16 Nisan 2007Radikal Gazetesi
Ankara, 14 Nisan'da tarihinin en büyük siyasi gösterilerinden birine sahne oldu. Gerçekçi tahminlere göre 300 bini aşan sayıda vatandaş bir araya gelerek Başbakan Tayyip Erdoğan'ı cumhurbaşkanı olarak görmek istemediklerini, cumhurbaşkanı olarak laiklik ilkesine bağlı bir siyasi şahsiyeti görmek istediklerini söylediler. Barışçı bir gösteri oldu, bu açıdan başarılı bir demokratik eylem idi. Mitinge katılanlar ve konuşanlar, başka mesajlar da verdiler; Avrupa Birliği üzerine, özelleştirme uygulamaları üzerine, hatta (mitinge katılanlardan bir kısmının tepkisine rağmen) ordunun seçim karşısında sessiz kalmaması üzerine. Bu görüşlere katılırsınız ya da katılmazsınız. Nitekim söylenenlerin bir kısmına ben de katılmadım. Söylenenlerin bir kısmına ya da tamamına karşı olabilirsiniz. Ama görmezden gelemezsiniz. Haberci olarak, görmezden gelemezsiniz, görmezden gelinmesine izin veremezsiniz. Buna hakkınız yoktur. Bunu, yıllarca televizyonlarda haber yöneticiliği yapmış, halen de televizyonlarda görünen, program yapan bir gazeteci olarak söylüyorum; meslektaşlarım adına bir özeleştiri sayabilirsiniz. Ankara'da yüzbinlerce kişi bir araya gelip, önemli bir zamanda, önemli bir siyasi gösteri yapmak bir yana, piknik yapsalar, bu canlı yayın konusu olacak bir haberdir. Vergilerimizle yayın yapan devlet televizyonu TRT'den, Türkiye'de son 10 yılda haberin demokratikleşmesine, siyasetin şeffaflaşmasına katkıda bulunan haber televizyonları CNN Türk ve NTV'ye dek, üstelik miting alanına canlı yayın ekipleri göndermişken orada olan biteni layıkıyla izleyiciye aktarmamak açıklanmaya muhtaç kararlardır. Önceki gün TRT'nin hiç canlı yayın yapmadığı, CNN Türk daha çok, NTV daha az olmak üzere saat başı haber bültenlerinde kısa bağlantılarla mitingi aktardı. Neler için gün boyu yayın yapıldığını hatırlamak zor değil. SKY Türk daha geniş bağlantılarla, nispeten tatmin edici yayın yaptı. Son zamanlarda haber kanalı olarak ortaya bir iddia koyan Kanal 7 için, başkentte yüzbinlerin yürüyüp hükümete karşı ilk büyük kitlesel gösteriyi gerçekleştirmesinin haber değeri yoktu. İşin öbür ucunda KanalTürk ve Avrasya vardı. Onlara göre de 'milyonlar' sokaktaydı ve neredeyse bir ihtilaldi yaşanan. Türk televizyon kanalları 14 Nisan mitinginde kötü bir sınav vermişlerdir. Tıpkı Nokta dergisinin başına gelenlere genel olarak tepkisiz kalınması gibi, Türk medyası genel olarak bu mitingin aktarımında iyi sınav vermemiştir. Gazeteler 15 Nisan günü genel olarak daha iyi yayıncılık yaptılar. Yine de, medyanın itibar anketlerinde siyasetçilerle aynı düzeyde (genel olarak siyasetçilerin hemen üzerinde, ama) ve en altlarda yer almasına şaşmamalı. Anıtkabir'deki kitlenin medyayı protesto edişine dudak büküp geçmek yanlış olacaktır. Yalnızca Türkiye'de değil, ama özellikle Türkiye'de, yalnızca bugünkü iktidar değil, ama bütün iktidarlar, medyanın kendilerini hoş gösteren, hatalarını az gösteren haber ve yorumlar vermesinden hoşnut olurlar. Bunun en dip örneklerini 1990'larda, siyaset-bankalar-promosyon döneminde gördük. Sonuç ne oldu? 1999 seçimlerini o dönem merkez medya tarafından çok önde gösterilen partiler değil, pek az yer tutan DSP ve MHP kazandı. 2002 seçimlerinde AK Parti'ye, neredeyse en son haftalara dek yer ve şans veriliyor muydu? 2002 seçimini medyaya karşın kazanan AK Parti bundan bir ders çıkarmıyor mu? Medyadan medet uman hiçbir iktidar aradığını bulamamıştır. Bu aslında medeti medyadan uman muhalefet partileri için de geçerlidir. Siyasetçiler şunu artık anlamalı: Medyanın siyaset üzerine olumlu bir etkisi yoktur. Olamaz. Haberciliğin özü, günlük akışın dışındaki gelişmeleri, akıştan farklı olanı, gözlere, kulaklara yeni olanı, haber olanı duyurmaktır. Medyanın siyaset üzerine etkisi, işler kötüye gitmeye başlamışsa, onu hızlandırmaktan ibarettir.