No.137 - Gabilikten

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!

Hafta sonuna girerken manzara-i umumiye fevkalade müspet. Derviş’in açıklaması yüreklere su serpiyor ve hepimize ışık tutuyor: “Bundan sonra bu iş bitmiştir... Bütçe iyi gidiyor... BDDK bundan sonra da yasalar doğrultusunda hareket edecek... Mayıs sonu rakamları kamu dengesindeki gelişmelerin program çerçevesinde gerçekleştiğini gösteriyor...ekonomik boyuttaki belirsizlik azalacak...” ve ilh...

İş iyi, bütçe iyi, rakamlar iyi, dengeler iyi, gelişmeler programa uygun, belirsizlik belirliliğe dönüşüyor...

IMF de ışık tutuyor: Gelişmelerden memnun: “alınan karar, güçlü kararlılığın ifadesidir” ve ilh...

Aslına bakılırsa, dünyanın geri kalan kısmında da hayırlı bir gidişat var. Meselâ Avrupa’da. İspanya’nın Sevilla kentinde toplanan AB ülkeleri devlet ve hükûmet başkanları, göç meselesini gündemin birinci sırasına yerleştirmişler ve sorunu çözme konusunda “güçlü bir kararlılık” içindeymişler.

Bunların arasındaki tek kötü olan, tefrikacılarınızın kafalarının kalınlığı ve gabilikleri... Mezkûr kafa kalınlığı yüzünden anlaşılamayan hususlar kaldı elbette:

Mal varlığına ihtiyati tedbir getirilen Mehmet Emin Karamehmet ile bankanın diğer yöneticileri, BDDK’nın başvurusu üzerine mahkeme kararıyla “mağdur olmamaları ve günlük yaşamlarını sürdürebilmeleri için” ayda 2 milyar TL maaşa bağlandılar. Anlayamıyoruz; bu meblağ nasıl belirlendi ve sahiden mağdur olmamaları isteniyor mu? Bir işadamını 2 milyar TL ile madden belki bir miktar mağdur etmese de bu karar manen mağdur etmeyecek mi? Bir patron, üst düzey yöneticilerinden ve hatta hizmetlilerinden daha az bir maaş ile ‘çalışmaya’, yaşamaya alışabilir mi? Bu ‘mağdur etmeme girişimi’nin ciddi olduğuna inanılabilir mi? Başbakan Ecevit 47 gündür fiilen hükumetin başında değil. Kendisini 1 kere NTV’de gördük. Konu da BDDK meselesiydi. Bir kere de Derviş ile görüştü. Konu BDDK meselesiydi. Bir zamanlar üst üste liderler zirvesi toplanırken Ecevit bırakalım liderler zirvesini, partisinin grup toplantısına bile katılamadı. Muhalefet partilerinden DYP’nin lideri Çiller ile randevusunu iptal etmek zorunda kaldı. Ecevit’in ‘iş görür’ raporunu alıp alamayacağı 27 Haziran’daki muayene sonrasında belli olacak. Yani, toplam 54 gün boyunca iç ve dış gezilere katılamamış, resmi konuk kabul edememiş, bakanlar kuruluna ve kendi parti toplantısına başkanlık edememiş, hatta hayatî maçın sonunu bile izleyememiş; kısacası, IMF ve BDDK konuları dışında hiçbir meslekî faaliyet göstermemiş bir başbakanın başbakanlığı inandırıcı bulunabilir mi? Terörle kararlı mücadele konusunda – ve diğer birçok konuda – Bush’un canciğer dostu olma yolunda yavaş yavaş küçük birader Blair’i bile sollamaya başlayan İspanya Başbakanı Aznar, “Yasadışı göç ve insan kaçakçılığı konularında sert olacağız, çünkü bunlar suçtur ve insan haklarına bir aşağılamadır,” diye sert atmış. Ayrıca, zirveyi protesto eden kitleleri, ülkeyi felç eden grevcileri biyolojik, kimyasal ve hatta nükleer silahlara karşı muazzam bir donanım yığınağı ile karşılamak için askerleri, laboratuarları, araçları ortalığa dökmüş. Dünyadaki en önemli sorunlardan biri olan ve belki de birincisi olmaya yüz tutan “göç” trajedisini, temelinde yatan bütün global adaletsizlikten, küresel iklim değişikliğinden, açlık ve hastalıklardan soyutlayıp 1930’ların faşist söylemlerine benzer bir üslûpla basit bir asayiş sorununa indirgemenin ciddi olduğuna inanılabilir mi?

Hafta sonuna girerken, üç soru işte. Ama, en önemli soru da şu galiba: Böylesi sorular soran tefrikacıların aklıbaşında ve ciddi insanlar olduğuna inanılabilir mi?

Devamı haftaya...