5 Şubat 2007Perihan Mağden
Cinayetten birkaç gün sonraydı. Yalnızca Star Ana Haber'de karşıma çıktı. Hani artık düğünlerde derneklerde mutlaka bi kameracı da oluyor; çekiyor ya olayı. Sonra CD'ler mi neyse, düğüne derneğe gelenlere 1 Anı Hizmeti: Güzellikler Hep Bizimle Olsun diye dağıtılıyor. Düğünü tekrar tekrar izlemek mümkünat dahilinde oluyor ya. (Artık düğünler bile "biricik"/fotoğraf karelerinde dondurulduğu/durdurulduğu kadarıyla değil bu arada. Her şey çok; çoğaltılmış, replikalanmış, arttırılmış, dolayısıyla azaltılmış.) İşte Trabzon'da yapılan bir düğünde Karadeniz türküleri eşliğinde oğlanlar, oynuyorlar. Karadeniz'in şarkıları/türküleri malum: yoğun bir Sinir Enerjisi. Mutlak bir hiperaktivite. "Restlessness": bi dur durak bilmeme hali oraların türküsünde var, oyununda var, tabiatında var, havasında suyunda -varoğlu var. Ve esasında benim beğendiğim bir Sinir Hali. Tuhaf bir enerji sonuçta. Ve enerjinin her çeşidi caziptir, gözalıcıdır, seyredilesidir filan felan. O gençlerin; o oğlan çocuk kıvamından tez çıkmış, delikanlılığın kapısında sabırsızca dikilenlerin ortasında bitmez tükenmez bir enerjiyle, 1 Deli Çocuk Enerjisiyle Ogün Samast oynuyor. Başkaları pes ediyor, Ogün etmiyor. Düğünde, en ortada, Ogün diğer çocuklardan kabına sığmayan enerjisiyle ayrılıyor. Parlıyor. Çok kötü oluyorum. Sonuç olarak rahatlıkla evladım olacak yaşta bir oğlan çocuk! Ogün'ün Oyunu içime dokunuyor. Kalbime sızıyor. Zira Ogün çok fena oyunlar oynayacak kabından tamamen taşıp. Boş kalmış, boş bırakılmış beyninin deli saçması fikirlerle, ırkçı zehirlerle yıkanmasına/budanmasına/canileştirilmesine izin verecek. O Deli Çocuk Enerjisini çok fena kullanacak/kullandırtacak. Aynen düğündeki oyunlarda olduğu gibi, kapıp koyverecek kendini. Zira Ogün'de bu "yetenek" var. Bu yetenek ve bu lanet! Akacak, enerjisini akıtacak bir yer bulmadığı, bulamadığı için bu lanet! Lanetli bir şeye dönüştürecek Ogün kendini. İzin verecek. Onu çevirmelerine. Dönüştürmelerine. Bir akıl fikir tutulması halinin bir kavram kargaşası silsilesinin onu esir almasına izin verecek. Gelip büyük şehirde bir meleği vuracak. Pabuçlarından birinin altındaki deliği onartamayacak kadar meşgul bir meleği. Özü sözü bir, cesur mu cesur bir meleği. Ne kadar tehdit alırsa alsın doğru bildiklerini söylemekten vazgeçmeyen, yılmayan, pes etmeyen bir meleği. Bir Melek Işıltısıyla, Bir Melek Enerjisiyle donatılmış Hrant Dink'i vuracak. Gözünün yaşına bakmayacak. Hayır! Deli Enerjisiyle hoplayıp zıplayan, Karadeniz oyunları için dahi enerjisi biraz fazla denetimdışı olan O Deli Oğlan, o okusa etse/okutulsa yani, doğru ellerde muhakkak hiç de kötü olması gerekmeyen O Güzel Çocuk bir şeytana dönüşüp, lanetli/lanetlenmiş bir varlığa; Bir Meleği öldürecek. Onun o koca bedeninin taşlara kapaklanmasına neden olacak. Ve bir daha hiç kalkmamasına. Ogün vesile olacak. Yapacak. Yapabilecek bunu. Burda aklıma hemen Rakel Dink'in konuşması düşüyor. Allahım o ne güzel konuşmaydı! Samimiyetiyle içlerimizi dağlayan (ancak böylesi bi sahicilik bu kadar iç kanırtıcı olabilirdi) o, nasıl güzel, nasıl doğru düzgün, nasıl her şeyi anlatmaya/duyurmaya muktedir bir konuşmaydı! Orda "bir bebekten bir katil yaratılmasından" söz ediyor ya Rakel Dink. Şahane bir kadın, bir insan, bir anne olarak Ogün'ün de doğduğunda "bir bebek" yani nasıl temiz ve güzel ve sevilesi bir şey olduğundan söz etmiş oluyor. Karadenizli güzel bir bebekten gelip Bir Meleği öldürebilecek lanetli bir yaratık çıkartabilmemizi "temin eden" ortamlardan, ortamlarımızdan, dolayısıyla