No.162 - Pazartesi?

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

Haftasonuna girerken, haftanın ve belki de bu yılın en önemli "komplo" olayının kafamızda yarattığı çanlar çalıyor olacak. Çanların kimin için çaldığını biliyoruz aslında da, bilmezden gelmek çok işimize yarıyor. İnsanlığın önündeki en kanlı yaralardan biri olan Ortadoğu'da, uzun ve ağrılı sürecin içinden küçücük bir "ateşkes" ışığı belirmişken, birdenbire nasıl cehennemin ortasına geri döndük, doğrusu dikkate değer. Gazze sabotajında (Bkz. Sabotaj) tetiği çeken parmak kimindi? Şaron'un mu, İsrail Genelkurmay başkanının mı, yoksa hiç duymadığımız bir "gizli ajan"ın mı? Arafat'ın da parmağı var mıydı? Ya Amerikalıların? İsrail tank ve zırhlı araçları, "soruşturma açacağız" söylemi arasında bu sabahın alacasında Gazze'ye girerlerken, hepinizi bütün hafta sonu oyalayacak bir "kare karalamaca" bulmacası işte.

* * *

‘Gözden ırak, gönülden ırak’ atasözüne uygundu, Türkiye’nin doğusunu balçığa gömen sellerle ilgili haberler. Zaman gazetesini ayrı tutarsak, merkez medyada, Karadeniz ve İç Anadolu’daki yağışların neden olduğu sel ve toprak kaymalarından hayatını kaybedenler, çamurun altında kalanlar, evleri başlarına yıkılanlar, ancak bir el büyüklüğünde yer bulabildiler. Mesut Yılmaz, MGK toplantısına katılmaktan da vazgeçip memleketi Rize’ye gitmiş (herkesin aksine; bot giymeyip ayakkabılarıyla çamurda dolaşmış) ve bölgeye 500 milyar TL’lik acil ödenek verileceğini söylemiş. Bu acil ödenek mazot alınmasına yardımcı olur, diye ümid ediyoruz. Zira, Rize Güneysu Belediye Başkanı, “Araç-gereç gönderdiler, ancak mazotu bizim koymamızı istediler. Bizde para da, mazot da yok. Araçlar çalışmıyor, insanlar kendi çabalarıyla ceset arıyor,” diyor Milliyet gazetesinde. Tuhaf, inanılmaz bir alacakaranlık kuşağı iklimi sarıyor böyle zamanlarda haberleri. Mazot neden yoktur? Nasıl bulunamaz? Yoksa da neden ikmal edilmez? Bilinmez... Tıpkı, Milliyet’in haberine göre, askerlerin Rize’ye neden felaketin ancak ikinci gününde ulaşabildiklerinin nedeninin bilinmediği gibi... Neden, yardım teklifinde bulunan AKUT’a zamanında cevap verilemediğinin bilinmediği gibi...

Bir de böyle zamanlarda, Anadolu’nun daha az meşhur üniversitelerinin hocalarından çarpıcı açıklamalar gelir. Misal; Atatürk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Coğrafya Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hayati Doğanay, “Türkiye’de yerleşim yerleri ve yollar maalesef akarsu kütlelerinin geçiş yolu üzerine inşa ediliyor,” demiş. Hayati Hoca, bu çarpıcı tespitini daha evvel yapmış olsaydı bu felaketin önüne geçilebilir miydi?.. Bilinmez... Yerleşim yerleri ile yolları (maalesef) kim akarsu kütlelerinin geçiş yolları üzerine inşa ediyorsa, kim akarsu yataklarına ev kuruyorsa ve onlara kim izin veriyorsa coğrafya dersleri zayıf demektir. Tedbir alınsın, efendim.

Mesut Yılmaz katılmasa da MGK toplandı ve toplantıdan sonra yapılan bir paragraflık resmi açıklamada iç ve dış güvenlik meselelerinin üzerinde durulduğu belirtildi. Cumhuriyet gazetesi ise toplantının sonucunu, “Operasyona ‘sınırlı’ onay” başlığıyla vermiş: “MGK’nin ABD yönetiminin kararlı olduğu Irak operasyonuna, olabildiğince sınırlı tutulması kaydıyla onay verdiği öğrenildi. Toplantıda, Türkiye’nin isteminin bölgedeki dengelerin dışarıdan bir müdahaleyle değiştirilmemesi yönünde olduğu vurgulandı.”

Irak konusunda Britanya Başbakanı Tony Blair de, henüz karar aşamasında olunmadığı için saldırının yakında olmayacağını söylemiş. Rusya Dışişleri Bakanı Yardımcısı Aleksandr Saltanov da Birleşmiş Devletler’in devreye girmesinden yanaymış... derken Zaman gazetesinde, Salih Boztaş’ın Ankara mahreçli haberinde ne görelim? Saddam karşıtı Irak Ulusal Kongresi’nin lideri Ahmed Çelebi, 17 Temmuz tarihinde gizlice Türkiye’ye gelmemiş mi? Wolfowitz de Türkiye’deyken... Çelebi’nin kimlerle görüştüğü açıklanmıyormuş.

Tam anlamıyla açıklanamayan bir başka durum da siyasi liderlerimizin AB konusunda, 29 Temmuz 2002 Pazartesi günü, TBMM’de nasıl bir tutum izleyecekleri... İsmet Berkan’ın Radikal’de yazdıklarını vurgulayıp konuyu kapatalım: “Hangi sırayla olursa olsun, Avrupa Birliği’ne giriş vizesi almak için, ülkemizde demokrasinin kalitesini arttırmak için çıkarılması gereken yasaların bir tek şeye ihtiyacı var: Siyasi irade. (...) Oysa soru basit, hiç kıvırtmaya, kaçınmaya yer yok: türkiye’nin AB’ye tam üye olmasını istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Eğer istiyorsanız, aranızdaki pazarlıkları bir kenara bırakın ve bir an önce sonuç alın. İstemiyorsanız, zaten mesele yok. Seçimde bunu isteyeni seçeceğiz biz. Hepsi bu kadar.”

Heyecanla Pazartesi gününü bekliyoruz. Bu arada, muson yağmurları sera gazları ve iklim değişikliği yüzünden şiddetini arttırmış, Afrika’da açlık yüzünden Britanya’daki yardım örgütleri acil yardım çağrılarına başlamış, yolsuzluk ve yozlaşmayla mücadele için hazırlanan yasa tasarısı ABD Kongresi’nden apar topar geçirilmiş ve dünya borsaları bir aşağı bir yukarı yalpalamaya devam ediyormuş, ne gam...

Devamı haftaya...