16 Mart 2007Mete Çubukçu
1991’deki 1. Körfez Savaşı’ndan 2003’e kadar fiili olarak özerk bir yapıda olan Irak Kürt bölgesi -ya da Türkiye’deki yaygın kullanımıyla Kuzey Irak- 2003’teki işgalin ardından 2005 yılında kabul edilen anayasa ile resmi bir yapıya kavuştu.
Bu yapının ismi Irak Kürdistan bölgesel yönetimi. Anayasa gereği federal bir yapıya sahip olan bölgesel yönetim, merkezi olarak Bağdat’a bağlı ve 275 sandalyeli Irak Ulusal Meclisi’nde KDP, KYB ve Irak Kürdistan İslam Birliği’nden 53 milletvekili ile temsil ediliyorlar. Ayrıca Erbil’deki Kürt Parlamentosu aracılığı ile yerel yasalar yapma ve bölgede politika yapma haklarına sahipler. Irak Kürt bölgesi, uygulamalarıyla son yıllarda giderek merkezden kopuyor. Bölgenin herhangi bir yerinde Irak bayrağına rastlamanız mümkün değil; çünkü daha önceleri Celal Talabani’nin bölgesinde Irak bayrağı da dalgalanırken, bu bölgesel yönetim lideri Mesud Barzani tarafından yasaklanmış durumda. Her yerde kırmızı- beyaz-yeşil zemin üzerindeki sarı güneşli bayrak dalgalanıyor.Yıllar öncesinin ‘dağ savaşçıları’ peşmergeler düzenli ordu olma yolunda. Diploma töreni sırasında Kürt bölgesi marşı söyleniyor; askerler öncelikle Irak değil Kürt bölgesini korumakla yükümlü. Kürt bölgesi sınırları içinde petrol arama çalışmaları devam ediyor; çıkarılan petrolün Irak halkının mı yoksa bölge yönetiminin mi olacağı ise hala belli değil.
Ülkenin Sünni ve Şii Arap bölgeleri tam bir çöküş ve iç savaş yaşarken, Iraklı Kürtler sanki başka bir ülkeymişçesine kendi yollunu çiziyor. Erbil ve Süleymaniye büyük bir şantiye gibi. Çoğunluğunu Türk şirketlerinin oluşturduğu şirketler bölgede ihale kovalıyorlar. 300 Türk şirketi ve yaklaşık 15 bin işçi kayıtlı durumda. Tabii ki bunda ABD işgalinin büyük payı var. Sırtlarını ABD işgaline dayayan Kürtler tarihin bu döneminde yakaladıkları ‘şansı’ iyi değerlendirmek, tarihin kendilerine ‘Amerikan tepsisi’ ile sunduğu bu olanağı değerlendirmek istiyor. Bu görüşü Mesud Barzani dahil olmak üzere bütün Iraklı Kürt yetkililer sürekli ima ediyorlar. Bugünden sonra federal bir Kürt bölgesinden geri dönüş olmadığı biliniyor. Hatta Türkiye’deki asker ve sivil yetkililer de bunu kabullenmiş durumda. Ancak, asıl ‘kuşku’ Kürt bölgesinin bağımsız bir devlete dönüşmesi konusunda kendini gösteriyor. Bölgenin kaygan zemininde önümüzdeki dönemde neler olacağını bugünden bilmek olanaksız. Ancak bağımsız bir Kürt devletinin sadece kendilerinin inisiyatifinde olmadığını Iraklı Kürtler de biliyor. Irak’ın geleceğinde, ve özellikle Iraklı Kürtlerin konumunda Türkiye, İran, ve Suriye’nin tavrı belirleyici olacak gibi görünüyor. Iraklı Kürtler, tüm bu belirsizlik içinde, bütün kurumlarıyla geleceğe hazır olmak için var gücüyle çalışıyor. MECBUREN BAĞDATBütçesinin tamamını Bağdat’tan alan Kürt bölgesi şu an için kendi ayakları üzerinde duramıyor. Yani, Bağdat’tan gelen paralar olmadıkça bütçenin yüzde 68’ini oluşturan memur maaşları bile ödenemiyor. Ya da, Bağdat ödemeleri biraz geciktirdiği zaman kriz başlıyor, halk homurdanıyor.Buna rağmen 3 milyonluk Kürt bölgesinde hummalı bir yeniden yapılanma çalışması var. Gelirler KDP ve KYB’nin üst düzey yöneticilerinin akrabalık ilişkilerinden oluşan yönetici kastının süzgecinden geçtikten sonra bölüşülüyor. Özellikle KDP ve KYB’nin akrabalık ilişkileri paylaşılan gelirler milyonlarca dolarlık ‘saraycıklara’ dönüşmüş durumda. Bir dönem Saddam Hüseyin’in saraylarını eleştirenler sanki onu ‘örnek’ alıyor. Irak petrollerini 30 yıl boyunca yabancı şirketlerin hizmetine veren ‘yarı sömürge’ anlaşmasından sonra Kürtler, her yıl bu gelirin % 17’sine sahip olacak. Bu da önemli bir zenginlik kaynağı. Ancak bölgede tek bir fabrika ya da üretime dönük tesis yok. İşte bu nedenle bağımsızlık arzusuna rağmen Iraklı Kürtler şimdilik Bağdat’taki merkezi yönetime göbekten bağlılar. Bu yüzden Kerkük, Iraklı Kürtler için farklı bir anlam taşıyor ve Kürt yönetimi de tüm enerjisini Kasım ayında Kerkük’te yapılması planlanan referandum için harcıyor. KERKÜK MÜ PETROL MÜ?Türkmenler tarihi olarak Kerkük’ün bir Türkmen kenti, Kürtler ise Kerkük’ün Kürdistan’ın tarihi sınırları içinde olduğunu iddia ediyorlar. Kerkük bir Türkmen kenti. Ancak, bazı Osmanlı ve İngiliz haritalarına göre, 1700-1800’lü yıllarda Kürdistan sınırları içinde bulunuyor. Tarih tartışmasının Kerkük sorununa bugün için çözüm getirmesi çok zor. Ancak, Türkmenlere göre Kürtlerin Kerkük konusunda bu kadar ısrarcı olmalarının altında yatan neden, dünyanın zengin yataklarından biri olan petrol. Kerkük petrollerinin denetiminin sadece Kürtlere verilmesi ise çok zor. Bu Irak’taki Şii ve Sünni grupların büyük tepkisini çekeceği gibi ABD’nin çıkarlarına uymuyor. Ancak, bu noktada devreye ‘tarihin bu dönemecinde yakalanan fırsat’ devreye giriyor. Yani Iraklı Kürtler petrolü kontrol edemeyecek olsalar da referandum sonucu Kerkük’ün kendi sınırları içinde olduğunun tescilini istiyorlar. Çünkü bu tescil edildiği takdirde, Irak ve Birleşmiş Milletler belgelerine gireceğinden, ileride ellerinin güçlü olacağını ve geriye dönüşün olmayacağının bilincindeler.