Merhaba kâinat!..
ABD Savunma Bakanlığı Danışmanı Wolfowitz’in ziyareti, Büyükelçi Pearson’ın diplomasi trafiğini hızlandıran görüşmeleri, Irak Ulusal Kongresi Başkanı Ahmed Celali’nin gizli konukluğu derken; Başkan Bush’un Irak’a saldırması gündemin ilk sıralarında biraz aşağı, biraz yukarı gezinirken erken seçim kararının uygulanıp uygulanamayacağını ve AB’ye yönelik adımların atılıp atılamayacağını sormaya başlamıştık kendimize. Halbuki, seçim kararının ardından dağılacağına inanılan Meclis ezici bir çoğunlukla toplanmış. AB paketinin tümü üzerinde yapılan oylamaya 437 milletvekili katılmış ve 323 evet, 112 ret, 2 de çekimser oyla paketin görüşülmesine karar verilmiş.
Seçim kararının ardından milletvekillerinin dağılacağına neden inanılıyordu ki?.. Seçim bölgelerine giden milletvekilleri nasıl bir vaatte bulunacaktılar müstakbel seçmenlerine? Hangi bütçeden harcama yapacaklardı? Bölgelerini il yapma sözü verebilecek miydiler?.. Halbuki şimdi, gezegenin en kapsamlı medeniyet projesinde sizin de bulunabilmeniz için Meclis’te çalıştım ve böyle çalışmaya devam edeceğim, beni seçin, diyecekler. İyi de edecekler. Milletvekillerinin, erken seçim kararından sonra dağıl(a)mamaları onların seçeneksizliğinden ziyade -böyle de anlaşılabilir çünkü-, tabanın talebini, eğilimini iyi hissetmiş olmalarından kaynaklanıyor kanımızca. Zaman içinde muhtelif kamuoyu araştırmalarının gösterdiği üzere Türkiye halkı Avrupa Birliği içinde istiyor. Kimisi az istiyor, kimisi çok istiyor, ama istiyor. Özgür bir atmosfer ve müreffeh bir ülkede yaşamak ülküsü adına istiyor.
Nitekim, Yeni Türkiye Partisi Başkanı İsmail Cem, “Bu önemli adımı cesaretle atmamız lâzım,” demiş, “Tarihimizi bilmemiz, insanımıza ve tarihimize güvenmemiz lâzım.”
Bir de, iyimserlik yüklü bir gözlem kabilinden, Türkiye’nin bu adımlarla, burnunun dibindeki savaş ihtimaline rağmen kendi önceliklerini değiştirmeye istekli olmadığını göstermesi de önemli görünüyor.
TBMM, maddelerin görüşülmesi bitene kadar çalışmalarını sürdürecekmiş. ANAP lideri Mesut Yılmaz, AB hedefinin Adnan Menderes, İsmet İnönü, Turgut Özal, Bülent Ecevit ile Tansu Çiller’in projesi olduğunu belirttikten sonra, “Çiller’in imzaladığı Gümrük Birliği anlaşması da Türkiye’ye ilerleme sağlatmıştır,” demiş. DYP sıralarından alkışlarla karşılanmış, Yılmaz’ın bu “sıcak rüzgârlar”ı (Akşam gazetesi). AB’ye yönelik adımların atılmasının partilerüstü bir mesele olduğunu nice zamandır söyleyen Mesut Yılmaz’ın burada bilhassa anılmayı hakkettiğini düşünüyor tefrikacılarınız naçizane. Yılmaz şunları da söylemiş: “Bulgaristan ve Romanya gibi Türk azınlığın yaşadığı ülkeler, topraklarının bölüneceğini düşünerek mi acaba orada yaşayan soydaşlarımıza eskisine göre çok daha geniş özgürlükler verdiler? (...) MHP’nin karşı çıktığı maddeleri kötüye kullanmak isteyenler çıkmayacak mı? Elbette çıkacak. Her zaman bir hak verildiğinde bunu kötüye kullanananlar olmuştur. Ama bundan dolayı Türkiye’yi medeniyetten kopartamayız.”
Son yaşananların Avrupa basınından da olumlu tepkiler aldığını görmemek mümkün değil. Financial Times, The Daily Telegraph, The Times gibi gazeteler yakından ve memnuniyetle takip ediyorlar Türkiye’de son birkaç gündür olup bitenleri. Independent gazetesi ise başyazısında, “Gösterdiği ilerlemeyi dikkate almaz görünerek Türkiye’yi uzaklaştırıyor durumuna düşmemek Avrupa Birliği’ne kalmış bir konudur,” diyor.
Türkiye’den bahsederken Irak’tan bahsetmemek hiç mümkün değil; son derece ilginç bir gelişme cereyan etti: Irak Dışişleri Bakanı Naci Sabri, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’a bir mektup göndererek Baş Silah Denetçisi Hans Blix ile diğer uzmanları “belirlenecek en kısa zamanda, izleme ve denetimin bir sonraki aşaması için somut bir zemin belirlenmesi amacıyla” Bağdat’ta görmeye hazır oldukları belirtmiş.
Yani, kıdemli silah denetçisi Hans von Sponeck’in de ifaadesiyle, “blöfü görmüş” oluyor Saddam yönetimi. BM ise tefrikayı yazdığımız sıralarda bir cevap vermemişti henüz. Ne kadar zamanda verir cevabını; onu BM’nin ‘beyni’ bilir.
Haftayı bitirirken WorldCom’un iki eski yöneticisinin sahtekârlık ve yatırımcıları yanıltma suçlamalarından tutuklandıklarını, Bush’un başında olduğu sıralarda Harken enerji şirketinin bir ‘offshore’ alt şirketi olduğunu ve bunun vergiden sakınmak amacıyla kurulmuş olabileceğinin söylendiğini, BM’in Cenin raporu Cenin’e gitmeden yazılmış olsa da İsrail kuvvetlerinin sivillere saldırmış olduğu gerçeğinin değişmediğini... biliyoruz...
Gene de, AB’ye yönelik adımların atılıyor olmasının getirdiği ihtiyatlı bir iyimserlik galebe çalıyor derunumuzda.
Devamı haftaya...