani herkes bakımından bağlayıcıdır. AİHM, Leyla Şahin davasında başvurucunun aleyhine karar verdi. Yani ‘benim hakkım ihlal ediliyor’ diye başvuran Leyla Şahin’in şikayetini yerinde bulmadı, tersine Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu konuda getirdiği türbanla üniversiteye girilmemesine dair düzenlemenin sözleşmeyle çelişmediğine karar verdi. AİHM, Anayasa Mahkemesi ya da Yargıtay gibi bir mahkeme değil. Zaten bu türban meselesinin anayasa da ne işi var Allah aşkına. Kılık kıyafetle ilgili bir husus Anayasaya girecek bir husus değil. Ancak Türkiye’de mevzuat değişikliğinden sonra türbansız birinin türbanlılar bana baskı yapıyor diye iç hukukta dava açıp, bu davanın neticesine göre AİHM’nin önüne yeni bir dava götürmesinin ne tür sonuçlar vereceğini ise kimse kestiremez. http://www.ntvmsnbc.com/news/420431.asp