No.202 - 'Siper et gövdeni...'

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

Bush daha geçen gün Birleşmiş Milletler’in, affedersiniz, ‘ölmüş eşek’ muamelesi gördüğünü ve Saddam’ın bu müstesna cemiyetin haline karınlarını tuta tuta güldüklerini söylüyordu. Belki de bu ‘utanç verici’ vaziyet yüzünden BM Güvenlik Konseyi’nden sıkı bir karar çıkması için daha da fazla uğraşıyor son bir haftadır. Yanında ise, söylemeye lüzum yok, büyük müttefiki, arkadaşı, Yeni Sol’un ideologlarından Tony Blair var. Uğraşa didine bir karar taslağı sundular sonunda Birleşmiş Milletler’e. Şimdi, Güvenlik Konseyi’nin onaylamasını bekliyorlar.

ABD’nin eskidenbirazgüvercingibiduranamaartıkşahinleşen Dışişleri Bakanı Colin Powell, Senato Dış İlişkiler Komitesi’ne yaptığı konuşmada, “Çıkacak karar ya da kararlar kuvvetli güçlü olmalı,” demiş, “Öyle ki sadece denetime değil, silahsızlanmaya da yol açmalı.” Şimdi bu karar taslaklarının, Güvenlik Konseyi’ni oluşturan ve dünyanın en büyük beş silah taciri olan ülkeler tarafından onaylanması bekleniyor. Ticaret başka, savaş başka, diye mi düşünüyorlar nedir; Fransa ile Rusya’nın hala bazı ‘çekinceleri’ varmış. Moskova, Güvenlik Konseyi’nden yeni bir karara ihtiyaç olmadığını söylerken Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Pierre Raffarin de BM’nin savaştan kaçınmak için elinden gelen bütün çabayı göstermesi gerektiğini söylüyormuş. Powell da biraz içerlemiş galiba bu yaklaşımlara ve “hata reçetesidir bunlar” demiş.

Aynı dünyanın aynı ülkesinde, bir başka ülkeye bir an önce savaş açmak için canını dişine takıp uğraşanlar varken gene o aynı ülkede, gövdelerini siper etmeye hazırlananlar da var. Akını durdurabilirler mi acaba? Onların sorusu da bu zaten. Yaşları 25 ile 77 arasında değişen otuz altı Amerikalı ‘peacenik’, Irak’a doğru yola çıkıyorlar. Yolculuğun bütçesi adam başına 2 bin dolar. Bu ‘para’yla, tabanını farelerin kemirdiği ve gecesi 10 dolarlık otellerde kalacaklar, ama savaş başladığı zaman da sivil hedeflerin yanlarında yerleşerek bu bölgelerin bombalanmasına engel olmaya çalışacaklar.

Hareketi organize edenlerden Christian Peacemaker Teams’den Claire Evans, “Hayatlarımızı tehlikeye atmak konusunda askerler kadar istekli olmalıyız,” diyor. Emeklilerin, büyükanne ve babaların de bulunmasına özellikle önem verilen ekipte, bu sayede ahlakî bir ağırlığın da oluşacağına inanılıyor. Bağdat’a üç ayrı barışyanlısı grup gönderen Voices in the Wilderness’ın kurucularından Kathy Kelly, “Yemek aralarında vejetaryan olunmadığı gibi, sadece savaş aralarında da pasifist olamazsınız,” diyor ve ekliyor: “Katılanların, iyi bir hayat yaşamış olduklarını ve bunun kendilerinin son seneleri olabileceğini söyleyebilmelerini istiyoruz.”

Onlarca kişi Bağdat’a, ellerini taşın altına koymaya giderken onbinlerce kişinin de yarın Londra’da büyük bir gösteri için biraraya geliyor. Gösterinin ayrıntılarını, kimlerin katılacağını www.stopwar.org.uk adresinden öğrenmek mümkün. Öte yandan, hafta sonunda Washington’da da 1999 Seattle gösterilerinden sonraki en geniş çaplı gösterilerin gerçekleşmesi bekleniyor. Buradaki gösteriler, Dünya Bankası ile IMF’nin yıllık toplantılarının yapıldığı günlere denk getirilse de pankartlarda Irak ile ilgili sloganların da bolca yer bulacağına inanılıyor. Matthew Engel, Washington’dan Guardian gazetesine gönderdiği haberde, ABD’deki savaş aleyhtarı havanın henüz bir rüzgar niteliği kazanmasa da bir meltemin ucunun göründüğünden bahsetmek mümkün, demiş. Bir sene önce, Afganistan savaşı oylanırken Kongre üyesi Barbara Lee’nin tek kişilik muhalefeti yüzünden ortalık birbirine girmişti, hatırlayacaksınız.

