Gazetecinin görevi

-
Aa
+
a
a
a

17 Eylül 2006Radikal Gazetesi

Şu aralar Musa Anter'i anmanın zamanıdır. "Türkiye'nin 55 yıllık girdisinin çıktısının yeminli, canlı bir şahidiyim. Hem yalnız bir şahidi mi? Değil!.. Sanığıyım, mahkûmuyum ve davacısıyım" diyordu anılarına başlarken. Apê Musa, aynı zamanda Kürt tarihinin 70 yıllık canlı tanığıydı. 21 Eylül 1992'de onu katledenler, bir tarihi de gömmeye ant içmiş gözü kanlılardı. Musa Anter, barış yanlısıydı. Gazeteciydi. Tarihçiydi. Dengbejdi. Her şeyden öte o, herkesin sevdiği Apê Musa'ydı. Herkesin Musa Amcasıydı. 74 yaşındaki bu bilge adamı öldürmek hiç güç değildi. Zaten dünyaya açmıştı göğsünü. Sığınanlar sığındı. Alçaklar kurşunladı. .................................... Ülkede Özgür Gündem gazetesi bu yıl da Musa Anter Basın Şehitleri Gazetecilik Ödülleri Yarışması'nın 14'üncüsünü düzenledi. Jürisinde yakın zamana kadar gazetemizde yazmış olan Murat Çelikkan, gazetemizin yazarlarından Tuğrul Eryılmaz ve Ertuğrul Mavioğlu ile Fatih Polat ve Hüseyin Aykol vardı. Haber dalında birincilik ödülü Sabah gazetesinden Mürsel Acay'a verildi. "Yaşamın Renkleri Savaşın Öteki Yüzü" adlı bir kitabı da olan Acay'ın ödül kazanan haberi 31 Mart 2006 tarihli Sabah gazetesine manşet olmuştu: "Jandarma, valiyle hakimi bile fişledi". "Diyarbakır'da vali, hakim, savcı ve müdürlerin jandarma talimatıyla fişlendiğini gösteren belgeler" gerçekten tüyler ürperticiydi. Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanı Korgeneral Mehmet Çavdaroğlu imzasıyla Bölge Komutanlığı'na gönderilen yazıda eski fişlerin güncellenmesi isteniyordu. Gizlilik esasına uyulması da isteniyordu. Ancak Acay ve Sabah gazetesi, gazetecilik görevlerini yerine getirerek jandarmanın gizlilik esasına uymadılar. Validen hakim ve savcıya kadar isimlerin bulunduğu fişlerde "AKP atadı. Eşi türbanlı. Dul olup ahlâken güçlü değil. Atatürkçü. Sosyal biri" gibi bilgiler yer alıyordu. Fotograf ödülüne İlyas Akengin, karikatür ödülüne ise Mehmet Aslan layık bulunurken Şemdinli olaylarına ait ilk haberi geçen DİHA muhabirleri Sıddık Güler ve Erdoğan Altan'ın "A.K.'nın Ajandası'ndan Notlar: Faaliyetler Jandarma Genel Komutanlığı'na bildirilecek" başlıklı haberiyle İrfan Aktan'ın Express dergisinde yayınlanan "Bizi Fil Sanıyorlar" başlıklı röportajı övgüye değer bulundu. "Nâze/Bir Göçüş Öyküsü" ve "Zehir ve Panzehir/Kürt Sorunu: Faşizmin Şartı Kaç?" adlı iki kitabından tanıdığımız İrfan Aktan, Hakkari'nin Ördekli köyünden Ankara'ya zorunlu bir göç hikâyesine aracı oluyordu. Ankara Kızılay'da, zabıtaların 'Çingeneleri kovarsan yerlerini sana veririm' dediği kağıt toplayıcılığı işini Çingeneleri kaçırarak kazanmış, dokuz kişilik hanenin rızkına yetişmeye çalışan 25 yaşındaki Mehmet Karaman'la yapmış olduğu söyleşi gerçekten çok etkileyiciydi. ....................................... Şimdi, DTP'nin PKK'ya yaptığı ateşkes çağrısının üzerinden 24 saat geçmeden Diyarbakır'da patlayan ve her yerde olduğu gibi öncelikle çocukları kurban eden bombanın dumanı henüz hayatımızın üstünden kalkmadan daha çok gazetecilik ahlâkına çalışmak zorundayız. Devlet ve asker güdümlü haberciliğin, otosansürün, refleks olarak güçlü olanın yanında duran kameranın, ayrımcılığın her türünün hiç yadırganmadığı basınımızın görev bilinci etrafında bir duyarlılık yaratmaya çalışması gerek. Gazetecinin ahlâki ölçütleri üstüne magna carta'lar yazıp bir ateşkes çağrısı karşısında kirli ve sinik bir dilin ardına saklanıp 'devletin yüce menfaatlerinin' sözcülüğünü üstlenmek, yangına körükle gitmek, örtbas edilmesine âli makamlarca karar verilmişleri coşkulu bir gönüllülükle örtbas etmek gazetecilik değildir. Gazeteciliği gönüllü devlet müsteşarlığı zannedenler, gazeteci her anketin kötü, güvenilmez adamı çıktığında biraz olsun kendilerini ve mesleklerine olan borcu sorgulamak zorunda. Jerome Lawrence ve Robert E. Lee'nin 1955 tarihli 'Maymun Davası' adlı oyununda bir gazeteci, gazetecinin görevini tanımlar. Kulağıma küpe olmuştur. Bu tanımı, hazmetmekte hâlâ zorluk çekenlere hatırlatmak isterim: "Gazetecinin görevi yaralanmış olanı rahatlatmak, rahat olanıysa yaralamaktır."