No.179 - Seller ve seçimler

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

Gene seller. İstanbul’da sabahki yağmurun ardından neredeyse tüm telefon konuşmalarının en hızlısı 3 taksitte tamamlanabilir hale geldi ve internet manyaklarını da başlarını duvara vuracak hale getiren kopukluklar yaşandı. 1700’den fazla sayıda ev ve işyerinde şimdi sularla çamurların temizlenmesi için hamarat bir faaliyet yürütüldüğü anlaşılıyor.

Yağmurun yağıp sellerin akması, çocuk şarkılarına esin kaynağı olan romantik ve nostaljik bir kavram olmaktan hanidir çıktı; bunu biliyoruz. Ama, sellerin siyasette birinci derece, hatta hayatî bir rol oynayacağı, koskoca partilere seçim kazandırıp/kaybettirme noktasına gelmiş olabileceği, doğrusu aklıevvel tefrikacılarınızın bile fantezi dünyasının sınırlarını biraz zorlayan bir olgu. Ama, doğru bu: Guardian’ın iflâh olmaz muhalif yazarı George Monbiot tastamam bunu yazıyor: “Alman seçimleri, bu yıl içinde çevre meselelerinin kazandırıp kaybettirdiği ikinci seçim olabilir. [Yeni Zelanda’da, genetik bakımdan dönüştürülmüş ürünlerin ekilmesini savunan İşçi Partisi, son seçimlerde beklenen çoğunluğu bu yüzden elde edemedi.] Almanya’da Edmund Stoiber’in zaferi kesin gibi gözüküyordu, ta ki seller ortalığı basana kadar; sellerle birlikte Stoiber’in gölge kabinesinde çevre konularına ilişkin herhangi bir sözcü olmadığı ortaya çıktı... Almanlar, doğal dünyaya bağımlı olduklarını yeniden keşfedince, Stoiber’in çevre karşıtı politikaları kendisi için ölümcül olabilir...”

Bunları okuyunca, gerçekten bir ölüm-kalım niteliği taşıdığı gittikçe açığa çıkan Türkiye seçimlerini bir de bu noktadan değerlendirmek bayağı yararlı olabilir: Anketlerde daima birinci sırada yer alan AK Parti’nin sözcülerinden bu konularda ne düşündüklerini pek öğrenme olanağımız olamadı; programına bakmayı becerememek de bizim “mea culpa”mız. Öte yandan, hep birlikte ekranlara “kitlenerek” izlediğimiz Derviş açıklamaları, CHP’nin birleşme çağrıları solda güçbirliği için Derviş-Baykal görüşmeleri, bize bu konuda ipucu vermiyor... Birlikte hazırlanacağı belirtilen 100 günlük, 500 günlük programlar içine sular seller, orman yangınları, büyük şirket-doğa ilişkileri ve ilh... giriyor mu?

Monbiot’nun yazısına bir kez daha dönersek, muhtemelen dünyanın yüzyüze bulunduğu en büyük kriz olan ekoloji krizinin, Dünya Zirvesi’ni büyük şirketlerin “basması” sonucu, daha da büyük bir felâkete dönüşmesi kesin gibi bir şey. ‘Sol’un, epey uzun bir zamandır ilk kez yeniden manşetlere geçtiği bu günlerde, “sol” bir bakıma kendini ekoloji ile yeniden tarif ediyor kaçınılmaz olarak. Hadi, kendine Sol derken kendini dahi ikna etmekten âciz görünen DSP’nin programını büyük gayretler sonunda ele geçirdiniz diyelim, orada çevre adına “köykent” acaipliği dışında birşey bulacağınızı, şu saftoroz tefrikacılarınız bile sanmıyor. Yeni Türkiye’nin elemanlarınınsa evcil hayvanlar bahsini bitirip daha o derse gelmedikleri kesin...

“3 Kasım seçimleriyle çevre işinin ne alâkası var? Bu ne abuk sabukluk?” diye düşünenler varsa, onlara Monbiot’nun yazısından son bir alıntı ile cevap vermek istiyor yeşil tefrikacılarınız:

“Çevrenin korunması, devlet adamlığının nihaî sınavıdır. İnsanlığın ortak malvarlığını kendileri için alıkoymak isteyen güçlü insanların sırtını daima sıvazlamak, onları daima yatıştırmak gerekli görülürse de, insanlığın uzun vadede hayatını koruyabilmesi, hiçbir siyasetçinin kısa vadeli çıkarları arasında yer almaz – en azından doğa tekrar ısırana kadar. Belki de elimizdeki tek umut, doğa’nın, siyasetçilerin beklediklerinden çok daha önce davranarak, oy kullanmasıdır – tıpkı Almanya’da yaptığı gibi.” (Guardian)

Devamı yarın...