Biz böyle gösterilerden falan bahsederken ve dünya basını da Irak ile muhtemel savaş haberlerinden geçilmezken Türk medyasında bu sıcak konudan doğru dürüst haber olmadığını da söyleyelim. Küskünler, seçim erteletme çabaları, 312. Madde’nin kapsamı genişledi mi, daraldı mı tartışmaları... Bunlarla meşgulüz daha çok. Türkiyeliler dünya vatandaşı gibi davranıp dünya meselelerinde söz sahibi olmaya karar verdikleri zaman onların haberlerinin de gazetelerde yer bulabileceğini ummak en doğrusu galiba... Bu arada bir konu mühim: Türkiye’nin elektriği fazlasıyla pahalı (dünya fiyatlarının iki,üç katına) tüketmesi sorununa eğilen Ankara Sanayi Odası, işletme hakkı devri, Yap-İşlet ve Yap-İşlet-Devret sözleşmelerinde fiyat, süre, garanti gibi noktaların tekrar ele alınmasına karar vermiş. Lakin, Metin Münir, Sabah gazetesindeki yazısında bu trenin çoktaaaan kaçtığını söylüyor: “Türkiye imzaladığı sözleşmelerle kendini o kadar sıkı bir biçimde bağladı ki, hukuken hiçbir şansı yok. Yani karşı tarafın rızası olmadan bu sözleşmelerin virgülüne bile dokunulamaz. Kazanılmış haklar hiçbir şekilde, yeni yasa yaparak bile değiştirilemez. Türkiye bu sözleşmeleri değiştirmek istiyor ama ne yapacağını ve yapabileceğini bile bilmiyor.” Münir’in yazdığını, geçenlerde, Bakü-Ceyhan boru hattını döşeyecek uluslararası konsorsiyumun Türkiye ile yaptığı hukukî anlaşmaların niteliğiyle ilgili olarak George Monbiot da yazmıştı.

Bir hafta daha burada, böylelikle sona eriyor; gelecek hafta kâinatın hakiminin petrol arzusu züğürt tefrikacılarınızın kalemlerini köreltmeye devam edecek...

HÂMİŞ: Hafta sonu tatiline, hafta sonunda dünyanın dörtbir yanındaki savaş karşıtı ve adalet yanlısı gösterileri yakın takibe almak üzere çekilirken üç ilginç “gelişmecik” gözümüze çarptı onları da şuracıkta aktarıverelim istedik:

1) Cuma-Cumartesi günleri İsrail’in Tel-Aviv, Kudüs, Hayfa, Beerşeva ve Kfar Saba gibi birçok şehir ve kasabasında iki yıllık intifada, iki yıllık şiddet, Irak savaşı, yani ölüm-kalım konularında kitle gösterileri ve törenler düzenleniyor. Bu arada İsrail’in ünlü Ha’aretz gazetesinde 27 Eylül günü Guş Şalom (Barış-Şimdi) hareketinin şu küçük “manzume-ilân”ı yer aldı:

DÜNYA DÜZENİ

Kötü SaddamBM kararlarını çiğnerCehenneme kadar yolu var!

Aslan ŞaronBM kararlarını çiğnerNe büyük yiğitlik!

Bilge BushO karar verir:Kim çiğneyecek,Kim vurulacak.Yaşasın Reis!

2) Arap-İsrail nüfusunun birlikte yaşadığı Umm El-Fahm kasabasında, 17 yaşında bir delikanlı (İsrail vatandaşı bir Filistinli-İsrailli) Rami Mahamid’in başından çok ilginç bir olay geçmiş. Bir otobüs durağında “intihar komandosu” olduğundan şüphe ettiği birini İsrail polisine ihbar etmiş bu çocuk. Polis gelip kontrol edince, bomba patlamış ve hem bombacı, hem de polis ölmüş. Rami Mahamid, ağır yaralanmasına rağmen kurtulmuş. “Hayatımı bile kaybetmiş olsaydım, yaptığım şeyden pişmanlık duymazdım,” diyor. Kimbilir kaç masum sivili ölümden kurtaran bu kahraman delikanlıya hastanede yattığı sırada İsrail polisi bir şükran plaketi vermiş, ama vermeden önceki günlerde de onu yatağına prangalayıp sorguya çekmiş. Delikanlı da ayılıp prangaları görünce ve kendisine biraz da şüpheli şahıs muamelesi yapılınca biraz şaşırmış, biraz üzülmüş, biraz da kızmış, haliyle. Şükran plakasını sunan General Dov Lutzky de delikanlının yaptığını beğenmekle birlikte, pranga işini savunmaktan geri kalmamış: “O kadar garip bir hikâyesi vardı ki, etraflıca doğrulatmak zorundaydık,” demiş. Kesik boğazında 10 dikiş, kırık sol kolu alçıda, kırık sol bacağı da askıda olan bir adamın, sağlam tek organı sağ bacağına pranga takılmasaydı da kaçamayabileceği konusunda bir bilgi vermemiş. İşte size, vatandaş-devlet ilişkileri üzerine küçük bir ders . (Yurttaşlık Bilgisi ya da Siyaset Sosyolojisi)

3) ABD’nin en büyük özel bilim yuvalarından Bell Labs laboratuvarlarında son beş yılda yapılan araştırmalarda fizik âleminde devrim yaratan olağanüstü buluş ve keşiflerden en az 17 tanesinin sahte olduğu bir bilimsel raporla tespit edilmiş! Şirket, bu sahtekârlığı kabul ederken, sadece bir bilim adamının (Nobel ödülü yolunda hızlı adımlarla ilerleyen genç Dr. Hendrik Schön’ün) sorumlu olduğunu söyleyip onu işten çıkarmış. Bilim dünyası hafif karışmış durumda. Üstelik, bu sahtekârlığı yapan Bell Labs, yakınlarda şaibeli bir şekilde çöken Lucent Technologies’in bir yan şirketi imiş. Bell Labs’in ve Dr. Schön’ün geçmiş yıllarda aldıkları ödülleri ne yapacakları da bilinmiyor şimdi. Hafta sonunu bu sorulara cevap aramakla geçirebilir, konuyu da küçük bir fizik-elektronik dersi olarak kabul edebilirsiniz.

Devamı haftaya...