16 Haziran 2006Murat Nişancıoğlu
Türkiye'nin Avrupa'dan kültürel açıdan farklı olduğu Barroso'nun da söylemine girmeye başlıyor |
Bugün Brüksel'de başlayan Avrupa Birliği zirvesinin öncesinde BBC'ye mülakat veren Barosso, herşeye rağmen genişleme sürecinin devam etmesinden yana olduğunu belirtti ve Avrupa Birliği'nin diğer ülkelere verdiği bütün vaatleri ve üstlendiği yükümlülükleri yerine getirmesi gerektiğini vurguladı.
Türkiye bu zirvenin gündeminde iki şekilde yer alıyor.
Herşeyden önce AB üyesi ülkeler burada sonuçlandırmasalar da, genişleme sürecinin bundan sonraki gidişatını tartışacaklar.
Son genişleme dalgasından sonra Avrupa'da bundan sonraki genişleme sürecinin yavaşlatılması eğilimi ağır basıyor.
Bununla birlikte Avrupa'nın ne kadar büyümesi gerektiği, sınırlarının nasıl tarif edileceği tartışmaları da gündemde.
Avrupa'nın daha da büyümesinden endişe edenler, "Aday ülkelerin üye olabilmek için yerine getirmesi gereken koşullar konusunda son derece titiz davranıyoruz ve bu koşullar yerine gelmediği takdirde üye olamayacaklarını açık şekilde belirtiyoruz ama, Avrupa Birliği'nin yeni üyeleri bünyesinde özümseme kapasitesine, bunun maliyetini kimin karşılayacağına ve Avrupa kamuoyunun yeni üyelere hazır olup olmadığına pek dikkat etmiyoruz" diyorlar.
Bu ülkeler açısından AB'nin özümseme kapasitesini önemli bir kriter olarak üyelik sürecinin önüne koymak gerekiyor.
Muhalefet
Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barosso bugün BBC'ye bir mülakat verdi ve "Avrupa'da özellikle bazı ülkelerde Türkiye’nin üyeliğine ciddi bir muhalefet var. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılması konusunda onların da söz hakkı olması gerekmez mi?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Genişlemenin devam etmesi konusunda bazı endişeler var. Ben AB olarak bizim bugüne kadar diğer ülkelere verdiğimiz bütün vaatleri ve yükümlülükleri yerine getirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü sözüne sadık olmak uluslararası politikanın en temel prensiplerinden biridir. Yapmamız gereken süreci devam ettirmenin, aday ülkeleri entegre etmenin yollarını bulmaktır. Bir Avrupa Anayasası bunun için de gerekli."
"Birlik üyesi ülkelerin tümü birer demokrasi. Halkın görüşlerini dikkate almayan bir demokrasi düşünmek mümkün değil. Önemli olan durağan değil, dinamik bir şekilde düşünmek. Kimse Türkiye'nin bugün üye olmasını önermiyor. Müzakerelere devam etmeyi öneriyoruz ve bence bu doğru. Hem Avrupa, hem de Türkiye açısından... Müzakerelere devam etmeli ve bu sürecin sonunda Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olabilmek için gereken kriterleri yerine getirip getirmediğini değerlendirmeliyiz."
Jose Manuel Barosso, "Türkiye'nin bir gün üye olabileceğini düşünüyor musunuz?" sorusuna da şu yanıtı verdi.
"Bence mümkün, fakat çok zor olacak. Herşeyden önce, bu Türkiye açısından son derece güç bir süreç olacak. Ayrıca, Türkiye gibi büyük ve önemli, ayrıca birçoğumuz tarafından kültürel açıdan Avrupa'nın ana gövdesinden çok farklı olarak görülen bir ülkeyi bünyesine almaya hazır hale gelmek Avrupa açısından da çok zorlu olacak."
Dolayısıyla, Barosso Türkiye'nin üyeliğine ilişkin genel kabul gören doğruları tekrarlıyor; ancak üyeliğin çok zor olacağı, Türkiye'nin Avrupa'dan kültürel açıdan farklı bir ülke olduğu görüşü onun da söylemine girmeye başlıyor..
Sonuç bildirgesi
Türkiye'ye ilişkin endişeleri sonuç bildirgesinde de görmek mümkün.
Gerçi şu sırada bildirge taslak olarak elimizde ama Türkiye'yle ilgili paragrafta, kapsamlı üyelik müzakerelerine başlanmış olması memnuniyetle karşılanıyor.
Türkiye zirveye davet edilmedi |
Öte yandan, müzakerelerin hızının, Müzakere Çerçeve Belgesi'nde belirlenen yükümlülüklerin yerine getirilmesiyle ölçüleceği hatırlatılıyor.
Bu bağlamda, Kıbrıs sorunu paragrafa giriyor ve hafta başında Lüksemburg'da olduğu gibi 21 Eylül karşı deklarasyonu olarak bilinen Avrupa Birliği belgesine gönderme yapılıyor.
Bu belgede, Türkiye'nin limanlarını Kıbrıs gemilerine ve uçaklarına açması, Kıbrıs'la ilişkilerin normalleştirilmesi ve müzakere süreci içerisinde bir aşamada Türkiye'nin Kıbrıs'ı tanıması talep edilmekte.
Türkiye'nin limanların açılmasına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin 2006 yılı içinde değerlendirileceği de hatırlatılmakta.
Türkiye'yle ilgili paragrafta ayrıca, Ankara'nın reform sürecini hızlandırması ve tam olarak ve etkili biçimde uygulaması da isteniyor.
Reform sürecinin istikrarlı ve geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde devam etmesi gerektiğine de dikkat çekiliyor.
Yani önümüzdeki dönemde Avrupa Birliği'nin hem reformların derinleşmesi ve uygulamaya geçmesi, hem de Kıbrıs konusunda Türkiye üzerindeki baskılarını arttıracağı anlaşılıyor.