bu ortamın oluşmasına müsaade eden/yardımcı olan/temin eden/katkıda bulunan Tüm Katkı Maddeleri ve Tüm Yardımcı Elemanlardan, bu iklimi yaratıklandıran İklimatörlerden hiç sözü dallandırıp budaklandırmamış da olsa, resmen ve alenen söz etmiş oluyor ya Rakel Dink. Futbolda tutunamayıp (yine o Deli Çocuk Enerjisi yüzünden) internet kafelere dadanıp "beyaz beremi bozdunuz" diye (nasıl "sapkın" bi sembolse artık o beyaz bere) annesine ablasına sinir krizleri geçirmesinden, önünde açılmayan asla açılamayacak olan ufuklara bakıp/bakamayıp internet kafelerde İnternet Delikleri'ne düşmesinden, düşmesinden, düşürülmesinden- Çocuk; fukaralık, cehalet ve işsizlikten örülü küçücük bir kafeste ve tüm o deli enerjisiyle bir yere gitmesi lâzım. Bir yere akması lazım. Nereye akıyor? Önüne çıkan ilk kuyuya, ilk deliğe. İnternette gani gani. Düş bakalım kuyulardan içeri Ogün. Seni düğünde coşkuyla oynayan çocuktan, bu memleketin çok sevgili bir evladını kurban etmeye götürecek kadar hain deliklere düş! Çok kaygı verici. Çok. "Hepimiz Ogün'üz!" diye stadyumlarda bağıran on binlerce çocuğu düşünün. Hakikaten öyle on binlerce, yüz binlerce çocuk Ogün olmak üzere, katil olmak üzere, akacak bir mecra, bir varlık bilinci, Varolma Nedeni bulmak üzre; işsiz güçsüz, eğitimsiz, tahsilsiz, görgüsüz, vicdansız, kafasız, ruhsuz bir sürü çocuk; öyle bıraktırılmış, öyle kaderlerine terk edilmiş bir sürü bir sürü serseri ruh, deli enerji sahnenin kenarında köyünde/kasabasında bekliyor. Beklemede. İğrenç 1 Ağbi Bekleyişi- bu kadar. Ogün bi kere Ağca değil, O ve bu gizli servis, o ve bu derin müesseseler tarafından hassasiyetle eğitilmiş Süper 1 Katil Tipi'yle karşı karşıya değiliz. Kesinlikle. Ogün 1 İyi Aile Çocuğu. İyi 1 Karadenizli Köylü Ailesi Çocuğu. Annesinin Hrant Dink'in ailesine başsağlığı diledikten sonra habercileri uğurlamak için ayağa kalktığı anda düşüp bayılmasından anlıyoruz bunu. Teyzesinin haber vermesinden, babasının ihbar etmesinden, babasının vahim bir utanç içinde insan içine çıkamaz hale gelmesinden anlıyoruz. Aile dokusu, böyle, Ve o daha Aile Çocuğu. O evde yaşıyor. O insanlarla. Santoro'yu öldüren veledin adı da Ogün mesela. Aynı futbolcudan esinleniyor aileler. Ama 16 yaşındaki Santoro Katili Ogün inat/azim ve dirayetle susma hakkını kullanabiliyor. Kullanabiliyor! Mahkeme kapısında annesi ve babası "yavrucaklarını" koruyup etrafa saydırabiliyorlar. "Nasıl 10 yıl verirsiniz! Ne hakla! Vatan millet!" diye iyi bir halt karıştırmış gibi oğulları, taciz ateşi açabiliyorlar dilleriyle. Başka bir Aile Kompozisyonu var orda. Ayrı bir dehşet söz konusu. O Ogün'le bu Ogün farklı yani. Ama sonuç olarak Ogün çok. Ogün binlerce. Ve Ogün'leri yaratıklandıranlar kıvanç içinde. Bilinçli ya da bilinçsiz kıvançlar içinde tüm o Tatlısu Milliyetçiliğini yaygınlaştıranlar. Genel Yayın Yönetmenleri, milliyetçi pastadan pay! pay! diye pastayı ülke boyutlarına getirenler, reklamcılar, dizi yazarları, şarkıcılar, kendilerini 'ulusalcı' 'milliyetçi' diye gazlayan meczuplar, o korkunç televizyon kanalları, 'hep savunmada' edasıyla saldırtan/kışkırtanlar beyin yıkayıcılar, bilinçli çok ve bilinçsiz kuşlar. 'Bana dokunmayan Ogün bin öldürsüncüler' çok etkin, yetkin ve muktedir bir kere. Bunların adı konulmadan da hiç kimseye 'katil' denilmesin bana kalırsa. Katillik sıralaması yapılsın. Hrant Dink'in arkasından da yazmıştım: Kıyanlara değil, kıydıranlara kinim. Artık, biraz, hakiki sorumluların suratına aynayı dayamak lâzım. "Bi bak bakalım: Benim gördüğümü sen de görüyor musun?" Demek. Lâzım.