Türkler ve Kürtler

-
Aa
+
a
a
a

25 Nisan 2006Nuray Mert

DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk'ün bir TV programında söyledikleri üzerine hemen tüm gazetelerde, 'PKK ile tabanımız aynı' sözü haber olarak yer aldı. Bu 'Yakaladık' anlayışından artık vazgeçsek diyorum. Mesele, taban değil, anlayış olmalı değil mi? Güneydoğu'da, Kürtler arasında, şiddete aklı yatan bir taban oluştuşsa, bu, kuşkusuz ciddi bir sorun. Ama şimdi asıl mesele, bu anlayışı değiştirmek, demoktarik siyaset çerçevesine dönüştürmek. DTP veya başka bir siyasi oluşum buna talipse ve gerçekleştirebilirse, dikkate alınmalı. DTP bunu yapmak istediğini söylüyorsa, laflarını cımbızlamak yerine, söylediğini yapmasını beklemek daha doğru değil mi? Yoksa, tabanın aynı olduğunu söylemeleri, bir gerçeğin ifadesinden başka bir şey değil. Kaygı verici bir gerçek, ama sonuçta gerçek buysa bununla baş etmenin yolunu bulmak lazım. Yine aynı şekilde, uzaktan 'Şiddete karşı çıkın' çağrıları da bir noktadan sonra anlamını yitiriyor. Dediğim gibi, sorun, bir şekilde aklı şiddete yatan bir tabanın oluşmuş olması, bir nefeste şiddete karşı çıkılarak bu kafa değişecek olsa çok iyi olurdu ama durum pek öyle değil gibi gözüküyor. Kürtler arasında bu anlayışın yaygınlaşması bugünün meselesi değil. Ancak, Kürt politiklarına demokratikleşme adına destek verenler, son zamanlara kadar bunu bir sorun olarak tartışmaktan kaçındılar. İşler çatallanınca, masa başından, 'Şiddete karşı çıkın' demenin sorunu bir hamlede çözemeyeceği bir noktaya geldik. Tabii, şiddete karşı çıkacağız ve tabii bunu herkesten bekleyeceğiz. Ama bu noktaya gelinmesinin tek sorumlusu, Kürtler adına politika yapanlar olarak görülmemeli. Sonuçta, Kürt politikalarının bu noktaya gelmesinde, bu sorunu zamanında tartışmaktan kaçınan, Türk, Kürt veya Batılı herkesin sorumluluğu var. Bu noktada, ateşten topu, Kürtlerin eline atıp, kaçmanın haksızlık olduğunu düşünüyorum. Ahmet Türk'ün konuşmasında, benim kaygı duyduğum nokta, basının sorun yaptığı bu hususlar değildi. Beni rahatsız eden konu, Türk'ün, Kuzey Irak'ta olanlara ve genelde bölgeye ilişkin söyledikleri. Irak'taki Kürtlerle Türkiye'dekiler arasındaki farka işaret etmenin ötesinde, Türk, ısrarla, Kürt-Arap ayrılığının altını çizdi. Bölgede, en iyi kaynaşan unsurların Türkler ve Kürtler olduğunu ileri sürdü. Anadolu-Mezopotamya medeniyeti vurgusu yaptı. Bunlar bir saptamanın ötesinde, Ortadoğu'nun geleceğine ilişkin politikalara arka plan ve tarihsellik katma çabalarının sonucu gibi gözüküyor. Her ideoloji ve siyasal akım kendine tarihsel geçmiş yazar. Şimdi, Anadolu-Mezopotamya medeniyeti kavramları üretilmeye başlandı. Irak, suni bir devlet olarak kurulurken de, Osmanlı-İslam medeniyetine karşı, Mezopotamya medeniyeti söylemleri üretilmişti. Seküler Arap milliyetçiliği çerçevesinde, Suriye'de Asur medeniyeti, Lübnan'da Fenike medeniyeti öne çıkarıldı. Tarih, her ideolojiye yetecek kadar geniş malzemeye sahip, neyin öne çıktığını ise güncel siyaset belirliyor. Şimdi, bölgeyi yeniden şekillendirme iddiasındaki ABD siyaseti, Türkiye'yi ve Kürtleri peşine takma çabası içinde, kirli bir ittifakın önünü açıyor. Ve, belli ki, bazı Türk milliyetçileri ile Kürt milliyetçiliğinin aklı bu çerçeveye yatıyor. Türkiye, Kürtlerle meselesini bölgede ABD politikalarının çizdiği çerçeve içinde halletmeye itiliyor. Oysa, başkalarına düşmanlık üzerine kurulacak dostluğun Türklere de, Kürtlere de hayrı olmayacak. Bu bölge, bugüne kadar, başkalarının vazettiği dostluklar ve düşmanlıkların çizdiği yolda bugün geldiği noktaya geldi. Bu böyle gitmemeli, sonradan başımıza geleceklerden korunmanın tek yolu, konuya bu açıdan bakmak diye düşünüyorum.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=185429